Ana SayfaYazarlarDemokratik ezberlerimizi gözden geçirmeye davet (2)

Demokratik ezberlerimizi gözden geçirmeye davet (2)

 

Anayasa hukukçusu Kemal Gözler’in, Türkiye’de hukukun ve demokrasinin nereye gittiğini ele aldığı çok önemli iki makalesinden söz ediyorduk…

 

Kemal Gözler, kendi kişisel internet sayfasından yayımladığı makalelerin ikincisinde, demokratik bir hukuki-anayasal çerçeve yaratma iddiası ve amacıyla çıkılan yolda, özellikle 2010 referandumundan itibaren ne gibi hatalar yapıldığını ele alıyordu.

 

Geçen yazımda (Serbestiyet, 20 Aralık) Gözler’in, kendilerini kabaca “liberal demokrasi” savunucusu olarak görenlerin (ki kendisi de onlar arasında yer alıyor), “doğru” cevaplarını neredeyse ezber ettiği sorular sorduğunu, yani bir anlamda liberalleri ve demokratları, demokratik ezberlerini gözden geçirmeye davet ettiğini söylemiştim.

 

Bugünkü yazımda, Kemal Gözler’in bu çerçevede hangi soruları sorduğunu aktaracağım size.

 

“Nerede hata yaptık?”

 

Kemal Gözler’in “Demokrasi Nereye Gidiyor?” adlı ikinci makalesinin alt başlığı işte bu: “Nerede Hata Yaptık?”

 

Hatırlayacaksınız, Gözler, “son iki yüzyıldır demokrasinin gerilemediğini, tersine geliştiğini” savunuyor, fakat bunun “dalgalar” ve “ters dalgalar” halinde “sarkaç misali” seyreden bir gelişme olduğunu söylüyordu. Gözler’e göre, bugün bir “ters dalga” içindeydik:

“Kanımca 2000’lerin başında gerek Türkiye’de, gerekse diğer bazı ülkelerde, mevcut demokrasi dalgasının tükendiği ve 2010’larda bir ‘ters dalga’nın başladığı söylenebilir.”

 

İşte Gözler, ikinci makalesinde, içinden geçmekte olduğumuz ters dalganın bize öğreteceği şeyler üzerinde duruyor ve “2010’da başlayan demokrasinin ters dalgasına bakarak ‘nerede hata yaptık’ sorusunu” soruyor.

 

Gözler, “’Ters dalga’döneminde yaşadığımız tecrübeler, kamu hukukunun temel teorilerinin ve hatta bazı temel varsayımlarının sorgulanması gereğini gösteriyor” dedikten sonra bir dizi örnek veriyor ve bunları açıyor.

 

Aşağıda, bunların arasından benim seçtiğim bazı başlıkları bulacaksınız:

Seçim ilke ve yasaklarının gözden geçirilmesi: “Ters dalga döneminde, seçimlerde kullanılan oyun kendisi kadar oyun veriliş ortamının da önemli olduğu ortaya çıktı. Ters dalganın sürdüğü ülkelerde başta ifade hürriyeti olmak üzere pek çok hürriyete müdahale ediliyor; serbest tartışma ortamı sınırlandırılıyor; medyada çok seslilik ortadan kaldırılıyor; iktidar partileri devletin imkanlarından yararlandırılıyor ve neticede seçimler eşit olmayan koşullarda yapılıyor.

“(…)

“Dolayısıyla seçim ilke ve yasaklarının tekrar tartışılması ve değerlendirilmesi gerekiyor.”

 

Seçim sistemlerinin gözden geçirilmesi: “Ters dalga döneminde bazı ülkelerde seçim sistemi nedeniyle iktidar partisinin veya grubunun, seçim sistemi sayesinde ‘artık temsil’ sağlayarak parlâmentoda anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu elde edebildiği görülmüştür.

“(…)

“Popülist liderlerin parlâmentolarda anayasayı değiştirme çoğunluğunu tek başına elde etmeleri bu ülkelerde anayasaların katılığı teorisinden beklenen güvencelerin çökmesine ve ‘suistimalci anayasacılık’ pratiklerinin yaygınlaşmasına imkan sağlamaktadır. Böyle bir ortamda bizatihi anayasa kavramının ve anayasacılık düşüncesinin bir değeri kalmamaktadır. İktidar partisinin anayasa değiştirme çoğunluğuna sahip olduğu bir ülkede zaten anayasa, iktidar partisini mantık gereği sınırlandıramaz. Bu açıdan, seçim sistemlerinin parlâmentoda artık temsile izin vermeyen bir şekilde tasarlanmasında yarar vardır. Dolayısıyla seçim sistemlerinin de tartışılması ve yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.”

 

Anayasayı referandumla değiştirme usülünde değişiklik: “Yine ters dalga döneminde yaşanan tecrübeler, anayasa değişikliği sürecinde referandum usûlünün anayasa değişikliklerini güçleştirmediğini, tersine kolaylaştırdığını göstermiştir. Parlâmentoda anayasa değişikliği için gerekli olan üçte ikilik çoğunluğu sağlayamayan popülist liderlerin, referandum yoluyla anayasa değişikliğini gerçekleştirmeleri mümkündür.

“(…)

“Bu nedenle anayasa değişikliği sürecinde referandum usûlüne yer verilip verilmemesi hususunun ve keza yer verilecekse anayasa değişikliği referandumları için geçerli oyların beşte üçü veya üçte ikisi gibi nitelikli çoğunluk kuralının getirilmesi hususunun tartışılması gerekir. Şüphesiz bu sonuncu kural (referandum için nitelikli çoğunluk kuralı), anayasa hukuku teorisinde alışılmadık bir kuraldır. Ama ters dalgada yaşadığımız tecrübeler, demokrasideki gerileme karşısında yeni tedbirlere olan ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır.”

 

Anayasa Mahkemesi’nin oluşturulması usûlünde değişiklik: “2010’dan beri yaşadığımız ters dalga, bu mahkemelerin mevcut kuruluş tarzlarıyla iktidarı sınırlandırmak ve demokrasiyi korumak için yetersiz kaldıklarını gösteriyor. Çağdaş batı demokrasilerinde ve keza bizde, anayasa mahkemelerine yürütme ve yasama organlarının belli oranda üye seçmesi makul bir çözüm olarak görüldü. Benim kitaplarımda da Türk Anayasa Mahkemesinin kuruluş tarzı, 2010 öncesi dönemde yasama organına üye seçme yetkisini hiç vermemesi, 2010’dan sonraki dönemde çok sınırlı bir şekilde vermesi nedeniyle eleştirilmiştir. 2010’dan beri Türkiye’de yaşadığımız tecrübe, Anayasa Mahkemesine siyasî organların üye seçmesi usûlünün, en azından Türkiye için, pek de makul bir usûl olmadığını ve zararlı sonuçlar doğurabileceğini gösterdi. İçinden geçtiğimiz ters dalga sona erdikten sonra yapılacak yeni anayasada veya anayasa değişikliklerinde Anayasa Mahkemesine üye seçiminde yasama ve yürütme organlarına yetki tanınıp tanınmayacağı hususunun çok ciddi şekilde tartışılması gerekiyor.”

 

HS(Y)K’nın oluşturulması usûlünde değişiklik: “Aynı şeyler Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu için de söylenebilir.

“(…)

“Ters dalga sona erdikten sonra Türkiye’de Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulunun yapısı hiç şüphesiz tekrar dizayn edilecektir. O zaman 2010 sonrası yaşadığımız acı tecrübelerden ders alınmalı, yürütme ve yasama organlarına bu Kurula üye seçme yetkisinin verilip verilmeyeceği hususu çok ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin siyasal makamlar tarafından seçilmesine göre, Yargıtay ve Danıştay tarafından seçilmesi usûlü belki yargı bağımsızlığını sağlamak açısından daha isabetli bir usûl olabilir.”

 

Kamu görevlilerinin iktidar tarafından tayini usûlünde değişiklik: “Yine yaşadığımız tecrübeler, merkezî idarenin de kendi içinde siyasî makamlar ile kamu görevlileri arasındaki hiyerarşi ilişkisinin varlığı ve düzeyinin sorgulanmasına yol açıyor. Ataması siyasî makamların takdirine bağlı kamu görevlerinin ya tamamıyla ortadan kaldırılmasında ya da bu görevlerin sayısının çok büyük ölçüde sınırlandırılmasında yarar olabilir. Keza siyasî makamlar karşısında kamu görevinde kariyer ilkesinin güçlendirilmesinde yarar olduğu anlaşılıyor. Açıkçası kamu görevlilerinin halka ve halkın temsilcilerine karşı sorumluluğu mitinin baştan sona sorgulanması lazım.”

 

Muhtemel “bürokratik vesayet” suçlamaları…

 

Kolayca görülebileceği gibi, Kemal Gözler’in tartışmaya açtığı başlıklar, niyeti üzüm yemek değil de bağcı dövmek olan “trol usûlü” bir itiraz için hayli kullanışlı görünüyor. Mesela, “Kemal Gözler, milli iradeye karşı yeniden bürokratik vesayet öneriyor” başlığını “beğenecek” kimbilir ne kadar çok sosyal medya kullanıcısı çıkacaktır.

 

Kemal Gözler’in önerileri elbette bu argümanı ölçü alan eleştirilerle karşılaşacak; fakat önümüzdeki yılların hukuk tartışmalarının temelini oluşturacağına inandığım bu sorular, umarım hak ettiği ciddiyetle ele alınır.

 

- Advertisment -