Ana SayfaYazarlarErbil Forumu’ndan notlar

Erbil Forumu’ndan notlar

 

Rudaw Stratejik Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Forumu’na katılmak üzere, birkaç günlüğüne Erbil’de bulundum. Daha önce de pek çok defa gitmiştim; ancak bu, 25 Eylül Bağımsızlık Referandumu’ndan sonraki ilk ziyaretimdi.  Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Forumu’na, aralarında yazar, akademisyen, siyasetçi ve bölgede NATO bünyesinde hizmet etmiş emekli generallerin de yer aldığı 80 civarında dâvetli iştirak etti. Konuşmacılar arasında Türkiye, İran ve Suriye gibi komşu ülkelerden gelenlerin yanı sıra, ABD, Almanya, İsveç, Belçika, Polonya, Mısır, Ürdün, ve daha birçok ülkeden katılımcılar bulunmaktaydı.

 

1-2 Mart tarihlerinde sabah saat 9.00’da başlayan oturumlar, yemek ve çok kısa kahve aralıkları hariç, oldukça yoğun bir şekilde devam etti ve hattâ ikinci günkü yuvarlak masa toplantısı akşam saat sekize kadar sürdü. Toplantıya en çok katılım üç komşu ülkeden oldu; ancak özellikle Iraklı devlet ve siyaset adamlarının iştiraki çok yüksek düzeydeydi. Irak eski başbakanı İyad Allawi, Forumun birinci gününde uzun bir açılış konuşması yaparken, yine Irak eski Meclis Başkanı Selim Cuburi, Iraklı eski bakan ve siyasetçi Muhammed Sudan, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Falih Feyyaz, Irak eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Muvaffak Rubai, Irak Karar Koalisyonu Başkanı Usame Nuceyfi, Irak Yüksek Eğitim Bakanı Kusey Suheyl, Irak eski İçişleri Bakanı Kasım Araci ve Irak eski hükümet sözcüsü Ali Badağ, Erbil Forumu’nda farklı oturumlarda konuşmacı olarak görüşlerini dile getirdi.

 

Foruma ilgi yüksek düzeyde seyretti

 

Erbil Forumu’nda, Irak Kürdistan bölgesinden de oldukça yüksek düzeyde bir katılım gözlendi.  Başbakan Nêçîrvan Barzanî bizzat katılmadı, ancak mesajı Kürdistan Bölgesi İçişleri Bakanı Kerim Şengali tarafından okundu. Barzanî mesajında, “Bizler ülkede yaşayan herkesin sahip olacağı bir Irak oluşması için çabaladık. Ancak maalesef tüm bileşenleri kapsayan medeni bir devlet gerçekleşmedi. Bu yüzden terörist örgütler bu durumdan faydalandı ve El Kaide Irak’taki yerini sağlamlaştırdı. Daha sonra Ensar-ül Sunne kılıfı altında güçlendi ve IŞİD adında daha büyük ve daha tehlikeli bir örgüt halini aldı” dedi. Başbakan Barzanî mesajında, IŞİD’in Kerkük, Diyala, Salahaddin, Anbar, Musul ve Suriye’deki terörist faaliyetlerine hâlâ devam ettiğine dikkat çekti.

 

Forumun konusu “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik” olunca, doğal olarak pek çok konuşmacı, güvenlik sorununun gelecekte Irak’ı ve bölgenin kaderini nasıl etkileyeceği hususuna ağırlık verdi.  Irak eski Başbakanı İyad Allawi konuşmasında, bölge üzerinde yaşanan uluslararası rekabetin, uluslararası bir savaşa yol açabilme riskine dikkat çekti.

 

Allawi’nin IŞİD uyarısı

 

Forumun birimci gününün akşamında Allawi ile birkaç dakika konuşma fırsatım oldu. Bilindiği gibi İyad Allawi, ABD’nin 2003’te Irak’a gerçekleştirdiği ikinci müdahalenin baş mimarlarından biri olarak tanınmakta.  Seçkin bir Şii aileden gelen Allawi’nin babası doktor ve parlamento üyesi; annesi ise Lübnanlı saygın Osseiran aşiretinden. 1960’larda henüz ortaokulda iken Baas Partisi’ne katılan İyad Allawi, birlikte gençlik kollarında çalıştığı Saddam Hüseyin  ve Baas yönetimi ile arası açılınca, 1970 yılında İngiltere’ye gitti ve burada tıp eğitimi aldı.  Birkaç yıl sonra Saddam Irak’a dönmesi için  baskı yaptı, ancak Allawi  dönmedi.  Saddam’ın  çağrılarına kulak asmayan Allawi, 1978 yılında Londra’daki evinde bıçaklı bir saldırıya uğradı. Göğsü, başı ve sağ bacağından aldığı yaralar yüzünden bir yıl tedavi gördü. Suikast girişiminden sonra yaklaşık on yıl nisbeten sessiz kalan Allawi, 1990’ların başında tekrar siyasi sahnede yerini aldı. Saddam’ın 1990’da Kuveyt’i işgal etmesinin ardından, 1991’de Irak Ulusal Mutabakatı (INA) adlı örgütü kurarak, Saddam karşıtı mücadelesinde kollarını iyice sıvar.  2003 yılında Paul Bremer tarafından Irak Geçici Yönetim Konseyi’ne aday gösterilen Allawi, 28 Haziran 2004’te Irak’ın Saddam sonrası ilk başbakanı oldu. Yaklaşık 30 yıldır Irak siyasetinin en önemli aktörlerinden biri kabul edilen ve Ortadoğu politikasında “âkil” bir konuma oturan Allawi’nin, başta Barzani ailesi olmak üzere, Irak Kürdistan yönetimiyle her zaman iyi ilişkiler içinde olduğunu söylemekte yarar var.

 

İyad Allawi’ye, Trump’ın iddia ettiği gibi IŞİD bitti mi, eğer bitmediyse bundan sonraki süreçte nasıl bir strateji geliştirebilir diye sordum. Allawi şöyle cevap verdi: “Bir kere IŞİD bitmedi.  Kimse IŞİD’in bittiği yönündeki beyanatlara kanmasın.” Devam etti: “Hayır, IŞİD bitmedi. Bakın biz şu anda, Irak ve Suriye’de IŞİD’in birinci neslini yenilgiye uğrattık… Ancak emin olunuz, IŞİD’in en azından dördüncü veya beşinci nesliyle savaşmak durumunda kalacağız. Hadi diyelim beş sizler için abartılı olabilir, ama emin olun IŞİD’in dördüncü nesliyle de mutlaka savaşacağız. Belki bir süreliğine IŞİD sahadan çekilecek, farklı taktik ve stratejilere yönelecektir. Ancak bana IŞİD bitti demeyin.” Allawi’ye sorduğum ikinci soru şöyleydi: “Konuşmanızda Ortadoğu’da farklı aktörlerin taraf olabileceği uluslararası bir çatışma ihtimaline dikkat çektiniz, bunu biraz açar mısınız?” Allawi gülümseyerek şöyle dedi: “ABD ve Rusya’nın bölgeye yönelik politikalarını hepimiz az çok biliyor ve konuşuyoruz; ancak bölge üzerinde oldukça derin hesapları olan bir diğer uluslararası aktör de Çin’dir. Bakınız Çin, son yıllarda gerek silâhlanma ve gerekse teknoloji alanında muazzam atılımlar yaptı. Bence Çin’e odaklanmalıyız.”

 

Erbil Forumu’nda IŞİD tehlikesinin yabana atılmaması gerektiğini, Kürdistan Bölgesi İçişleri Bakanı Kerim Şengali ve yine  Pêşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cabbar Yawer de dile getirdi. Ayrıca Cabbar Yawer konuşmasında, 2013 yılından bu yana Irak’ta yaşanan terör olaylarında 580,000’den fazla kayıp verildiğini; IŞİD ile yaşanan savaşta hayatını kaybeden pêşmerge sayısının 1750, yaralıların ise 10,729 olduğunu söyledi. Cabbar Yawer’in konuşmasında ilgi çekici bir husus da Kürtlerle Araplar arasındaki iletişim meselesiydi. Yawer’e göre Saddam döneminde tek bir resmî dil ve yine tek merkezden yönetilen bir yayın politikası olmasına karşın, Kürtler ve Araplar birbirinden çok uzaktı. Ancak hem Arapça hem Kürtçenin resmi dil olduğu ve herkesin pek çok farklı uydu kanalından yararlanabildiği bugün, Kürtler ve Araplar arasındaki iletişim çok daha iyi bir seviyedeydi.

 

Forum’da İranlılar çok rahattı

 

Erbil Forumu’nda İranlıların katılımı hem akademik hem siyasi düzeyde çarpıcıydı. Tahran Üniversitesi Orta Doğu Araştırmalar Merkezi uzmanı Kadir Nasıri ve Türkiye’de uzun yıllar diplomat olarak çalışan Sadık Meleki, “Türkiye ve gelecekte karşılaşılacak zorluklar” panelinde birer sunuş yaptı.  Aynı oturumda Prof. Dr. Mesut Özcan ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı Ufuk Ulutaş da konuştu. İranlı katılımcılar defalarca, çok rahat ve gayet özümsemiş bir şekilde “Kürdistan” kavramını kullanırken, Türkiye’den katılan konuşmacıların “Kürdistan” terimini kullanmaktan özenle kaçınmaları gözlerden kaçmadı. Tabii İranlıların coğrafi bir terim olarak “Kürdistan” kavramını çok rahat olarak kullanmalarının bir sebebi de, İran haritası üzerinde resmen bir “Kürdistan eyaleti”nin yer alması;  Senendaj’da (Sînê) “Kürdistan Üniversitesi” adında bir üniversitelerinin olması; uçak ve gemilerine “Kürdistan” ismini verebilmeleri ve Tahran’daki en işlek caddelerden birinin de adının gene “Kürdistan” olması. Kısacası, İranlılar “Kürdistan” terimi ile oldukça barışık. Yine İranlılar, bağımsızlık ve sınırların yeniden çizilmesi hariç, Kürt meselesinde özerlik veya federalizm dahil her türlü çözümün konuşulmasında herhangi bir sakınca görmezken, Türkiye’den katılanlar (ki aralarında, farklı oturumlarda sunuş yapan Türkiye Dışişleri Bakanlığı Irak ile İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Güney, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Ahmet Uysal, İran Araştırmaları Merkezi Başkanı Yardımcısı Hakkı Uygur da vardı) ağırlıklı olarak terör konusu ve üniter devlet yönetimine vurgu yaptı.

 

Cengiz Çandar’dan, Talabani anıları

 

Erbil Forumu’nda, dört parçadaki Kürtler ve farklı ülkelerden iştirak eden Araplarla en sıcak ilişki içinde görünen, Cengiz Çandar’dı. Yaklaşık iki yıldır İsveç’teki Stockholm Üniversitesi’nde Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalarını sürdüren Çandar, pek çok dost ve tanıdığını bir arada bulmanın sevinci içindeydi. Uzun yıllar Ortadoğu’da bulunmuş olan Çandar’ın Arapçasına diyecek yoktu; ancak bu kez Kürtçesini de bayağı ilerletmiş görünüyordu. Bu arada Cengiz Çandar,  merhum Celal Talabani ile ilgili şöyle bir anısını anlattı: “Bizim Irak Büyükelçimiz Sayın Murat Özçelik ile birlikteydik. Mam Celal ile görüşmek istedim ve kendisinin Süleymaniye’de olduğunu öğrendim. Arayınca, ‘atla, derhal Süleymaniye’ye gel’ dedi. Sayın Murat Özçelik ile Süleymaniye’ye gittik ve görüştük. Ertesi gün seyahate çıkacaktı. O ayrılınca, haliyle biz de döneceğimizi söyledik. Ancak Mam Celal, ‘Ben gidiyorum, ama sen burada kalabilirsin’ dedi. Ben de Sayın Özçelik’i işaret ederek, ‘abi bizim evimiz var, elçilik misafirhanesinde kalacağız, biliyorsun, benim de bir ülkem var’ deyince, Mam Celal,  ‘Cengiz, biliyorum senin bir ülken var, ama bir gün başın dara düştüğünde, bilesin ki Kürdistan da senin ikinci ülkendir’ dedi.”

 

Kapanış paneli

 

Forum’un son paneli, çoğu katılımcının iştirak ettiği geniş bir yuvarlak masa toplantısı şeklindeydi.   Rûdaw Medya Grubu Müdürü Ako Muhammed konuşmasında, “Irak için yeni bir anayasadan söz etmenin doğru bir yaklaşım olmadığını, zira karşılıklı anlayış ve işbirliği zemininde hazırlanan ve 2005’te kabul edilen anayasanın tam anlamıyla işletilmesi durumunda, Kürtler ve Arapların çok rahat bir şekilde sorunlarına çözüm bulabileceğini” dile getirdi.  Ako Muhammed ayrıca, Irak’ta IŞİD ve benzeri radikal örgütlerin önüne geçmenin yolunun, ülkedeki Sünni Arap sorununun demokratik bir zeminde çözümüne bağlı olduğunu söyledi.

 

Ben de Yuvarlak Masa toplantısında söz alarak kısaca şunları söyledim: “Türkiye’de 1946 yılından beri demokratik seçimler yapılmakta; olağanüstü askeri müdahale dönemleri hariç, iktidarlar seçimle değişmektedir. Hemen hemen her seçimde Kürtlerin oyu, hangi partinin iktidar olacağı konusunda belirleyici bir rol oynamaktadır. Son kırk yıllık tecrübe de gösterdi ki Türkiye’de Kürt meselesi terör, şiddet ve savaş ile çözülemez. Kürtler, Türkiye siyasetine, sivil ve demokratik yöntemler ekseninde yumuşak güçleri ile müdahil olmalı ve yumuşak güçlerini ön plana çıkartan mücadele araçlarını benimsemelidir. Kürtlerin yumuşak gücü, serbest seçimlerde kullanacakları oyları; dilleri, kültürleri, folklorları ve müzikleridir. 7 Haziran 2015 seçimleri, Kürtlerin yumuşak güçleriyle Türkiye’de iktidara ortak olabilecekleri bir zemini yarattı; ancak maalesef Kürt siyasetine öncülük edenler bu nitel değişimi okuyamadı.”

 

Erbil Forumu’nda dikkatimi bariz bir şekilde çeken bir husus da, Kürt ve Arap siyasiler arasındaki yakın ve samimi diyalog ortamıydı. Kim ne derse desin, Irak’taki Kürt ve Arap siyaset adamları hattâ Kerkük meselesi dahil olmak üzere tüm sorunlarını diyalog yoluyla çözebilecekleri bilincine varmış bulunmakta. Bir kere, hiçbir Arap siyasetçi ve akademisyen Kürtlere artık aşağılayıcı bir gözle bakmıyor.  Öğle yemeği arasında, kendisiyle aynı masayı paylaştığımız Irak eski meclis başkanı Selim Cuburi, farklı ülkelerden Foruma katılan on civarındaki misafire şöyle dedi: “Irak’ta federalizm yürümedi, bizim Kürdistan ile konfederal bir ilişki geliştirmemiz gerekir.

 

 

- Advertisment -