Geçen yazımda da belirttiğim gibi, ayrılıkçı Bask terör örgütü ETA Cuma günü (5 Mayıs) Fransa’nın Bayonne kentinde düzenlenecek bir törenle kendini feshedecek. Terör örgütünün yaklaşık 50 yıllık tarihinde birçok kırılma noktası oldu. Bask milliyetçiliği tarihini izlemiş olanların bildiği gibi, 1959’da kurulmuş olmasına karşın ETA ilk silahlı eylemini 1968’de Franco diktatörlüğüne karşı yaptı. Franco diktatörlüğüne karşı bir direnişin sembolü olarak Bask halkının ve tüm İspanyol demokratlarının bir ölçüde desteğini de aldı.
Bu bağlamda, Franco’nun sağ kolu Amiral Carrera Blanco suikastı (20 Aralık 1973) örgütün Anti-Frankist rolünün zirve yaptığı nokta idi. Ama bu suikast aynı zamanda ETA’nın bir terör örgütüne dönüştüğünü de ilan ediyordu. Çünkü suikast, üzerinde özenle çalışılmış uluslararası bir operasyonla (Operación Ogro) düzenlenmişti ve ETA o tarihten sonra artık demokratik bir direnişin öncüsü değil, kurulmaya çalışılan İspanyol demokrasisine darbe indiren bir terör örgütüydü. 829 cinayetinden yüzde 93’ünü Franco’nun ölümünden sonra ve yüzde 27’sini özellikle yeni anayasanın yapıldığı 1978 ve izleyen iki yılda işlemiş olması (toplam 244) bu yeni ve korkunç yüzünü ortaya koyuyordu.
İsminden geçen yazımda da söz ettiğim “ETA, las claves de la paz” (ETA, barışın anahtarları) kitabının iki yazarından biri olan Luis R. Aizpeolea, ETA’nın 1977 affından yararlandıktan sonra İspanya’nın özerklik sistemine dayalı demokratik bir düzene geçmesine karşın silah bırakmama kararı almasının, diktatörlük döneminde Bask halkı nezdinde edindiği sempatiyi yitirmesinin ve çökmeye başlamasının başlangıç noktası olduğunun altını çiziyor.
Bununla birlikte, Franco diktatörlüğünün saf bir ürünü olan ETA’nın çöküşü arzu edilen süratte olmuyor. Bunda diktatörlük dönemini hatırlatan politikaların de rolü var. Örneğin ilk demokratik hükümetin karşı terör örgütlenmesine (GAL) dayanan terörle mücadele politikası. Başbakan González ETA yanlısı politikasından rahatsızlık duyduğu Fransa’nın Sol Birlik hükümetini bu politikayla sıkıştırıyor belki ama GAL’in mevcudiyeti tüm demokratları ayağa kaldırırken, ETA’yı da hak etmediği halde “mağdur” konumuna getiriyor.
Aizpeolea’ya göre, ETA’nın çöküşe giden karanlık tarihindeki ilk kırılma noktasını, siyasi-askeri kanadının (ETA p.m) 23 Şubat 1981 darbe girişiminin ardından silah bırakarak siyasi mücadele kararı alması oluşturuyor. Bu kararın alınmasında örgütün iki lideri Juan María Bandrés ve Mario Onaindia isimleri ön plana çıkıyor. Önce Euskadiko Ezkerra (Bask Solu) isimli bir siyasi parti kuruluyor, ardından (1982) ETA p.m kendini feshediyor. Ama herkesin ETA olarak bildiği askeri ETA (ETA m) ise cinayetlerine devam ediyor.
Luis Aizpeolea’nın önceki gün El País’te yayımlanan yazısında işaret ettiği diğer 9 kırılma noktasını ana başlıklar halinde şöyle özetlemek mümkün:
- Yoyes’in öldürülmesi. (1986) Yoyes (María Dolores González Catarain) ETA’nın ilk kadın lideriydi. 1980’de şahin kanatla ters düştüğü için örgütten ayrılmış, Meksika’ya gitmiş, orada sosyoloji öğrenimi görmüş, hatta bir süre BM için çalışmıştı. 1977 affından yararlandığı ve hakkında bir dava bulunmadığı için 1985’de Bask Ülkesi’ne geri dönmüştü. Yoyes geri dönüşüyle ilgili olarak ETA’nın liderlerinden Txomin İturbe ile de anlaşmıştı. Ama örgütün güvercin kanadına mensup Txomin o sırada terör örgütü adına İspanyol hükümetiyle Cezayir görüşmelerinde bulunmak üzere bu ülkeye gitmişti. İturbe’nin yokluğunda ETA yönetimi örgütün dağılmasını önlemek amacıyla Yoyes’in öldürülmesini kararlaştırmış ve bu kararı bir yıl içinde uygulamaya koymuştu. Araştırmacı Gurutz Jáuregui Yoyes cinayetinin Bask halkı nezdinde ETA nefretini tetiklediğinin altını çiziyor.
- -ETA arşivlerinin ele geçirilmesi. (1986) İspanyol ve Fransız polisi düzenlediği ortak operasyonla Fransa’nın sınır kasabası Hendaye’da Sokoa isimli bir şirkette ETA’ya ait arşivi ele geçirdi. Bu operasyon ETA ile mücadelede İspanyol Fransız işbirliğinin başlaması ve terör örgütüne yönelik operasyonlar açısından önemli bir dönüm noktası kabul ediyor.
- Ajuria Enea Paktı. (1988) Kitaplarımda ve konuyla ilgili yazılarımda altını çizmiş olduğum bu pakt İspanya’nın demokratik terörle mücadele politikasının temel belgesini oluşturuyor. Sokoa arşivlerini polise kaptırdıktan sonra eylem kapasitesi zayıflayan ETA kör terör eylemine yönelmiş ve 1987’de Barselona’da Hipercor’a bombalı saldırı düzenlemişti. 21 kişinin öldüğü bu saldırı ETA’nın en fazla can kaybına yol açan terör eylemiydi. Bu terör eyleminin ardından ETA’ya karşı izlenecek politika konusundaki görüş ayrılıklarını aşan Bask siyasi partileri, ETA’nın siyasi kolu Batasuna dışında bir araya gelerek, “siyaset karşılığı silah bırakma” temeline dayanan Ajuria Paktı’nı (12 Ocak 1988) imzaladılar.
- Cezayir görüşmelerinin kopması (1989) Terör örgütüyle görüşme sürecinin mimarı aslında Fransa’ydı. Elysée İspanya’nın AB üyeliğini destekleme karşılığı bunu şart koşmuştu. Terör örgütü önce güvercin kanattan Txomin İturbe’yi Cezayir’e yollamıştı ama sonra Yoyes gibi onu da öldürtmüştü. İspanyol istihbaratçılar İturbe’nin yerine şahin değil güvercin kanattan birini ( Antxón Etxebeste) bularak bu oyunu bozmuştu ama görüşmeler ETA’nın kabul edilemez taleplerinden ötürü kopmuştu. Terör örgütü anlaşma yoluyla silah bırakmıyorsa örgüte polisiye önlemlerle silah bıraktırılacaktı. Görüşmelerin kopması bu açıdan önemli bir dönüm noktası oluşturuyordu.
- Bidart operasyonu (1992) Polisiye önlemlerin en büyük başarıyı sağladığı operasyon Fransa’da Bidart’ da ETA yönetim kadrosunun tutuklanması oldu. İspanyol ve Fransız ortak operasyonu ETA yönetim kadrosunun dokunulmaz olmadığını ortaya koydu. Bu tarihten sonra terör örgütü büyük bir darbe aldı ve 8 yılda (1995-2003) ancak 15 eylem düzenleyebildi.
- Miguel Angel Blanco cinayeti (1997). Zayıfladığının bilincinde olan ETA sokak şiddeti (kale borroka) yerine bombalı araç yöntemine ve Bask Ülkesi’nde milliyetçi olmayan politikacıları hedef almaya yöneldi. 1997’de iktidar partisinin (PP) Ermua beldesinde belediye meclis üyesi Miguel Angel Blanco’nun önce esir alınıp sonra öldürülmesi Basklar dâhil tüm İspanyol halkını ayağa kaldırdı. İspanya’da daha önce hiç görülmemiş ölçüde gösteriler düzenlendi. ETA aleyhine oluşan bu havaya “Ermua Ruhu” denildi. Çöküş artık hızlanmıştı.
- Lizarra sürecine tepki (2000-01) ETA yalnızlığını aşmak için terörden arındırılmış bir ortam yaratarak ılımlı Bask milliyetçi partilerle (PNV ve EA) yakınlaştı. Bask özerk parlamentosunda salt çoğunluğa dayanan Bask milliyetçi bir çoğunlukla siyasi bir süreç başlattı. Merkezdeki iki büyük parti PP ve PSOE (Sosyalist İşçi Partisi) bu sürece yeni bir Terörle Mücadele Anlaşması ve Siyasi Partiler Yasası ile bu sürece cevap verdi. SPY, bilindiği gibi, Batasuna ve başka adlar taşıyan seçim platformlarını yasakladı. Batasuna’ nın başvurduğu AİHM de bu konuda İspanya’yı haklı bularak bu yasaklamayı onayladı. Bu da ETA’nın siyasi ayağına indirilmiş önemli bir darbe oldu.
- Barajas saldırısı (2006) Lizarra sürecinin ılımlı Bask milliyetçi partiler tarafından bozulması ve Batasuna’ nın yasaklanması yeni bir barış sürecini tetikledi. Batasuna lideri Arnaldo Otegi ile Bask sosyalist Jesús Eguiguren ’in başlattığı süreci Aizpeolea Eguiguren’le birlikte kaleme aldığı atıfta bulunduğum kitabında ayrıntıyla anlatıyor. Mart 2006’da ilan edilen ateşkesle başlayan bu süreç yılın son günü Madrid Barajas havaalanında düzenlenen bombalı saldırıyla bozuldu ama terör örgütü bir daha can kaybına yol açan bir eylem düzenleyemedi.
- ETA’nın tek yanlı silah bıraktığını ilan etmesi (20 Ekim 2011) Bu konuya son yazılarımda yer verdiğim için ayrıntılarına bir daha girerek yazıyı uzatmak niyetinde değilim. Ayrıca Aizpeolea’nın El País’te bugün (1 Mayıs) yayımladığı “ETA 2011’in Ekim’inde bitti” (ETA terminó en octubre de 2011) başlıklı bir yazısı daha var. (https://politica.elpais.com/politica/2018/04/30/actualidad/1525111923_662842.html)
Sonuç olarak, ETA’nın yaklaşık 50 yıllık tarihinin terör örgütüne dönüştüğü son 44 yılını bu ana başlıklar üzerinden aktarmak mümkün. Her başlık kuşkusuz birçok ayrıntı içeriyor. Ama ana hatlarıyla özetlemek gerekirse, ETA’nın hikâyesi, bir demokratik hukuk devletinin Franco diktatörlüğünün ürünü bir terör örgütüyle uzun mücadelesinden önünde sonunda galip çıktığını gösteriyor.