Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo‘nun Paris’teki merkezine düzenlenen saldırı ve vahim bilanço medyaya “şok” haberiyle düştü. Beklenmedik durumlar insanı çok şaşırttığı gibi, fazlaca üzen tablolar da şok eder. Ancak bu gelişme, geçici bir şaşırmanın ötesinde, gerçekte uzun vadeli bir çatışmanın ön habercisidir.Açıkçası bu eylemi kim yaparsa yapsın, bu bir insanlık ayıbıdır. Fakat mesele, siyasî arenaya doğru çekildikçe, sanki daha maskeli ve daha katmerli bir tablo bizi beklemektedir.Unutmayalım ki, bilişim çağındaki kıyasıya mücadele güç kavgasıydı. Buna farklı şekillerde tanık olduk. Şimdi milliyetçilik de demode oldu. Hali hazırdaki mücadelenin ibresi kültür ve din savaşlarını göstermektedir. Çünkü sekülerleşme bütün boyutlarıyla ihtişamları dönemlerini geride bıraktı. Şimdilerde yeni trend, kabul edelim veya etmeyelim maneviyatçılık veya adına bir başka isim koyalım, dini veya inanç eksenli yapılanmalar olacaktır. Hal böyle olunca, ibre kendiliğinden açık olmaktadır. Dolayısıyla meseleyi sadece, bildik “İslamofobi”ye indirgememek gerekmektedir.Zaten söz konusu derginin kendi anlayışınca! bütün dinlerin ana temalarını mizah konusu yaptığı görülmektedir. Mesela Meryem’in İsa’yı dünyaya getirişini oldukça basit ve kaba bir anlatımla dile getirilmesini yazmalıyız ki, amaçlarının sadece İslam olmadığı açığa çıksın. Dergi daha önce, Hz. Muhammed’in karikatürlerini yayımlamış ve tepki toplamıştı. Ancak hedefi sadece Müslümanlar değildir. Zira bu dergi Müslüman, göçmen, yabancı düşmanı bir dergi değil, tam aksine Fransız sağının korkulu rüyası, en önemli hedefi Ulusal Cephe, yani Fransa milliyetçi sağıdır. Bu yayın organı, bağnazlık karşıtı bir yayın olarak tanımlanmaktadır. Batı medyasının da açıkça ifade ettiği gibi aşırı uç sol bir algı ile, Fransa sağı arasındaki gerilimi öncelikli olarak düşünmemiz gerekmektedir.Bu bağlamda, İspanyol aktör Toledo, dikkatlerimizi önemli bir gerçeğe çekti. İslamofobi nakaratına takılmadan, “Charlie Hebdo” saldırısının arkasında neden Batı olmasın? Pekâlâ “mümkün” dedi. Aktör Willy Toledo mesajında “Siz hiç gürültü çıkartmadan günde milyonlarca kişiyi öldürüyorsunuz, onların bu olaylar karşısında sessiz mi kalacağını düşündünüz” dedi. Dolayısıyla kin ve nefreti bileyen eylemleri düşünmeye davet etti. Hoşgörü sorunu varsa, kini ve nefreti palazlayan ve bileyen durumlar da yükselişte demektir. Son yıllarda Irak ve Suriye’nin yaşadığı dramı görmezden gelmeye devam edersek, doğal olarak bu tür münferit durumlarla karalama kampanyalarına devam eder dururuz.İsveç’te 70’den fazla kişiyi öldüren (Batılı) kişi, akıl sağlığından sabıkalı olarak özgür bırakıldı, yani fazla karalanmadı ve yargılanmadı. Ancak benzer olayı yapan kişi Müslüman da olabilir, pekâlâ ve büyük ihtimal akıl sağlığı belki de her şeyden önemlisi ruh sağlığı yerinde olmayabilir. Gariptir ki Müslüman öldürürse, direkt korkulası bir kimlik örüntüsü ve terör etiketi gelivermektedir.Gelinen noktada Fransa, operasyonların tamamlandığını ve katil kardeşlerin öldürüldüğünü duyurdu. Garip olan uyuşturucu kullanan ve pek çok kriminal olaya karıştığı açık olan bu kardeşlere hasta ve ruhsal kişilik bozukluğu gözüyle bakılmayıp, terörist Müslüman gözüyle bakılmasıdır. Elbette kabul edilecek bir durum değil ancak, bütün Müslümanları töhmet altında bırakmak sorunlu bir algıdır.Hollanda`da ırkçı açıklamalarıyla tanınan politikacı G. Wilders aynen şu açıklamayı yaptı: “Avrupa’da Müslümanların varlığını tehdit olduğunu söylüyordum, bakın haklı çıkıyorum…” Elbette, bu hain senaryonun gerisinde pek çok plan var ancak bunlardan birisi de Müslüman karşıtlığı oluşturmak ve dikkatleri o yöne çekmektir.Bırakalım Batı ülkelerini ülkemizdeki katıksız seküler algı! da, Müslümanları tehlike ve korkulası kimlikler olarak görüyor. Buradan çıkacak sonuç: Demek ki, Müslümanlardan nefret ettiğimiz derece, bize onları düşman olarak göstermektedir.Dediğimiz gibi, kantarın topuzuyla fazlaca oynayan aşırı seküler algı, şüphesiz bir bedel ödemeye de yazgılı gibi. Dünyadaki yörüngeler değişirken, din-dışı söylemler yüzyıl öncesinin aynı direnişini ve aynı alaya alma tarzını sürdürmektedir. Asıl buraya odaklanmamız gerekmektedir. Öyle ki bu denge veya dengesizlik çok iyi bilindiğinden, komplo teorilerin merkezinde bundan böyle inanç krizleri olacaktır.Elbette biz bunları konuşurken, meselenin bizim dışımızda cereyan ettiğini düşünmemiz pek mümkün görünmüyor. Zira inanç biçimi bakımından farklılıkların getirdiği bilançoyu ve krizi yenilerde yaşamaktayız. Cemaat üzerinde ötekileştirme politikasıyla, inanç çatışması yaratılması da esasında, sözünü ettiğimiz din çatışmasının en iyi örneklerinden birisidir. Bundan önce milliyetçilik üzerinden kıyımlar gerçekleştirmiş ancak şimdi din ve inanç üzerinden yürütülmektedir.Kuşkusuz din odaklı çatışmalar, yeni değildir. Cemil Meriç’in deyişiyle, Atina’nın çocukları ile Hira’nın evlatları bir türlü barışık olamamıştı. Olsalar ne iyi olurdu, insanlık çoğalır kaybetmez, kesinlikle kazançlı olurduk! Ne var ki, bazen suni bazen politik bazen de kin odaklı stratejilerle bu çatışma hep var oldu. Kızışma ve çatışma, bazen sessiz; bazen de çok açık ve aleni ilerledi.Dahası, Ortadoğu denilince tarafsız kalmak neredeyse imkânsız; bazen Batı’dan ayrıksılıktan; bazen çıkardan; bazen coğrafi konumdan dolayı… Ortadoğu hep ilgi odağında durmuştur; elbette çoğu zamanda ıslaha muhtaç bir coğrafyadır! Dolayısıyla bu topluluğun inanç biçimi de gündemden düşmemiştir. Tuhaftır ki, menfaat nedeniyle vazgeçilemeyen bu coğrafyanın, inanç ve insan profili her daim gözden çıkarılmak istenmiştir.Meseleye nerden bakarsak bakalım, hiçbir vahşet mazur gösterilemediği gibi, kinin hoşgörüyü geçmesi de meşru olamaz. İster kindarlık artışı olsun… ister cinayet olsun… her iki tabloda pek de gelişmemiş olduğumuzu göstermeye devam etmektedir!
Fransa’da yaşanan katliam ve şiddetin yeni rotası
- Advertisment -
Sonraki İçerik