Ana SayfaYazarlarGizemli flash diskin etrafındaki toplu susma âyini

Gizemli flash diskin etrafındaki toplu susma âyini

 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin 25 Temmuz 2017’deki grup toplantısında milletvekilleri arasında heyecan doğuran bir açıklama yaptı. Buna göre, 2007 yılında CHP milletvekili Tuncay Özkan’a Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) Gülen Cemaati’ne bağlı subay ve astsubayların listesinin yer aldığı bir flashdisk ulaştırılmıştı; Özkan, o diski aynı gün (25 Temmuz 2017) savcılığa teslim edecekti. Kılıçdaroğlu, diskle ilgili olarak özetle şu bilgileri vermişti:

“9 Şubat 2009’da flashdisk’teki bütün bilgiler bir dosyaya aktarılır ve dosya bir şey yok diye kapanır. Bu flash bellekte 15 bin subay ve astsubay içeren bilgi ve belge vardı. Yaşam biçimi ve alışkanlıklarına dair bilgiler vardı. 86 general hakkında özel fişleme bilgileri vardı. Örgütle bağları, himmet ilişkileri vardı. Elimine edilmek istenen TSK mensuplarının nasıl şikayet edileceği yazışma örnekleri vardı ve bu dosya 2009’da kapatıldı. 2007’de Tuncay bey teslim ediyor, 2008’de gözaltına alınıyor, 6 yıl hapishanede kalıyor. Özkan bugün o flashdisk’i savcılığa verecek.”

 

“Gereği yapılsaydı 15 Temmuz darbesi olmazdı”

 

Kılıçdaroğlu’na göre, flashdisk’in içerdiği bilgiler o kadar önemliydi ki, zamanında gereği yapılsaydı 15 Temmuz darbesi de gerçekleşmeyecek, onca bedel ödenmeyecekti.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından hemen sonra Tuncay Özkan, “Genel Başkanımızın grup toplantımızda açıkladığı belgeleri İstanbul Cumhuriyet Savcılarına şu an itibariyle teslim ettim” içerikli bir sosyal medya mesajı geçti ve süreç başladı.

Bir anda Türkiye’nin siyaset ve medya ortamının bir numaralı maddesi haline gelen flashdisk’in yalnız içeriği değil, ortaya çıkış biçimi de gizemliydi. Her şeyden önce, Tuncay Özkan’ın böyle bir bilgi yığınını tam on yıl boyunca uhdesinde tutup açıklamaması gibi tuhaf bir durum vardı ortada. Kılıçdaroğlu konuşmasında, Tuncay Özkan’ın, flashdisk’te isimleri fâş edilenlerin mensubu olduğu örgüt tarafından tutuklanıp yıllarca hapis yattığını söylüyordu ama bu süre boyunca (hatta 15 Temmuz darbesinden sonra) neden elinin altında duran ve onları teşhir edecek bir imkândan yararlanmadığına hiç değinmiyordu.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından iki gün sonra ortaya çıktı ki, meğer bir savcı, izlediği bir soruşturmada bir itirafçı marifetiyle 10 yıl önce Özkan’a verilen flashdisk’ten haberdar olup onu Özkan’dan istemişti ve konu kamuoyunun gündemine ancak böyle gelebilmişti. Yani, böyle bir gelişme olmasaydı, Tuncay Özkan’ın bu devâsâ bilgi yığınını uhdesinde tutmaya devam etme ihtimali çok yüksekti.

 

El yakan bir flashdisk mi?

 

Buraya kadar yazdıklarım size âşina gelmiş olabilir, çünkü olayın patlak vermesinden üç hafta kadar sonra kaleme aldığım üç bölümlü bir yazı dizisinden özetleyerek aktardım.

O diziyi de tıpkı bu yazının başlığında ve spotunda sorduğum soruyu sorabilmek için kaleme almıştım. Evet, düşündüğünüz gibi: Siyaset ve gazetecilik ortamını ilk bir haftada hararetlendiren hadise, üçüncü haftaya gelindiğinde neredeyse sönümlenmişti ve ben o dizinin Gizemli flashdisk’i sanki herkes unutmak istiyor gibi… başlıklı ilk yazısının spotunda şöyle demiştim:

“Gülen Cemaati’nin çanına ot tıkayacak devâsâ bir bilgi paketi, nasıl oluyor da başta Tuncay Özkan ve İlker Başbuğ olmak üzere Cemaat’in çanlarına ot tıkadığı kişiler tarafından 10 yıl boyunca gün yüzüne çıkarılmıyor? Acaba bu devâsâ bilgi paketi, bize ‘tester’ olarak koklatılan ‘Ordu içindeki Cemaatçi subaylar listesi’ne ek olarak, kamuoyunun öğrenmesinde sakınca görülen başka bilgiler de mi içeriyor?”

Sonraki bölümlerde, bu kuşkumu birkaç yerde daha ifade etmiştim.

Mesela: “Flashdisk’in, belli ki ebedî olması arzu edilen 10 yıllık uykusunun nedeni, ‘tester’ı izleyen ve mecburen ortaya salınan başka kokular (mesela ordu içindeki subayların Kürt, Alevi, solcu, pornocu olarak fişlenmiş olması ya da bize henüz koklatılmayan başka bilgiler) olabilir mi? Keza, ulusalcısından Cemaatçisine, milliyetçisinden iktidara yakın olanına; bütün kalem erbabının şimdiki ‘meraksızlığı’ da gene gizemli flashdisk’in içeriğinin herkesi rahatsız edecek kadar geniş yelpazeli olması ihtimaliyle açıklanabilir mi?

Mesela: “Bu çağrının (Tuncay Özkan’ın, ‘Bir gazeteci grubu toplanıp belgeleri isterlerse Türkiye’nin aydınlanması için bu belgeleri teslim ederim’ çağrısı -A. G.), gazetecilerin kurumsal yapılarında, meslek örgütlerinde hiçbir heyecan uyandırmamış olması, gizemli flashdisk’in, iktidar oyununun çevresindeki bütün aktörlere ‘dokunan’ bir yanının olabileceğini imâ etmiyor mu?”

 

Kayıtsızlık susma âyinine dönüştü

 

O yazıların üstünden tam dört ay geçti ve gizemli flashdisk’le ilgili kayıtsızlık, bütün siyasi kesimlerle onların medyadaki uzantılarının ortaklaşa düzenledikleri bir susma âyinine dönüştü.

Belli ki bu âyine bir yerinden çomak sokmak neredeyse imkânsız. Fakat ben yine de bir gazeteci olarak kendime karşı sorumluluğumu yerine getirmek ve kendi fikri takibimi yapmak istiyorum. Bu amaçla, bugün, sözünü ettiğim yazılarda sorduğum soruları özetleyerek bir kez daha tekrarlayacağım. Dileyen, soruların uzun versiyonları için Serbestiyet’te 21, 25 ve 28 Ağustos’ta yayımlanan yazılarıma dönebilir.

 

Muhataplar ve cevaplandırılmamış sorular

 

Hikâyenin ana karakteri Tuncay Özkan’la ilgili soruların bir bölümü bu yazının buraya kadarki bölümlerinde zaten soruldu, diğerleri için dileyen işaret ettiğim yazılara baş vurabilir. Bu yazıda asıl, hikâyenin siyaset ve özellikle devlet siyaseti içindeki kahramanları üzerinde odaklanmak istiyorum, çünkü bu kadar merak uyandıran bir haber malzemesi bir türlü kamuoyu bilgisi haline gelemiyorsa, bunun nedeni büyük bir ihtimalle hikâyenin siyasi kahramanlarının duydukları rahatsızlıkla ilgilidir.

Peki, bu tuhaf hikâyede kim, hangi sorulara cevap vermeli? İsim isim gidelim…

 

Kemal Kılıçdaroğlu (2017’de ana muhalefet lideri)

 

Flashdisk’in devlete teslim edilmesiyle, açılan soruşturma dosyasının kapatılması arasında geçen iki yılda ülkeyi kimin idare ettiği sorusunu sordu ve AK Parti hükümetlerinin sorumluluğuna işaret etti. Fakat ondan sonra da konuyla ilgili tek laf etmedi.

Oysa başlangıçta “Soru şu” diyen ve devamını şöyle getiren de kendisiydi:

“Bu flaş diskteki bilgileri incelemek üzere kurulan Güneş Çalışma Grubu iktidarın bilgisi dahilinde kurulmuş mudur? Kurulmuşsa bu dosya kapatılırken Başbakan kimdi, Adalet Bakanı kimdi, Milli Savunma Bakanı kimdi, onların tamamının açığa çıkması lazımdı. Bu flaş disktekiler yok sayılmasaydı bugün ne 250 şehidimiz ne de 2193 gazimiz olmayacaktı.”

Bu durumda Kılıçdaroğlu’na sorulması gereken soru da şöyle şekileniyor: Kamuoyuna böyle takdim edilen bir dosyayı takip konusunda bir ana muhalefet partisi liderinin performansı böyle mi olmalıydı?

 

İlker Başbuğ (2007’de Kara Kuvvetleri Komutanı)

 

Tuncay Özkan, 2007 Nisan’ında kendisine verilen flashdisk’i hemen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’a teslim ettiğini söyledi. Başbuğ da avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada Özkan’ın verdiği bilgiyi doğruladı. Açıklamaya göre, Başbuğ, kendisine gelen flashdisk’i incelenmek üzere gerekli birimlere yönlendirmişti.

Açıklamada, Başbuğ’un sonrasında flashdisk’in akıbetini takip edip etmediği hususunda bir bilgi yer almıyordu. Takip etmemiş olması akla yakın görünmüyor. Çünkü, birincisi: Sözünü ettiğimiz materyal, bizzat TSK’nın iddiasıyla, ordu içine sızıp onu ele geçirmeye çalışan bir teşkilata aitti… İkincisi: İlker Başbuğ, sadece bir yıl sonra, Ağustos 2008’de TSK’nın en sorumlu mevkiine, Genelkurmay Başkanlığı’na yükselmişti.

Başbuğ görevden ayrıldıktan sonra (2010) tutuklandı, cezaevinde yattı ve o tarihten sonra dahi flashdisk’ten hiç söz etmedi. Evet, “dahi”, diyorum, çünkü iddia şu ki, onu cezaevine gönderen irade, 2007’de eline geçen diski hazırlayan iradeydi.

 

Yaşar Büyükanıt (2007’de Genelkurmay Başkanı)

 

Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ açıklamasında, gizemli flashdisk’i ilgili birimlere göndermeden önce Genelkurmay Başkanlığı’nı bilgilendirdiğini söylemişti. Buradan, 2007’deki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın da flashdisk’in varlığından haberdar olduğunu anlayabiliyoruz. Dolayısıyla Büyükanıt da kamuoyuna bir açıklama borçlu. Büyükanıt, bu kadar önemli bir bilgi kaynağının akıbetini, görevi bıraktığı 2008 Ağustos’una kadar izlemiş miydi? İzlemediyse, TSK’nın bir numaralı düşmanını ele verecek yığınla bilgiye karşı nasıl bu kadar ilgisiz kalabilmişti? Ve emeklilik sonrası… Silah arkadaşlarının cezaevlerine konmasından sorumlu tuttuğu bir teşkilatın ipliğini pazara çıkartacak bir materyali, hiç değilse emekli olduktan sonra hatırlayıp kullanmaya neden teşebbüs etmemişti?

 

Recep Tayyip Erdoğan (2007’de Başbakan)

 

Normal bir demokraside, bu nitelikte bir istihbarat malzemesini Kara Kuvvetleri Komutanı ile Genelkurmay Başkanı’nın bilip de Başbakan’ın bilmemesi mümkün değil. Fakat hepimizin bildiği nedenlerle 2007’de bu pekâlâ mümkündü.

Bu durumda iktidar siyasetçilerinin cevaplandırması gereken soruar da şölye şekilleniyor: Başbakan ve ilgili hükümet üyeleri, a) 2007’de TSK’nın eline böyle bir flashdisk’in geçtiğini  biliyorlar mıydı, b) dönemin Genelkurmay Başkanı Başbakan’ı flashdisk’le ilgili olarak bilgilendirdi mi?

İktidarın sorumluluktan sıyrılabilmesi için 10 yıl boyunca bu flashdisk’in varlığından haberinin olmadığını kamuoyuna duyurması gerekir.

 

Erdoğan, Büyükanıt ve Dolmabahçe buluşması

 

Nihayet, gizemli flashdisk’le gizemli Dolmabahçe buluşmasının neredeyse eşzamanlı olarak gerçekleşmiş olmasının çağrıştırdığı spekülasyonu da hatırlamak gerekiyor… Şöyle ki:

Tuncay Özkan’ın verdiği bilgilerden, flashdisk’in kendisine Nisan 2007’de ulaştırıldığını, onun da gecikmeksizin materyali İlker Başbuğ’a (ki o da hemen Genelkurmay’ı bilgilendirmiş) teslim ettiğini biliyoruz.

Bunları takiben, en geç bir ay içinde çok önemli iki gelişme oldu. Önce 27 Nisan 2007’de Hükümet’e karşı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt imzalı bir e-muhtıra verildi. Bundan bir hafta kadar sonra, 5 Mayıs 2007’de de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında Dolmabahçe’de gizemini bugüne kadar sürdüren bir buluşma gerçekleştirildi.

Spekülatif, evet ama bütün bu hikâye şu soruyu haklı kılmıyor mu: Gizemini 10 yıl boyunca koruyan flashdisk’le, gizemini 10 yıl boyunca koruyan Dolmabahçe buluşması arasında bir bağlantı olabilir mi?

Görüyorsunuz, yığınla soru barındıran bir hikâyeyle karşı karşıyayız, soruların cevapları hepimizi igilendiriyor fakat siyasetçiler de gazeteciler de sanki yaz aylarında hiç böyle bir olay gerçekleşmemiş gibi kulaklarının üstüne yatmaya devam ediyorlar.

 

 

- Advertisment -