Allah'a şükür büyük bir felaketin eşiğinden döndük. Bu kötülüğü savuşturabilmemizi, içimizdeki güzel insanların varlığına borçluyuz. Bu hain darbe teşebbüsüne karışmış, halktan biri gibi görünen ama zihinsel yeteneklerini rafa kaldırılmış insanların nasıl olup da bu kadar kötücül olabildiği konusunda derin düşünmeye ihtiyacımız var. Yapılan en büyük kötülük GÜVEN duygusunun dinamitlenmesi ve yıllarca sürecek bir travmanın tohumlarının atmış olması. Ancak hayatta hiç bir şey anlamsız olmadığından bu olaydan çıkarılacak mesajları da almamız gerekiyor. Ben bu acı tecrübeden şu dersleri çıkardım:
1. Geçmişte ve günümüzde farklı kurum ve yapıların uzun vadeli planlarını hayata geçirdikleri ilk alan eğitimdir. Öğrencilik yıllarımda, cemaatin yeni yeni ortaya çıkan dershaneciliğe kazandırdığı ivmeyle, çocukların zihinlerini çoktan seçmeli bir organa dönüştürerek, düşünmelerini engelleyen sınavlara hazırlık bahanesiyle onları hem ailelerinden, hem de okullarından koparmayı başardılar. Hatta hem aile hem de okul idarelerinin, lise son sınıfların okula devam etmeyip tamamen dershanelere gitmesi, kamplarda kalarak uzun süreyi buralarda geçirmesine ses çıkarmadıkları gibi memnun olduklarına şahit olduk. Bu tarz bir rekabetçilik anne-babaların da, çocuklarının karakterli, diğerkam, kendine ve etrafına faydalı, üretken bir çocuk olmasından daha çok parlak titrli, rekabetçi, hedefe ulaşmada her şeyin mubah olduğunu düşünen bireyler olmasını daha çok istemelerini normalleştirdi. Böylece ahlak ve gelişme yerine rekabet ve başarı odaklı bir eğitim alanı oluştu. Bu yüzden ilk ele alınıp düzeltilmesi gereken hasar, eğitim alanı olmalı.
2. Günümüzde pek çok dini grubun daha fazla güçlenmek amacıyla, genel olarak zengin, makam mevki sahibi insanlara yöneldiğine şahit oluyoruz. Bu özelliklere sahip insanlara itibar etme ve bireyleri de böyle olmaya özendirme, aynı zamanda bu zaafların nasıl kullanılacağının bilgisini de getirir. 2013 yazında yurtdışından sufiliği araştırmak üzere gelen bir misafirim, bu toplulukla iletişime geçmiş ve onlarla buluşmaya gitmişti. Döndüğünde yüzündeki şaşkınlık ve hoşnutsuz ifadeyi hiç unutamam. Değişik merkezlerinin gezdirilmesinden sonra, bir sarayda yapılan kermese de katılmış, en basit seccadenin 300 tl den satıldığı bu kermeste onu hediyelere boğduklarını, her türlü fırsat tekliflerini nasıl yaptıklarını anlatmıştı. Kendisine ikram edilmiş özel çikolatanın markasının da "….." olduğunu görünce doğrudan zaaflara çalışan bir yapı olduğunu düşünmekten kendisini alamamıştı. İnsanoğlunun herhangi bir konuda aşırılaşması onun sonunu hazırlayan bir başlangıç noktası oluyor. Ancak egomuz ne kadar yüksekse bunu görmemiz de o kadar zorlaşıyor.
3. İyi insan olmayı başarabilmek benim görüşüme göre, yeryüzündeki tüm canlılar ve yaratıcı ile dengeli bir ilişkinin oluşturulması esasına dayanır. İyi bir insan, tüm insanlığın karnını doyuracağım diye toprağı, suyu, hayvanı zehirleyecek metotları kabul etmeyeceği gibi, dünyadaki tüm faydalı ve sağlıklı ürünleri sadece bir grubun, ülkenin kullanımına da sunamaz. Hatta bu ürünlerin bazıları sadece kendi ülkesinde üretilse bile bu bencilliği devam ettiremez. Ancak sadece kendi grupları ve cemaatlerinin iyiliğine odaklanmış gruplar iyi insan olma ilkesine sadakatten uzaklaşma sonucu ile karşı karşıya kalıyorlar. 15 Temmuz’da yaşananlar ise, bırakın iyi insan olmayı, katliam yapmayı bile meşru gören bir anlayışın bu zihniyette yer bulabildiğini gösteriyor.
4. Etrafında sürekli güvensizlik ve şüphe duygusu yaratacağından, gizlenen, kendisini sürekli saklama ihtiyacı duyan insanlar isteseler de iyi bir insan olamazlar. Yeryüzünde kolay, anlaşılır ve apaçık olan her şey, aynı zamanda iyiliğe götüren özelliklerdir. Dolayısıyla, iyi bir insanın karakteri de bu özellikleri haiz olmalıdır.
5. Haberleri seyrederken hepimiz endişeleniyoruz. Kanlı bir darbeye teşebbüs eden bu yapının unsurlarının cezalandırılması kaçınılmazken, suçsuz insanların bu yapıdan ayıklanamaması adalet kavramını zedeleyecektir. Binlerce insanın işinden olması sonucunda yeni toplumsal acı ve travmaların ortaya çıkmaması için daha dikkatli olunması gerekmekte. Ancak yapıp ettiklerimizden doğan sonuçları hak ettiğimiz için, yanlış bir şeyin bedelini ödemek görünürde kötü gibi gözükse de aslında tekrar doğru yolu bulmamız için fırsat oluşturur. Unutmayalım ki Allah " başınıza gelenler, kendi yapıp ettiklerinizin sonucudur" der. Çünkü bilerek ya da bilmeyerek kötü bir fiili gerçekleştirdiğimizde başımıza bir şey gelmezse ya da cezamızı çekmezsek, daha da kötüye gitmemiz kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden cemaat içerisinde de bu durumun, özellikle tabanda yer alan ve kötülüğe bulaşmamış insanlar için, farkındalık ve arınma fırsatı olduğunu düşünenlerdenim. Yeni süreçte bu tabanı ezeli düşman haline getirmek yerine, arındırarak kazanma seçeneğinin tercih edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
15 temmuz’da kendi bedenlerini siper ederek ülkemizi büyük bir felaketten kurtaran şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.