Ana SayfaYazarlarHDP’nin yerel seçim stratejisi

HDP’nin yerel seçim stratejisi

 

2018 genel seçimlerinde Türkiye genelinde  yüzde 11.70 alarak Meclise 67 milletvekili gönderen ve AK Parti ile CHP’den sonra Türkiye’nin üçüncü büyük partisi konumuna oturan HDP, 31 Mart yerel seçimlerinde başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin batısındaki illerde aday çıkartmama kararı almış bulunuyor.  Son genel seçimlerde İstanbul’da yüzde 12,52,  Ankara’da yüzde 6,07, İzmir’de  yüzde 11,31, Adana’da yüzde 13,31, Mersin’de yüzde 16,93 oy almış HDP, bu illerde belediye başkan adayı çıkarmayacak.  Ayrıca HDP’nin yine 24 Haziran seçimde yüzde 11,71 oy aldığı Gaziantep ve  yüzde 29,29 oy çıkarttığı Şanlıurfa’da da seçimlerde belediye başkan adayı çıkartmayacağı konuşulmakta.

 

Bir Türkiye partisi trajedisi

 

Daha kurulduğu ilk günden itibaren ısrarla Türkiye partisi olduğunu iddia eden HDP’nin, birdenbire Türkiye’nin batısında siyaset arenasından çekilmesi ne anlama geliyor?  Kuşkusuz Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin, ülkenin yaklaşık dörtte üçünde seçimlere girmemesinin çok önemli bir gerekçesi olmalıdır. Bu kararın nasıl bir gerekçeye dayandığı ve ne tür bir stratejiye yansıdığı, sadece HDP yönetimi ve seçmenini ilgilendiren bir konu değil;  kimi seçim bölgelerinde siyasi dengeleri değiştirme potansiyeline sahip olması itibariyle herkesi ilgilendiriyor.

 

31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti ve MHP  “Cumhur İttifakı”nda,  CHP ve İyi Parti ise  “Millet İttifakı”nda uzlaştı. HDP’nin özellikle CHP ile ittifak kurmaya oldukça istekli olmasına karşılık, CHP bir cüzamlıdan kaçarcasına HDP’den uzak durdu. Bir önceki seçimde İYİ Parti’nin Meclis’te temsil edilmesi için olağanüstü bir çaba harcayan CHP, bu seçimde de İYİ Parti ile ittifak kurmada bir sıkıntı yaşamadı.  Anlaşılan İYİ Parti’nin CHP ile ittifak kurma konusunda yegâne kırmızı çizgisi,   CHP’nin HDP’den uzak durmasıydı.  Zaten CHP de bu hususta ortağını kırmak ve üzmek niyetinde değildi.  Özü itibariyle ulusalcılık ve milliyetçilik, Millet İttifakının ideolojik çimentosunu teşkil etti.    

 

Kamuoyuna yansıyan açıklamalardan anlaşılacağı üzere HDP, AK Parti iktidarını yerel seçimlerde zora düşürüp mevcut dengeyi Millet İttifakı lehine değiştirmeyi amaçlamakta. Bu strateji kısaca, “Kürt illerinde kayyumları, batıda AK Partiyi devirme”  şeklinde özetleniyor.  HDP seçim bildirgesinin açıklandığı toplantıda Sezai Temelli, "Tüm kayyum illerinden kayyumları süpürüp atacağız”; Pervin Buldan ise “Kentlerimizi kazanırsak Saray rejimi çözülecek ve mutlaka kaybedecektir” dedi (Sputnik Türkiye, 17.02.2019).

 

Şimdi, kurulduğu ilk günden itibaren Kürt meselesinin çözümünü siyasetin merkezine alan HDP gibi bir partinin, savrula savrula tüm politikasını AK Parti’nin iktidardan düşürülmesine indirgemesinin mantığı nedir? Acaba CHP ve İYİ Parti’nin,  Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususunda AK Parti’den daha cesur bir politika izleyeceklerini mi düşünüyorlar? Kimi HDP’lilerin böyle bir beklentisi olabilir, fakat bu beklenti pek de gerçekçi görünmüyor. 

 

CHP ve İYİ Parti,  son seçimde yüzde 12’ye yakın oy alıp Mecliste temsil edilen HDP’den, yukarıda belirttiğim gibi cüzamlıdan kaçar gibi kaçıyorlar.  Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi, biri 2010’da Oslo görüşmeleri, diğeri de 2013’te İmralı görüşmeleri olmak üzere,  Kürt meselesinin çözümü, daha müreffeh ve demokratik bir Türkiye için iki kez, büyük siyasi riskler üstlenerek girişimde bulundular. Peki, CHP veya İYİ Parti’nin, bu ülkenin aydınlık geleceği namına böylesi cesur adımlar atmaları mümkün mü? Ben şahsen çok zor görüyorum.

 

Türkiye demokrasisi 30 aylık barış süreci döneminde muazzam bir gelişme sağladı. Aynı dönemde ekonomik gelişme açısından da büyük başarılar elde edildi. Ancak kimi iç ve dış faktörler, sürecin akamete uğramasına yol açtı.  HDP, Dolmabahçe Mutabakatından iki hafta sonra, 17 Mart 2015’te “Seni başkan yaptırmayacağız” sözüyle akıl almaz bir eksen kaymasını gerçekleştirdi. Kürt meselesinin önceliğini bilerek veya bilmeyerek bir yana bırakıp, temel siyasetini Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı üzerinden şekillendirmesi, koca bir süreci zehirledi. Bu basiretsiz politika, başta Kürtler olmak üzere Türkiye toplumuna büyük zararlar verdi ve halen de vermekte. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, özellikle hendek ve barikat eylemleriyle ülke bir anda şiddet iklimine geri dönüverdi.

 

Oysa eğer HDP azıcık siyasi ve stratejik düşünmüş olsaydı, Kürt meselesinin demokratik çözümünü,  hiçbir durumda ne genel ne yerel seçimler politikasına kurban etmez; aksine, muhatabın barış için uzatılmış olan elini daha da güçlendirmek için azami bir çaba içine girerdi. Ancak HDP’de egemen olan zinde Kemalist akıl,  seçimlerde HDP için oy kullanmış demokratlar ve demokrasi meselesini de bahane ederek, HDP’yi tamamen AK Parti karşıtı,   sendikal bir örgüte indirgedi.

 

Yeni bir vahim hata

 

Korkarım ki HDP, 31 Mart seçimlerinde doğrudan ve açıkça değil ama örtülü ve dolaylı yoldan bile Millet İttifakını desteklemekle vahim bir hata daha yapıyor. Herhalde HDP, İYİ Parti’nin MHP’den çok daha ideolojik ve aşırı milliyetçi olduğu gerçeğini görmek istememekte.  Benzer şekilde, CHP’deki ulusalcı kanatın parti içindeki gücü ve ağırlığı konusunda da yeterli malûmata sahip olmadığı anlaşılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun sosyal demokrat bir kişiliğe sahip olduğundan zerre kadar kuşkum yok. Ancak parti içindeki egemen ulusalcı kanat, partinin sosyal demokrat bir kimlik kazanmasına müsaade etmiyor. Son olarak Kadıköy adayı Şêrdil Dara Odabaşı’nın, sırf adının Kürtçe olması ve geçmişte birkaç Kürtçe tweet atmış olmasına bile tahammül edemeyen bir zihniyetin, Kürt meselesinde sosyal demokrat bir tavır sergilemesi yakın vâdede mümkün görünmüyor. 

 

 Öte yandan, AK Parti’nin Meclis çatısı altında faaliyet gösteren HDP’yi ve HDP’ye oy vermiş altı milyonluk bir kitleyi (ki bunlar aileleriyle birlikte 18-20 milyonluk bir kitleye tekabül eder) külliyen yasadışı sayması ve Kürt meselesinde geçmişteki statükocu politikaya dönüş eğilimine girmesi de tasvip edilecek bir durum değil.  Yine de gerçek şu ki AK Parti, Kürt dili ve kimliğine saygı noktasında, bugüne kadarki politika ve uygulamalarıyla, her durumda CHP’den daha sosyal demokrat, daha devrimci ve daha ilerici bir tavrı benimsemiş bulunuyor.

 

Peki, HDP’nin yerel seçimlerde Millet İttifakı lehine aday çıkarmaması, HDP seçmeninin sandıkta Millet İttifakı lehine oy kullanmasına yol açar mı? Doğrusu bu da çok mümkün görünmüyor.  Eğer CHP, İYİ Parti ile ittifak kurmamış olsaydı, o zaman HDP seçmeninin CHP lehine oy kullanma ihtimali daha yüksek olurdu. Ancak böyle bir denklemde,  geçmişte HDP lehine oy kullanmış olan dindar Kürtlerin bu sefer Cumhur İttifakından yana oy kullanacakları sır değil. Zira sahadaki genel izlenim,  HDP’ye oy veren seçmenin AK Parti-MHP ittifakından rahatsız, ancak CHP-İYİ Parti ittifakından daha çok rahatsız olduğuna işaret ediyor.

 

Yukarıda dile getirilenlere ilâve olarak, HDP’nin yerel seçim stratejisi partinin geleceği açısından da iki olumsuz duruma yol açıyor. Birincisi,  Millet İttifakı lehine batıda aday çıkarmamak, seçim dengesinde iktidar partisi aleyhine bir pozisyon yaratırken, bu kez AK Parti çok daha sert ve katı bir HDP karşıtlığına giriyor.  Oysa HDP ilkeli bir duruş sergileyip, kendisi ile ittifak yapmaktan kaçan taraflara eşit mesafede durarak kendi yolunda ilerleseydi, daha saygın karşılanırdı. Eğer HDP illâ da iki blok arasında bir tercih yapacaktıysa, bu tercih Kürt meselesinin çözümü ve ülkenin demokratikleşmesine daha yatkın tarafa doğru olmalıydı. İkincisi, HDP’nin  örtülü bir şekilde de olsa CHP lehine oy kullanmaya teşvik ettiği Kürt seçmenin önemli bir kesimi, bir zamanlar zaten CHP’ye oy vermekteydi. Dolaysıyla CHP’ye giden, hele bir de belediye meclisi üyeliği gibi kimi pozisyonlar elde eden HDP’li seçmen bir daha partisine dönmeyebilir.

 

 

 

- Advertisment -