‘Misak-ı Millî savaşı’ ihtimali var mı? başlıklı son yazımın girişinde şöyle sormuştum:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk olarak Ekim 2016’da dile getirdiği ve o günden bu yana her fırsatta tekrarladığı Misak-ı Millî temalı çıkışlar iç politikaya yönelik bir retorikten mi ibaret, yoksa başı sonu hesaplanmış gerçek bir politik ajandanın kamuoyu yaratma aşamasını mı yansıtıyor? Böyle bir ajanda varsa, bu, zamanı geldiğinde Türkiye’yi Misak-ı Millî sınırlarına kadar genişletecek bir savaşı göze almayı da içeriyor mu?”
Devamında, Erdoğan’ın konuyu ele alırken kurduğu cümlelerin bazen sadece tarihsel-kültürel bir ilgiyi imâ ediyor gibi göründüğünü, bazen de tarihsel bir haksızlığın düzeltilmesi üzerinden düpedüz sınır tartışması açıyormuş izlenimi verdiğini belirtmiştim.
Bunlardan sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ekim 2016’dan bu yana serdettiği Misak-ı Millî temalı çıkışların kronolojik bir dökümünü yapmış, bugünkü yazıyı da bu sözlerin yorumuna ve dışarıdaki algılanışına ayıracağımı söylemiştim.
Lozan da ‘Türkiye’nin Misak-ı Millî meselesi’ne dair…
Fakat oraya geçmeden önce, ‘Erdoğan’ın Misak-ı Millî çıkışları’nın, sadece bugün Suriye ve Irak devletlerinin parçası olan topraklarla ilgili olmadığını da hatırlamak gerekir; ki bu yazının birinci bölümü münhasıran Erdoğan’ın Misak-ı Millî’nin Suriye ve Irak’la ilgili bölümlerine dair sözlerine ayrıldığı için öyle bir okumaya müsaitti…
Oysa bu çıkışların bir de Yunanistan’la olan sınırlar ve adalar bölümü var; Erdoğan’ın yine aşağı yukarı aynı tarihlerde başlattığı Lozan eleştirilerinden söz ediyorum.
Cumhurbaşkanı, yüz yıl önceki anlaşmalara yönelttiği itirazların Yunanistan’ı ilgilendiren bölümlerini ‘Lozan’, Suriye ve Irak’ı ilgilendiren bölümlerini de ‘Misak-ı Millî’ başlıkları altında dile getiriyor. Fakat neticede bunların tümü, Erdoğan’ın sürekli olarak hatırlattığı ‘Türkiye’nin Misak-ı Milli meselesi’nin parçaları…
Erdoğan’ın Lozan’a dair sözleri
Dolayısıyla, tabloyu tamamlamak için Eylül 2016’dan bu yana Lozan’a dair neler denildiğine de bakmalıyız. Bu amaçla, Erdoğan’ın Lozan eleştirilerini başlattığı ilk çıkışıyla (Eylül 2016), Yunanistan ziyareti (8 Aralık 2017) öncesinde ve sırasında dile getirdiği yaklaşımı hatırlatmak istiyorum (uzatmamak için bu iki tarih arasında söylediklerini ihmal ediyorum):
29 Eylül 2016: İşte şu an Ege'yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hala Ege'de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hala bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler. Veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz.
7 Aralık 2017 (8 Aralık’taki Yunanistan ziyaretine saatler kala Yunan televizyonuna verdiği mülakattan): Lozan'ın da bir güncellenmeye ihtiyacı var. Güncelleme derken, A'dan Z'ye bir değerlendirmeye tabi tutulabilir.
Bilindiği gibi bunun devamı ertesi gün Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos ile buluşmada geldi. Erdoğan, ortak basın toplantısında Lozan Antlaşması'nın güncellenmesi gerektiği görüşünü yineledi, Pavlopulos ise Lozan Antlaşması’nın “iki ulusun ulusal toprakların sınırlarını çizen bir anlaşma teşkil ettiğini” ve uluslararası antlaşma hukukunda güncellenme diye bir şeyin olmadığını savundu. Erdoğan da buna karşılık kendisinin hukukçu olmadığını, fakat ‘siyaset hukuku’nu iyi bildiğini ve siyaset hukukunda buna yer olduğunu söyledi.
Nasıl algılanıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Misak-ı Millî ve Lozan’a dair ilk çıkışlarından sadece birkaç hafta sonra (Ekim 2016) Foreign Policy’de çıkan bir makalenin başlığı, dergi editörlerinin, bu çıkışların salt tarihsel-kültürel bir ilgiyi ima etmeyip sınır tartışması açtığına inandıklarını gösteriyordu: Turkey’s New Maps Are Reclaiming the Ottoman Empire. (Türkiye’nin Yeni Haritaları Osmanlı İmparatorluğu’nu İhya Ediyor).
Alt başlık: Erdogan’s aggressive nationalism is now spilling over Turkey’s borders, grabbing land in Greece and Iraq. (Erdoğan’ın agresif milliyetçiliği, Yunanistan ve Irak’tan toprak talep ederek Türkiye sınırlarını aşıyor).
Makalenin yayımlandığı tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri henüz Suriye topraklarına girmemişti, dolayısıyla makalede Suriye topraklarına dair bir atıf yoktu. Şimdi, hele ki Erdoğan’ın Afrin’le Misak-ı Millî arasında bağ kuran konuşmasından (10 Kasım 2017) sonra, dergi editörlerinin endişesi daha da büyümüş olmalı.
Foreign Policy’nin sözünü ettiği haritalar, Erdoğan’ın ilk çıkışlarından itibaren hükümete yakın televizyonlarda ve gazetelerde yer almış haritalardı ve Türkiye’nin Misak-ı Millî sınırlarını gösteriyorlardı.
‘Türkler ciddi…’
Erdoğan’ın Lozan Antlaşması’na dair ilk çıkışını yaptığı Eylül 2016’dan itibaren Yunanistan’dan tedirginlik ifade eden tepkiler birbirini izledi. İktidar medyasında ‘Yunanistan’ın ödü koptu’ vb. başlıklarla aktarılan bu tepkilere bakıldığında Yunanistan’ın gerçekten de büyük bir tedirginlik içinde olduğu anlaşılıyordu. Yunan medyasına göre, Türkiye Misak-ı Millî konusunda bir atmosfer yaratmaya çalışıyordu ve bu hususta ‘Türkler çok ciddi’ idi.
Macron’un ‘işgale dönüşmesin’ vurgusu
Geçen yazıda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “Afrin’e müdahalenin işgale dönüşmemesi gerektiği”ne dair sözlerine yer vermiştim.
İki yazı arasında Macron konuya yeniden ve çok daha vurgulu ifadelerle döndü ve "Operasyonların yönünün değişmesi ve işgal halini alması durumunda tepkinin farklı olacağını" belirtti.
Ben, geçen yazıda da dediğim gibi Macron’un Afrin’e dair uyarılarının, Erdoğan’ın Misak-ı Millî vurgularından bağımsız olmadığını düşünüyorum. Macron belki de Afrin’i Türkiye’nin ilan edilmemiş fakat fiilen yürürlükte olan ‘Misak-ı Millî Savaşı’nın ilk hamlesi olarak değerlendirip kaygılanmaktadır. Belki de bu, bütün Batı dünyasının henüz kelimelendirilmemiş ortak kaygısıdır.
Retorik mi, politik ajanda mı?
Kanaatimce, Erdoğan’ın Misak-ı Millî söyleminin salt iç politikaya dönük milliyetçi bir kurnazlık olduğunu öne sürmek, meseleyi fazlaca basite indirgemek olur.
Benim görebildiğim kadarıyla Erdoğan, Türkiye’nin, Misak-ı Millî sınırları dışında kalmış topraklarda etkili olacağı (hatta belki buraları vekaleten yöneteceği) bir model için koşulların uygun olduğunu düşünüyor, daha fazlasını değil. Yani aklında, Foreign Policy’nin iddia ettiği gibi Suriye ve Irak’tan bazı toprakları zorla alıp Türkiye’ye dahil etmek gibi bir planın olduğunu düşünmüyorum.
Muhtemelen, Kuzey Suriye’de Türkiye ile işbirliği içinde özerk bölge ya da bölgeler tesis edilecek ve daha sonra merkezi rejim bu bölgelerle bir tür federasyona zorlanacak. Yani hedef Misak-ı Millî sınırları ama ‘light’ bir Misak-ı Millî…