Ana SayfaYazarlar‘Hizmet ve yatırım’ vurgusu Kürtlerde neden tepki yaratıyor?

‘Hizmet ve yatırım’ vurgusu Kürtlerde neden tepki yaratıyor?

 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) süreklilik arz eden seçim zaferlerinin en önemli girdilerinden birinin, alt yapı ve inşa faaliyetlerindeki başarısı olduğunu biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve her düzeyden AK Parti sözcülerinin bıkıp usanmadan yollardan, köprülerden vb. söz etmeleri boşuna değil.

 

Şunu da biliyoruz: Partilerin ‘ideolojik’ oy veren çekirdek seçmenlerinin dışında kalan kabaca yüzde 25’lik kitle (reklamcı Ateş İlyas Başsoy bu kitleyi oluşturan her bireyi Selim Türkhan diye adlandırıyor), oylarını tümüyle ‘hizmet’ diye kodlanan bu alana bakarak veriyor.

 

Selim Türkhan parantezi

 

Selim Türkhan, zamanımızın muhayyel bir kahramanı; yaratıcısı da Birgün gazetesinin eski yazarlarından, reklamcı Ateş İlyas Başsoy… Başsoy, 2009 yerel seçimlerinde Antalya’da CHP’nin büyükşehir belediye başkan adayı Mustafa Akaydın’a, Başbakan Erdoğan’ın “çok ama çok anormal bir durum” diye tarif ettiği seçimi kazandıran ‘mucize kampanya’nın yaratıcısı ve uygulayıcısı…

 

İlyas Başsoy, çok temel ve çok basit bir kabulden yola çıkıyor: Bir siyasi kampanya, oyunu sadece ‘iş’e ve ‘hizmet’e bakarak veren ve kabaca yüzde 25’lik bir kitle oluşturan ‘siyasetsiz seçmen’lere yönelik olarak yürütülmelidir. (Başsoy, yukarıda da dediğim gibi bu seçmenlerin tamamını Selim Türkhan adını verdiği hayali bir kişiyle ifade ediyor, onların partisine de Selim Türkhan Partisi–STP diyor.) Kampanya STP tabanını etkilemeye yönelik olmalıdır, çünkü partilerin ‘ideolojik’ oy veren taşlaşmış tabanlarından birkaç parça sökmek bile zorken, Selim Türkhan Partisi’nin tabanında ‘hizmetle tavlanmayı’ bekleyen, oyunu her an değiştirmeye hazır milyonlarca seçmen vardır. Ateş İlyas Başsoy, 2011’de yayımladığı AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder başlıklı kitabında, CHP’nin ‘Antalya zaferi’ni, kendisinin CHP’nin belediye başkan adayı Mustafa Akaydın’ı CHP’nin ideolojik seçmenine değil, hemen haman tamamı AK Parti’ye oy veren Selim Türkhan Partisi’nin ‘üye’lerine yönelmeye ikna etmesine bağlar.

 

Başsoy’a göre -AK Parti hariç- bütün seçimlerde partiler kendi ‘çekirdek’lerinin ideolojik ihtiyaçlarını giderecek kampanyalar yürütüyor, sonunda da sadece kendi ‘çekirdek’ tabanlarının oylarını alıyorlar. Oysa yapmaları gereken şey, partinin bütün enerjisini ‘siyasetsiz’ Selim Türkhan’ların oyunu almaya harcamaktır. Partilerin kendi çekirdek seçmenlerine yönelik propagandası gereksizdir, çünkü onlar zaten çantada kekliktir. Ne var ki bunu başarmış olan tek parti yine AK Parti’dir.

 

Kürtlerden fazla Selim Türkhan çıkmaz

 

AK Parti’nin seçim zaferlerini, Selim Türkhan’ların neredeyse tamamını cezbeden ‘hizmet’ stratejisine ve propagandasına bağlayan bu izah bana da ikna edici geliyor.

 

Fakat unutmamak lazım: Bu stratejinin ve propagandanın başarısı, sadece ‘hizmet’e bakan, başka da bir şeye bakmayan Selim Türkhan’ların varlığını gerektirir; Selim Türkhan’lar ne kadar fazlaysa, ‘hizmet’ stratejisinin ve propagandasının başarısı da o kadar yüksek olur.

 

Bu ölçüyle bakıldığında, ‘hizmet’e ve ‘inşa’ya abanarak alınacak oylar, Batı’ya göre Kürt bölgelerinde çok daha az olacaktır. Çünkü Kürtlerin kimliklerinin tanınması, eşit yurttaşlık gibi, kendini Türk olarak tanımlayan seçmenlerin  bilmediği başka dertleri de var.

 

AK Parti, bu dertleri önemsediğini hissettirdiğinde Güneydoğu’dan aldığı oylar artıyor, buna karşılık ‘hizmet, iş, aş’ propagandası üzerinden oy toplamaya kalkıştığında bölgeden aldığı oylar azalıyor.

 

Burada çok kritik bir nokta daha var: ‘Hizmet, iş, aş’ stratejisinin Güneydoğu’da Batı’daki kadar etkili olmamasının yegâne nedeni, Kürtlerin en az onlar kadar önem verdikleri başka taleplerinin olması değil; iktidar tarafından bölgeye götürülen hizmetlerin aşırı ölçülerde vurgulanması da ilave olumsuz bir etki yaratıyor.

 

Çünkü bu ‘aşırı’ propaganda her zaman silahlı-silahsız Kürt siyasetine verilen desteğin azalması durumunda ‘hizmet’in daha da büyüyeceği vaadiyle birlikte yürüyor. Bu da Kürtlerin bu kesiminde, ‘hizmet, iş ve aş’ karşılığında kimlik ve eşit vatandaşlık taleplerinden tâviz verme, onurlarından vazgeçme çağrısı olarak yorumlanıyor ve tepkiyle karşılanıyor.

 

Şehirlerin inşası, Erdoğan’ın vurgusu

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde milletvekillerine verdiği iftar yemeğinde, geçtiğimiz şubat ayında muhtarlara hitap ederken söylediği sözlerin benzerlerini bir kez daha sarf etti. Mealen: Bölgede PKK’ya ve HDP’ye yaptıklarının bedeli ödetilecek, ardından yıkılmış şehirler inşa edilecek, sonra da sorunun kökten çözümü için gereken her şey yapılacak.

 

Ben, ‘sorunun kökten çözümü’nü şehirlerin inşasından sonraya erteleyen bu yaklaşımda, AK Parti’deki “Hizmet her yerde oy getirir, bunun Batı’sı Güneydoğu’su olmaz” inancının yeni bir telaffuzunu görüyorum. Fakat hiç kuşkum yok, Kürtler, her şeyden önce bunu, Etyen Mahçupyan’ın dün yazdığı gibi yeni bir ‘niyet eksikliği’ olarak yorumlayacaklardır:

 

“Bugün eşitlik ihtiyacı ve bu eşitliğin hukuksal zemine oturması talebi AK Partililer dahil bölgedeki tüm Kürtleri içine alıyor. Öte yandan iktidar söz konusu talebe çok tedirgin yanıtlar getirdi. Yavaşlık ve muğlaklık süreci dış konjonktüre tabi kıldı ve sonuçta AK Parti dizginleri elinden kaçırdı. Kürtler ise bu belirsizliğin ardında ‘niyet eksikliğinin’ yattığını düşünmeye başladılar.” (Karar, 14 Haziran).

 

Fakat bu kadar değil, sadece ‘niyet eksikliği’ değil. Bölgede yakında başlayacak inşa faaliyetinin ‘aşırı’ ölçülerdeki propagandası, yukarıda değindiğim nedenlerle Kürtler arasında ‘sinirliliğe’ yol açacak, bu propaganda hiç yapılmasaydı gelebilecek oylar bu ruh halinin ortaya çıkardığı tepki nedeniyle gelmeyecektir. (AK Parti’nin bu defa da ‘inşa’ propagandasından kendini alamayacağına eminim, hele ki Binali Yıldırım’ın başbakan olduğu koşullarda.)

 

2009’un ve 2011’in dersleri

 

Bilmiyorum, AK Parti 2009 ve 2011 seçimlerinde Güneydoğu’daki beklenmedik oy azalmalarını nasıl tahlil etti? Ben, o seçimlerden sonra sıcağı sıcağına yazdığım yazılarda, bunu, AK Parti’nin Kürtlerden ‘daha fazlasını’ istemesine yormuştum. AK Parti, yatırımlar karşılığında legal Kürt partisinin PKK’yı ‘satmasını’ (Erdoğan’ın “PKK’ya terörist demezlerse randevu vermem” günleri), halkın da ikisini birden ‘satmasını’ isteyince Kürtleri kızdırmış, bölgeye yağdırdığı muazzam yatırımlardan umduğu siyasi faydayı görememişti. Ne zaman ki çözüm süreciyle birlikte kimlik ve eşit vatandaşlık taleplerini ciddiye aldığını göstermiş, oyları da hızla yükselmişti.

 

Bakalım dev yatırım hamlesi başladığında AK Parti bu defa dilini tutabilecek, o hamleyle birlikte, “HDP’yi, PKK’yı satarsan daha da fazlasını alırsın” propagandasından bu kez imtina edebilecek mi?

 

- Advertisment -