Bu ülkede “hiç beklenmeyen” politik bir gelişme, aynı zamanda “her an beklenen” bir gelişmedir. Diğer tüm politik gelişmelerin yönünün Kürt Sorunu etrafında şekilleneceği kör gözlerin dışında herkesin gördüğü bir olguydu. Böylesine yakıcı ve artık ertelenmesinin olanağının kalmadığı bir sorunun, tüm politik dengeleri değiştireceği malumdu. Öyle oldu, olmaya da devam edecek. Bu konunun ilk politik çatlamayı iktidar partisinde yaratacağı “beklenmiyordu”. Ama burası Türkiye!2013 Newrozunda Öcalan’ın çağrısı ile ortaya çıkan barış iradesi, ete kemiğe büründü, toplumun önemli bir kesimi tarafından içselleştirilme sürecine girdi.Kobane sürecinde hükümetin Kürtlere karşı hasmane tutumu, öncesindeki “karanlık” Paris Cinayetleri vb. rağmen süreç bu günlere ulaştı.HDP’nin oylarının Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 10’a yakın olması ve genel seçimlere parti olarak girme kararı, öncelikle “sol içi kafa karıştırıcıları” harekete geçirdi. Ermeni Soykırımı gibi kimsenin dokunmaya uzun yıllar cesaret edemediği tabuya ilk kez dokunan bazı solcular bile HDP hakkında kuşkular yayabildiler. Demirtaş, HDP birleşenleri ve demokratik kurum ve bireylerin sağduyulu, serinkanlı yaklaşımları ile bu durum etki yaratamadı. HDP’nin barış ve demokrasi konusunda ısrarlı, kararlı ve ikna edici söylemlerinin etkisi büyümeye başladıkça HDP ve Kürtlere karşı sürdürülen yıkıcı kampanya çeşitlendi, içerik olarak yeniden savaş dili öne çıkmaya başladı. Bu dil esas olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından öne çıkarılırken, darbecilerin basındaki sözcüsü, “Türkiye Türklerindir” gazetesinin adı iyi bilinen yazarı, darbecilere yeniden methiyeler düzmeye, göz kırpmaya başladı. Bu işi tek başına yapmadığını, “bir şeylerin” ön hazırlığını yaptığını bilmek için kahinlik gerekmiyor!Ana muhalefet partisi halen tescilli ırkçıları, darbecileri “muhalefet” cephesine katıp seçimlere hazırlanmaya çalışıyor. 13 yıllık “statüko ve askerî vesayet bekçiliklerini” muhalefet olarak sürdürmeye kararlı görünüyorlar. Ne diyelim, Dersim Katliamı’nın mimarı devlet partisinden bu kadar muhalefet partisi oluyor herhalde. Onlar faşistlerle iç içe geçip “muhalefeti” daha çok milliyetçileşerek, ırkçılaşarak sürdürdükçe, parsayı faşistler topluyor.Buraya kadar yazdıklarımla “karanlık” bir tablo çizmeye çalıştığım düşünülmesin. Bu coğrafya, uzun yıllardır ilk kez aydınlığa bu kadar çok yaklaştı. İktidar partisinin, ama özellikle Erdoğan’ın “her şeyi ben belirlerim” tutumu ilk darbesini Gezi’de almıştı. Bakmayın onların “darbe” dediklerine. Gezi toplumda biriken öfkenin milyonlar olarak dışavurumuydu. Milyonların, “her istediğini yapamazsın, yaptırmayız” demesiydi. Nedenleri bir yana, bugün barış için yüreği çarpan milyonlara rağmen, “Kürt sorunu yoktur” ifadesi, ikinci, ama çok daha sert bir duvara çarpacak. Kürtler belirleyici olmak üzere, coğrafyamızın demokrasi güçleri barışı gerçekleştirecek. Bu otomatik olarak olmayacak elbette. Bu seçimlerde HDP’nin barajı aşması, kalıcı bir barışın gerçekleşmesi için çaba harcamayan demokratlar bunun vebalini taşıyacaklar. Darbelere, yeni çatışmalara kapıları sonuna kadar açacaklar. Kendilerine de, gelecek kuşaklara da ateş çemberinin içinde bir yaşam bırakacaklar.Demokrasi güçlerinin örgütlülüğü eksiklikler barındırabilir, halen öğreneceğimiz çok şey, kat etmemiz gereken yol olduğu açık.Ama güçsüz değiliz, ama haksız değiliz. Gücümüzü fark edip, haklılığımızı anlatalım. Doğru, anlaşılır bir dille anlatalım. Barış kabul görür, özgürlükler kabul görür, demokrasi kabul görür ve kazanır.
Israrlı olalım: Barış, özgürlük ve demokrasi talebi kazanır
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik