Ana SayfaYazarlarKadınlar, ah kadınlar…

Kadınlar, ah kadınlar…

 

 

 

Ah’ını aldığımız, helallik alamadığımız kadınlar.

 

Bir 8 Mart’ı daha gördük…

 

Gördük de, bi sorun hele, nasıl gördük?Giden yıldan bu yıla her gün bir kadın gömdük…

 

8 Mart kadına saygı günü, silah bırakışma günü de belki. Belli olmaz, şan olsun diye daha çok kadın öldürmeye kalkabilir, bazı manyak erkekler. Aslında 8 Mart bütün dünyada kadın emeğinin hakkı teslim edilerek önünde esas duruşa geçilmesi gereken gün. Bütün zor işlerin, doğurup dokumanın üstesinden gelen kahraman kadın, sıra emekte ve gönülde ödeşmeye gelince eli de boş, kalbi de, ne iş?Haklar , hepten mafiş…

 

HerkeŞlere hak hukuk, kadına guguk.

 

Kadın kendini hayattan, emek paylaşımından, dünyanın safasından keyfinden, yaşamak hazzından  çektikçe, dünya  ona birkaç gün bağışlıyor, ödeşilirmiş gibi…

 

Her cephede verdiği kavgayı, ettiği emeği, evde , işte, sokakta didindiğini önemsemeden üretiyor, yaşatıyor, çalımsız, sitemsiz, usanmadan, coşkusu zerrece eksilmeden…Taş  üstüne  taş koyup yarattığı/ yaşattığı güzellikler cezasız bırakılmıyor elbet.

 

Yılda bir gün’den geçtim, yılda, hatta birkaç yılda bir , bi sap gül  verilmeden…

 

Arzuhalci, yaz, madde biiir: Biz kadınlar, önce hayat hakkı istiyoruz, korkusuzca yaşamayı, her gün bir bazı gün birkaç kadın öldürülmesin. Bu utanç karnesinde yüzümüz yerde olmasın.

 

_Hevesimiz, hayalimiz budanıp indirilmesin. Hevese, hayale mecalimiz kalsın.

 

_Siyasette  aşkta çıkmaza düşenler, kadın taşına hile yaparak onu oyun dışına sürmesin, kendini yanlış yazanlar, bizi yoksayarak düzeldim sanmasın.

 

Kadınlar koruma istemek zorunda kalmasın, özgür ve iş güvenli hakları olsun , emekleri sağdıç emeği edilmesin.

 

Devletin kendilerini mutlu etmesini istiyor kadınlar…

 

Sağlık, barınma, eğitim, çalışma, siyasete hakkıyla katılma hakkı teslim edilerek, sahiden yaşamayı istiyor.

 

Çocuklarımızın sağlığı, sayısı, eğitimi, engeli, geleceği için tasalanmayalım…

 

Adından, kimliğinden, inancından, kökünden kömecinden, duruşundan, dediği kadar demediğinden ötürü de yargılanmak, yaftalanmak, töre eliyle yargısız infaz istemiyoruz.

 

Öteki, hükümsüz, adı yok, hayalden yasaklı, aşkta ikinci, yasada şiddetin esas kişisi yapılmaktan bıkıp usandı, kadınlarımız. Kadın ve çocuk kefesi ağır basmazsa erkek  kefesi dibe vurur.

 

Akıllı olun ey kadınlar, daha da akıllı… Siz akıllı olursanız belki adamlar da olur. Hırs ve kin, umutsuzluk sizden uzak olsun. Korkusuz, gürlü güvenli, sağlıklı , mutlu olun. Sevdikleriniz kadir kıymetinizi bilsin, saç süpürge etme genel müdürlüğünü bırakın artık.

 

Bütün günler sizin olsun, siz esaslı mutlu olun.

 

Hayat ve herkes için biz tasalanmayalım…Koca ve sevgili ne hali varsa görsün! Hayırlı bi marifet olayıdı, adına koca demez, gül derlerdi.Gözardı edilebilir telafata  yazacakken adamı, tutup baştacı ettiğimiz bilmem ki kimden sebep? Belki Havva anamızdandır bu eksik gen.Kadın ah’ın, aşk’ın, ayrılığın, şiddetin öznesi olmamalı.Kadın olmayı öğretenleri olmalı, çocukluktan ırgatlığa hoplamayıp, hiç değilse % 60 kadın olabilmeli.

 

364 gün budayıp indirilen, ciddiye almayarak yahut bir kurşun salarak  ömrüne kast edilen değil, yılın her günü üreten, seven, ömrümüze vurduğu mührün kıymeti bilinen , emeği sağdıç emeği edilmeyen, mutluluk, iç huzuru, iş güvencesi olan kişi olmalı.

 

Biliyoruz bir güne herşey sığdırılmaz.

Farkedin, denir ancak.

Umma Davut, gönlün avut denmez ama.

İşte böyle, sen de söyle denebilir.

Bakarsınız uma uma umman olur.

Hemen çözülemese de, adı konur hiç değilse.

Malumunuz, tarihi kadınlar yazar.İnsanı kadın insan eyler.

Kadınlar tarihi kendi hallerine, ortalığın yangınına, erkeklerin duruşuna bakar da yazar.

Yangını söndürmeye o teşne’dir, kendini dizginlemeye, erkeği idare etmeye…

Kadın iyi yazarsa nâmınız yürür, değilse yandınız…

 

Hayatı siyaset, hukuk ve vicdandan yana doğru yaşayıp yaşatamayanlar, kendi yanında çocukları , kadınları , ülkeyi ve geleceği mayınlar.

 

Kadınların , çocukların çığlığından korkun!

Kadının ve çocuğun ah’ından arş titrermiş. Hayat sonra bunu misliyle ödetirmiş.

 

8 Mart emekçi kadınların günü, emekçi olmayanın günü değil mi peki? Emek etmeyen kadın var mı? Bugün,kadına ve emeğine dikkat demenin günü, kadınlardır çünkü dünyayı döndür en, umudun genel müdürü.Çıkmadık canda umut var, müsteşarı.

 

Hayattan ve haklarından habersiz genel müdür…Aşk, şarkı, töre, haz’dan habersiz, ama,  şiddetten fena halde haberdar müsteşar.

 

Hamfendi, sanatçı, pek özeli, geneli, falcı, gardiyan, kalaycı, eskici, ağıtçı, tarlada ırgat, şoför Nebahat, erkekten geçinmeci, gösterip de vermeyici, kader mahkumu, emekçi,ağır işçi, hepsi baştacımız! Nerde hayatı sırtlayıp götürenlere bir oh? Nerde engellisini sırtına vurup ömür denen yokuşu tırmananlara destek? Her dilden ölenlere ağlayana çözüm?

 

Ölümü öpün başkaldırın, sizi çağdaşlıktan uzaklaştıranlara, haksızlığa, zulme… Bütün hazretlere. 'Tozunuz hiç bitmesin' diye ilenen Hz. İbrahim başta. Sanki tozun ihalesi de sizin üstünüze kalmış, birçok süfli iş gibi. Sonra, eve ve evlilik kurumuna başkaldırın, ev süpürgecisi olmaya, hem de saçlarınızla. Aşk denen kördüğümün çözücüsü, yüklenicisi olmayın. Aşka bedel ödemeyin. Ayrılıkla, doğurmayla, hayata rest çekmeyle. Zayıflamaya, genç görünme numerolarına, bütün kitapsızlara başkaldırın. Yasalardan hayata niyeyse hiç geçirilmeyen haklarınıza, siyasetin kadın kotalarına. Susmayın, içinizde köz olacağına, söyleyin söz olsun.

 

Dünyayı döndürüp kainatı ışıtanlar. Hayatı güzelleyen, savaşları bitirenler. Meslekli- mesleksiz, genç- yaşlı, aşklı- aşksız, bir baltaya sap- yahut değil, hayal kuran- kuramayan, fazlasıyla sokakta- yahut dört duvar arasında, akıllı -akılsız, edepli- çapkın, isyankâr -uzlaşmacı, direnen- sinen, hakkını almış, savaş mağduru, hayalin acemisi, hayatın ustası kadınlar. Kendi içindeki savaşı fark etmeyip dışarıdaki her savaşın ön safında çarpışanlarım. Gücünü fark et. Erkeği taşıman bundan, zulme, aşka, hayata direnmen de. Hak ve emeği biliyor musun, ya aşkı?

 

Emeğinin ödeşildiği ve hayatı olması gerektiği gibi yaşadığın gün, asıl günün olacak. Ey dünyayı her sabah yeniden kuranlar. Evin ışığı, aşın tuzu, kalbin çerağı, hep veren, almayı hiç aklına getirmeyenler… Aklını başına almayı erteleyenler. Bereketli elleriyle dünyaya biçim verip erkekte tökezleyenlerim. Onu sevgi ve sabırla, yeniden doğururken, kendi sonsuzluğunu yaratamayanlar. Başkaları için yaşama enayiliğinde ayak direyenlerim. Berlin'de 1896'da ilk kez bir kadına resmen bitirme sınavı izni , 1900'de Baden'de kadına yüksek öğrenim izni verildiğini, 1908'de Prusya'da felsefe doktoru unvanı bir kadına verilirken, tarihin cilvesi işte, Möbius'un 'kadının fizyolojik akıl zayıflığı' kitabının yayınlandığını, bizde kadına sokak izninin ilk kez 1900'de verildiğini biliyor muydun? Bayan Marx, kadınların günlük yaşamında politikadan büyük acılarının olduğunu 1800'de yazarken, Marx'a 'Seni ölçüsüz seviyorum' diyor, eşi de gereğini yapıyordu. Bayan Schumann, evlenip sanatını bırakıyor, Kontes Tolstoy dokuz çocuğu ve tüm yapıtlarının yazımını üstlendiği kocasının da çocukların da özveriye değmediğini farkedince ‘ah!’ ediyordu. Kadınların bilgi edinme, meslek sahibi olma hakkı kazanç ve mutluluk hakları, hem de vazgeçilmez, değişmesi teklif dahi edilemez (!) hakları olmalı değil mi? Gelişme bir süreç ve bu siyasi iradenin bu yönde oluşmasına bağlı.  Sizin , kendi hak ve taleplerinizin bilincinde olup bu yönde uğraş vermenize de bağlı. Kadınlık bilincinizi pekiştirin, dünyanın farkında olun…

 

Balkan ülkelerine işadamı akını başlayan 90'lı yıllarda güzel kadınlarıyla da hısım olduyduk ya hani, oralardan feyz alan bizim adamlar, dermiş ki, "Kadın, buymuş, biz karı diye çarıkla yaşamışız meğer". Yazıklar olsun! Asıl, erkek, bir top kaput beziymiş, Tanrı yırtıp dünyanın her yerine savurmuş. Kuytularda şah, hayatta tuş, güçlükte kanadı kırık kuş! Amirimden tırsarık'cı, anamdan, karımdan pek korkarım'cı… Korkar, gene bildiğimi okurum'cu, onu da iki ters bi düz, okurum'cu. Aşka, safaya, heyecana acemi. Pırıltısız, şarkısız, şenliksiz. Hazzı tadıyla ne alan ne veren. Canım kendim'ci, aslan oğlum'cu, erkeğim güçlüyüm'cü, şimdi gayrı aynı cinsçi, 'aman, karım görmesin'ci. Danstan, öpüşmekten, dayanışmadan habersiz, mızrabıyla hiçbir tele vurmamış, kör kargılara üfleyip inletmemiş, yarine yalvar yakar olmamış, hiç ağlamamış, kadını viyolonsel’mişcesine güzel çalamamış, parmaktan ve mızraptan hükümsüz! Selli sağnak olamayan kadın ufkunda, işte anca kırkikindi yağmuru…

 

Sevgili olmayı babasından öğrenmemiş, ana -karı cenginin orta yerinde acemi hakem. Hayallerinin hakkını veremeyen, gecenin içine gökkuşağı çizemeyen. Vatanı koruyan, evliya olan,  hatırnaz, olan…Yerden kağıt kaldırdıkça erkek. Sahici erkek nerde, hani? İskarpin meraklısı yurdum erkeği, kendi kundurasına kum dolan… 'Erkeğim, güçlüyüm, yalancı, vefasız, hem de tembelim. Yasam küçüklerimi sevmek, ileri gitmek, âmirimi saymak, çıtırları sevmek, kendi canımı korumak, çıkarımı kollamaktır. Varlığım ten hazlarıma feda olsun.' Şarkıların sus yeri. Mektubun acemisi, tatlı dilin cahili, hayatında sürprize yer olmayan. Bir zarfa şarkı sığdıramayan, gönülde rüzgâr estiremeyen, şimşek çaktıramayan. Ağır molla. Kaçak güreşçi. Ya, gözü  yerden kalkmayan, ya herkese mavi boncuk dağıtan, ortayı hiç tutturamayan. Söze, hayata, ıslık çalmaya, gül atmaya, çiçek çalmaya acemi. Aslında kadına hiç yazılamayan. Keyfin bile yere paralel olanına saplanıp kalan. Ne bildiniz kadın sevmesini, gözlerinin buzhane balığı bakışını sevdiklerim? Biz çarıklar da bekleyelim karşımızda diz çöküp elimizi jön gibi öpün diye…

 

 'Er var, kara toprak eder, er var yeşil yapraklı dal eder' sözünü de yürürlükten kaldırın, e mi kadınlar. Kara topraklara düşmeyin, yeşil süren dal olun, erkekle falan değil, akılla…

 

8 Mart kadınlar günü öyle mi? Ayvalık'ın zeytin toplayıcı kadınları bunu bilmiyor. Nasıl ki okumuşlar bile 'eri hükmüne girmeyip' şiir yazmayı sürdürdüğü ve şiire tensel duyguları kattığı için ondan korkulan ilk kadın şair Mihri Hatun'u az biliyorsa. (Işıktan harflerle gökyüzüne 'uykuda açtım gözümü' dizesi gönderilen, 1480'lerde divan yazmış yiğit kadın.)  

 

8 Mart’ı bilse ne olur, bilmese ney, Suriye’li,Filistin’li kadınlar? Sürekli, sistemli işkenceye, tecavüze uğrayan, kürem kürem öldürülen kadınlar? Vatanından, evladından, huzurundan edilenler? Ya onları görmeyen, görmek istemeyen, görmezden gelenler? Yardım çuvalını, duvağını evladına kefen yapan kadınların olduğu dünyada herkes sussun, zerrece utansın, yahut elele verip, bu eğri dünyayı düzeltsin.

 

Her günün bizim olması için başkaldırın, 'yeter!' deyin, 'yeter artık!' Haksızlığa, sevgisizliğe, kaderciliğe, eşitsizliğe, şiirsizliğe, kademsizliğe, sıradanlığa, yarınsızlığa, aşksızlığa , hoyratlığa, yeter! ‘Ben’ deyin, ‘bana da’ deyin, törelerin üstüne yürüyün, karşı cinsin akılsızlarını ipleme yin, akıllısına bin dikkat edin! Elinize, sezginize güvenin, en çok kendinizi sevin, saçınızı süpürge etmeyin. Bağımsızlığa, barışa sıkılan kurşunları, elinizi uzatıp siz tutun, bundan böyle güvercine kan bulaşmasın, gayrısından umutsuzum. 15 Temmuz oldu da rasmeres gelmez olası, hepimiz öğrendik, kim yalan, kim sahi. Ödlek kim, yiğit kim?

 

Dağlarca bir gün, öylece söyleyivermişti, aşağıdaki dizeleri, paylaşayım bari: 'Gizlenir kadın, ellerine, sesine/Yanındaki erkek, onun içine saklanır…' Saklanıcılar, size de merhaba!

 

Hem bağımsızlık , hem gönül cephesinde dimdik duranlar, asıl size merhaba!

Kadınlar, çok yaşayın, güzel yaşayın… Başı dik, gürlü güvenli, kalbiniz aşklı, diliniz şarkılı, gece

leriniz yıldızlı, mucizeler yaşayın… Şu, ömürlerinizi budayıp  indiren erkek milletinin inadına.Gene onlarla bir tango yaparak, aşkla umutla donanarak…

 

Kadınıyla erkeğiyle bağımsız yaşayın diye dünyasından vazgeçenleri hiç unutmayarak…

 

 

 

- Advertisment -