Kamel Davud Cezayirli ünlü bir gazeteci yazar. Jean Luc Lagardère 2016 yılın gazetecisi ödülü sahibi Davud’un başka ödülleri de var. Bunlardan en önemlisi Albert Camus ’nün “Yabancı” (L’étranger) adlı eserinden esinlenerek kaleme aldığı “Mersault, contre enquête” başlıklı eseriyle 2015’te kazandığı Goncourt ödülü geliyor.
Anne tarafından toprak sahibi varlıklı bir ailenin altı çocuğunun en büyüğü ve tek yüksek öğrenim yapanı olan Kamel Davud aslında İslamcı gelenekten geliyor. 18 yaşına kadar İslamcı hareketin içinde ve ayrıldığı eşi de baş örtülü. 1994’te Fransızca yayın yapan Quotiden d’Oran’a giren ve üç yıl sonra gazetenin genel yönetmenliğine yükselen Davud eski sömürgecisinin dili Fransızca yazmayı seviyor. Hatta ana dili Arapçadan çok daha fazla seviyor. Bu tercihini “Arapça kutsalın, dominant ideolojinin tuzakladığı bir dil. Bu dili fetişleştirdiler, politize ve ideolojize ettiler” diye açıklıyor.
Kuşkusuz Fransa’yı sevindiren bir tercih bu. Bir süre öncesine kadar resmi dillerden biri olan Fransızca zaten (2008 sayımı itibariyle) halkın üçte biri tarafından konuşuluyor. İyi Fransızca bilmek, konuşmak ve özellikle yazmak toplumda üstünlük simgesi bir bakıma. Fransız sanat dünyasının kapılarını açıyor bir kere. Nitekim Kamel Davud’un kazandıkları da bu dünyanın ödülleri. Bunlardan kuşkusuz en anlamlısı 2014’te aldığı “Frankofoni’nin 5 Kıtası” ödülü (Prix des cinq continents de la francophonie) ödülü.
Polemiklerin adamı
Kamel Davud başarılı bir yazar ve elbette siyasi/kültürel tercihleri nedeniyle kimse tarafından yargılanmayı hak etmiyor. Ama birçok konuda polemik yaptığını da belirtmekte yarar var. 13 Aralık 2014’te France 2’de katıldığı Laurent Rouquier’nin programında İslam’la ilgili sarf ettiği şu sözler mesela: “Hâlâ inanmaya devam ediyorum ki Arap Dünyası Tanrı konusunu bir çözüme kavuşturamazsa, insanı rehabilite edemeyiz, ilerleyemeyiz. Din konusunun Arap Dünyası’nda yaşamsal önemi var. Bunu çözmeliyiz, ilerlemek için bu konuda düşünmeliyiz. “
İslam’ın ilerlemeyi frenlediği görüşü aslında bizlere çok da yabancı değil. Hurafeler elbette ilerlemeye engel olur ama bunlar sadece İslam’a özgü mü, diğer dinlerde yok mu? Davud’un sözleri ateistleri bile şaşırtıyor çünkü bütün dinleri değil, sadece ve sadece İslam’ı hedef alıyor. Oysa Hristiyan ve Musevi Dünyası’nda da dine aşırı bağlılığın, hatta bir tür hastalık olan “dini ayırımcılığın” (İslamofobi) mevcut olduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenledir ki Kamel Davud’a “İslamafob” diyenler de çok.
Aslında kendilerini demokrat sayanların, ne düşünürlerse düşünsünler insanların kutsallarına kamuoyu önünde saldırmamaları gerekir. Kimilerinin Müslüman Dünyası’nın ilericisi olarak takdim ettikleri Kamel Davud Başkan Bush’un savaş ilan ettiği İslam’a karşı gerçekten de son derece acımasız davranıyor. O bakımdan Le Monde’un 29 Mart 2016’da yayımladığı analizde (Que révèle la polémique Kamel Daoud?) belirtildiği üzere, Davud, bazı Batılı entelektüeller tarafından da sadece “İslamofob”, “Müslümanlara karşı ırkçı” değil ayrıca “emperyalizmin uşağı” olmakla da suçlanıyor. Onu Salman Rüştü’ye benzetenler de var. (http://abonnes.lemonde.fr/idees/article/2016/03/29/que-revele-la-polemique-kamel-daoud_4891964_3232.html)
Emperyalizmin diliyle açık mektup
Kemal Davud Afrika turunun ilk etabı olan Cezayir ziyaretinden bir gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Huffington Post üzerinden açık mektup gönderdi. “Açık mektup” lafın gelişi çünkü “tüm hapsettikleriniz, öldürdükleriniz ve işkence ettikleriniz adına, ülkemize hoş gelmediniz. Erdoğan. Hayır Erdoğan Cezayir’e hoş gelmediniz” cümleleriyle başlayan bir metin olsa, olsa “hakaretname” olarak adlandırılabilir. (http://www.huffpostmaghreb.com/2018/02/24/kamel-daoud-lettre-a-erdo_n_19313100.html?ncid=engmodushpmg00000004)
Türkçe çevirisinin (www.turkishnews.com/tr/content/2018/02/26/erdogana-agir-mektup/) Turkish News’ta yayımlandığını gördüğüm bu hakaretname ödüllü bir edebiyatçıya elbette yakışmıyor. Görüldüğü gibi, Kamel Davud mektup dediği metninde sömürgecisinin diliyle Osmanlı’ya da saldırıyor. Ülkesinin tüm sorunlarının faturasını Cezayir’i 1830’dan 1962 yılına kadar acımasızca sömürmüş, 1945’te soykırım yapmış “özgürlüklerin savunucusu” Fransa’ya değil, Osmanlı’ya ve Bab-ı Ali’nin temsilcisi olarak gördüğü Erdoğan’a çıkarıyor.
Kamel Davud’un açık mektubunun özgünlüğü Osmanlı’yı da işin içine katması ve Erdoğan ile iç politika (Bouteflika karşıtlığı) arasında bağ kurması. Davud bunu yapan Cezayirli tek yazar değil, Cezayir basınında bu yönde görüş açıklayanlar var. Ünlü yazar ve aktör Şevki Amari’nin Erdoğan’ın ziyareti vesilesiyle El Watan’daki köşesinde yayımladığı “Des Turcs et des trucs” başlıklı yazı gibi. (http://www.elwatan.com/chroniques/pointzero/des-turcs-et-des-trucs-28-02-2018-363444_173.php) Erdoğan’ın ve bir ölçüde Osmanlı’nın da eleştirildiği bu köşe yazısı da iç politikayla bağlantı kuruyor ama hakaret içermiyor.
Aslında Davud’un yazısının içeriğine bakıldığında, üç dört yıldır Batı medyası genelinde ve Fransız basını özelinde okuyageldiğimiz dezenformasyondan farklı bir şey yok. O bakımdan Erdoğan’a açık mektubunda yazarın kendisinin değil sahibinin sesi duyuluyor. Dolayısıyla Kamel Davud’a yöneltilen yukarıda aktardığım suçlamalara ve özellikle de emperyalizmle ilgili olanına katılmamak elde değil.