Bu başlık birçok soruyu çağrıştırıyor kuşkusuz. Devrim, siyasal bağlamda kısaca eski düzenle bağını koparan, halka dayalı bir siyasi sistem değişikliği olarak tanımlanıyorsa, “devrimciler yeni siyasi sistemde hiç seçim kaybeder mi” den, “seçim kaybedilebiliyorsa söz konusu sistem değişikliğine devrim denir mi” ye kadar uzanan birçok soru. Amacım bu ve benzeri soruların yanıtlarını siyaset felsefesi alanında aramak değil; Türkiye’den coğrafi olarak uzak bir ülkede meydana gelen ama siyasetle ilgilenen herkesi yakından ilgilendiren güncel siyasi gelişmeleri değerlendirmek.
Dünyadaki gelişmeleri yakından izleyenler, geçen 6 Aralıktaki genel seçimlerde “Bolívar devrimi” muhaliflerinin Meclis’te üçte iki çoğunluğa ulaştığı Venezuela’dan söz ettiğimi anlamışlardır kuşkusuz. “Sandığa gömülen devrim” başlıklı yazımda sosyal demokratlardan Sağ muhafazakârlara kadar tüm rejim muhaliflerini birleştiren Demokratik Birlik Divanı’nın (MUD/ Mesa de la Unidad Democrática) sandık zaferine ve bu zaferin başkanlık sistemi ile yönetilen bu ülkede Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun elini kolunu bağlayacağına işaret etmiştim.
Maduro geçtiğimiz günlerde muhalefetin seçim zaferini “darbe” (golpe electoral) olarak niteleyerek, siyaset bilimine de önemli bir katkıda bulunmuş oldu. Demek ki halkın kendisi için yapılan devrimlere karşı irade beyan etmesi “seçim darbesi” oluyor. (!) Darbenin her türlüsünü görmüş olan bizler, demokrasinin temelinin halkın iradesi olduğuna inanıyorsak, devrimcilerimiz de dâhil bu saçmalığa karşı çıkmalıyız elbette.
“Komünal Parlamento” kurulması
Nicolás Maduro, muhalefetin bu darbeyi konsolide etmesine izin vermeyeceğini de söyledi: “ sanmayın ki bu böyle kalacak. Bizler bu durumu değiştireceğiz ve Sağ’a seçim darbesini konsolide etme izni vermeyeceğiz”. Peki, ama başkanlık sistemiyle yönetilen Venezuela’da anayasa Başkan’a böyle bir yetki veriyor mu?
Hayır. Venezuela Anayasası’na göre, Meclis’in bu çoğunlukla ekonomi ve ulusal savunma alanlarında yasa çıkarmak, Başkan’ın atadığı hükümette yer alan kişilere güvensizlik oyu vermek, iktidar yanlılarının doldurulmuş olduğu Yüksek Adalet Mahkemesi (TSJ) ve Ulusal Seçim Konseyi (CNE) içinde değişiklikler yapmak gibi önemli yetkileri var. Aslında üçte iki çoğunluk, anayasa ve organik yasalarda da değişiklik yaparak, bir anlamda devrimi ortadan kaldırmaya imkân veriyor.
Başında rejimin 2 numarası Diosdado Cabello’nun olduğu eski Meclis, yenisinin görevi devralacağı 5 Ocaktan önce alelacele Yüksek Adalet Mahkemesi’nde boş bulunan 13 yargıç kadrosuna atama yaparak, yeni Meclis’in çıkaracağı “hoşa gitmeyecek” yasaları “anayasaya aykırılık” gerekçesiyle bloke etmeyi en azından başlangıçta garanti altına almış bulunuyor.
Yargı ile yürütmenin birleşerek, halkın güncel iradesini yansıtan yasamaya savaş açması etik bir davranış değil elbette ama bunda anayasaya aykırılık yok hiç olmazsa. Çünkü Maduro, bununla yetinmiyor, bir de yasama organını “By-Pass” etmeye kalkıyor. “Bu karşı-devrimci krizi”, yani muhalefetin sandık zaferini, “devrimci hareketin yeni ve büyük bir yeniden doğuş aşamasına” dönüştürmek için “anayasayı Venezuela halkının seferberliğiyle sokakta savunma hazırlığı yaptıklarını” söylüyor.
Seçimlerde oy veren Venezuela halkı olduğuna göre, Maduro’nun hangi halktan söz ettiğini anlamak kolay değil. Ama Maduro insan zekâsıyla alay etme pahasına, aslında muhalefetin seçim zaferine ama ona göre ” MUD’un ülkeyi bölme tehdidine” karşı “halkın ayaklanma halinde olduğunu” bile öne sürüyor. Ardından Miraflores Başkanlık Sarayı önünde toplanmış yandaşlarına “ayaklanma halindeki halk olmaya var mısınız?” diye soruyor. Peki, isyan halindeki bu halkı kim temsil edecek?
Nicolás Maduro, televizyondan yaptığı konuşmada ağzından baklayı çıkarıyor. 5 Ocaktan itibaren üçte iki çoğunluğunu muhalefetin temsil edeceği Milli Meclis’in bünyesinde bir “Komünal Parlamento” kurduğunu, başkanlığına eski Meclis Başkanı Cabello’yu atadığını açıklıyor. Maduro, sanki böyle bir anayasal yetkisi varmış gibi, bu sözde parlamentoya tüm yetkileri vereceğini, “bu parlamentonun halkın temel yasama organı olacağını” belirtiyor. Bu parlamentonun bütün komün parlamentolarından seçilen 600 yasa yapıcıdan oluşacağını da sözlerine ekliyor.
Anayasaya aykırı girişim
Komün ya da İspanyolcasıyla “Comuna”, bilindiği gibi, komünizm ya da sosyalizmde kapitalizmden kurtulmuş bir yerel toplum modeli. Venezuela’da temsilcilerinin halkoyuyla seçildiği bu yerel birimleri düzenleyen bir Organik Yasa var. Bu yasanın 21. Maddesi yerel düzeyde bir Komün Parlamentosu’ndan da söz ediyor. Komün düzeyinde en yüksek özerklik kurumu olarak tanımlanan bu parlamentolar aynı yasanın 22. maddesinde yer alan yetkilere sahip. Bir yerde “doğrudan demokrasi” örneği olan bu parlamentoların yetkileri de komün sınırları içinde, toplumsal konularla sınırlı bulunuyor.
Altının çizilmesi gereken önemli hususlardan biri, söz konusu yasada öngörülen organların hayata geçirilmemiş olması. Yasası olan ancak kurulmamış olan komün parlamentolarından oluşan ulusal düzeyde bir Komünal Parlamento yasada öngörülmüyor. Ayrıca hiyerarşik olarak organik yasaların önünde gelen anayasanın öngördüğü Milli Meclis’in yetkilerini bünyesinde toplaması da söz konusu değil.
Konuyla ilgili yazılarımda da vurgulamış olduğum gibi, başkanlık sistemi keskin bir erkler ayrılığına dayanır. Bu sistemde ne yasamanın, tüm yetkileri Başkan’da toplanan yürütmeyi, ne de Başkan’ın yasamayı feshetme yetkisi bulunur. Venezuela anayasası da ana hatlarıyla bu şemaya uygun. Dolayısıyla Başkan Maduro’nun feshedemeyeceği Milli Meclis’i ulusal düzeyde “Komünal Parlamento kurdum” diyerek “By-Pass” etmesi hukuken mümkün değil.
Anayasayı değiştirme yetkisi de sonuç itibariyle üçte iki çoğunluğu bulunan muhalefete ait olduğuna göre, Başkan Maduro’nun muhalefete karşı geliştirdiği söylem ve gerçekleştirdiği girişimler anayasaya aykırı. Yüksek Adalet Mahkemesi’nin Chavist rejime yakın yargıçlardan oluşması bu tür girişimlerin anayasaya uygun görülmesi sonucunu doğurmaz. Çünkü ciddi bir devlette yüksek yargının evrensel hukuk kurallarını çiğneyeceğini düşünmek mümkün değil.
Bununla birlikte, başta Başkan Nicolás Maduro olmak üzere Chavist devrimcilerin 6 Aralık genel seçimlerinden bu yana gösterdiği tepkilerin devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığını kabul etmek gerekir. Bolívar devrimini yapanlar bugüne Venezuela halkının desteğiyle gelmişlerse, bu desteği kaybettiklerinde de gitmeyi bilmeliler. Hiçbir devrim sonsuza kadar sürecek diye bir kural yok, asıl önemli olan halkın iradesi çünkü.