İspanya’da 20 Aralık Pazar günü genel seçimler yapılıyor. Bu seçimlerin temel özelliği, demokrasi döneminin başlangıcı kabul edilen 28 Ekim 1982, hatta demokrasiye geçişi (transición democrática) başlatan 15 Haziran 1977 genel seçimlerinden bu yana işleyen iki partili sistemi (bipartidismo) sona erdirecek olması.
Mevcut anayasayı yapan yasama organını (Temsilciler Meclisi ve Senato) belirleyen tarihi 1977 seçimlerinde demokrasiye geçiş sürecinin 2 numarası Adolfo Suárez’in Demokratik Merkez Birliği UCD (Unión de Centro Democrático) 165 milletvekili çıkararak az farkla salt çoğunluğa (176) ulaşamamış ama ilk azınlık hükümetini kurmuştu. Bu sürecin 3 numarası Felipe González ’in Sosyalist İşçi Partisi PSOE (Partido Socialista Obrero Español) de seçimlerde 118 sandalye elde ederek ikinci büyük parti olmuş ve iktidar partisiyle birlikte anayasa yapım sürecinde önemli bir rol üstlenmişti.
İspanya’da temeli 1977’de atılan iki partililik 20 Kasım 2011 genel seçimlerine kadar tıkır, tıkır işledi. 1982’de PSOE aldığı 10 milyonun üzerinde oy ve elde ettiği 202 sandalye ile tarihi bir rekora imza atmıştı. Bu genel seçimlerde demokratik bir anayasa yapma amacıyla çeşitli eğilimlerden gelen insanların buluştuğu UCD silinerek 11 milletvekili çıkarabilmişti. Ama bu partinin yerini açılımcı Frankist olarak bilinen Manuel Fraga İribarne’nin kurduğu Halkçı İttifak AP (Alianza Popular) almış ve çıkardığı 107 milletvekiliyle iki partili sistemin devamını sağlamıştı.
PSOE 1986 genel seçimlerinde salt çoğunluğunu korumuş, 1989’daki erken seçimlerde 175 milletvekiliyle bıçak sırtında kalmış, 1993’te 159’a gerilemiş ve ılımlı Katalan milliyetçi Yakınlaşma ve Birlik CİU’nun ( Convergència i Unió ) dışarıdan desteğiyle hükümet kurabilmişti. 1986’da ikinci parti olan AP ise merkeze kayarak Halkçı Parti PP’ye (Partido Popular) dönüşmüş ve José Maria Aznar başkanlığında 1989’da 107 olan sandalye sayısını 1993’te 141’e kadar çıkarmıştı.
İspanya’da iki partili sistem yazılı olmayan bir tür centilmenlik kuralıyla işlemeye başlamıştı. İki partiden en çok oy alanı hükümet, ikinci olanı da ana muhalefet işlevini üstleniyordu. 1993 yılında PSOE, 1996’da ise PP böyle iktidar olmuştu. 1996’da PP 156, PSOE 141 sandalye elde ettiğinde, Katalan CİU bu defa küçük partilerle birlikte PP’ye dışarıdan destek vermişti. Benzeri bir durumla 2004 ve 2008’de de karşılaşılmış, sırasıyla 164 ve 169 milletvekilliği kazanan PSOE iktidar, 141 ve 154 milletvekili çıkaran PP ise ana muhalefet olmuştu.
2000 seçimlerinde José Maria Aznar, 2011’de de Mariano Rajoy ile Temsilciler Meclisi’nde sırasıyla 183 ve 186 sandalye kazanarak tek başına hükümet olan PP, hiçbir siyasi partinin salt çoğunluğa yaklaşamayacağının anlaşıldığı 20 Aralık seçimlerinde de en çok oyu alacak partinin hükümet olması ilkesinin işlemesi için çağrıda bulundu. Ancak ne eski siyasi rakibi PSOE, ne de ilk kez genel seçimlere katılacak olan liberal Sağ eğilimli Yurttaşlar Partisi C’s (Ciutadans) ve radikal Sol Podemos bu çağrıya olumlu yanıt verdi.
Sonuçta 20 Aralıkta İspanya’da sadece iki partililiğin değil, aynı zamanda birinci partinin hükümet olduğu dönemin de kapanacağı anlaşılıyor. Anketlere bakıldığında, bu yeni dönemin başka bir mantığının olabileceği görülüyor.
Anketler ne gösteriyor?
İspanya’da Seçim Kanunu anketlerin seçimlerden beş gün önceden itibaren yayımlanmasını yasaklıyor. Dolayısıyla 15 Aralık gece yarısından bu yana yayımlanmış anket yok. Buna karşılık son haftalarda liderlerin televizyonlarda yaptıkları tartışmalar seçmenin eğilimlerini etkiliyor. O bakımdan oyların dağılımında hızlı bir değişim söz konusu. Bu değişimden en çok yararlanan partinin de radikal soldaki Podemos olduğunu söylemek mümkün. Yıl içinde sürekli baş aşağı giden Pablo İglesias’ın partisi 30 Kasımdan bu yana liberal Ciutadans ile farkı kapatmaya başlamış durumda.
Anketten ankete önemli farklılıklar görülüyor olsa da 20 Aralık seçimlerinin birinci partisinin iktidarının ilk iki yılında almak zorunda kaldığı kemer sıkma önlemlerine karşın krizi iyi yönetmiş olan PP olduğu anlaşılıyor. Sağ eğilimli ABC’de yayımlanan GAD3’ün anketine göre, PP yüzde 28,3 ile 117 ila 124 arasında milletvekili çıkarıyor. Buna karşılık, sosyalist El País’in Metroscopia’ya yaptırdığı ankette yüzde 25,3 ile 105 ila 112 sandalye alabiliyor. El Mundo gazetesinin Sigma 2’ye yaptırdığı 14 Aralık tarihli en son anket ise PP’ye yüzde 27,1 ile 114 ila 119 milletvekilliği veriyor.
Metroscopia dışında birçok anket PP’nin, aritmetik olarak, PSOE, Ciutadans ve bazı anketler ayrıca Podemos ile de ikili koalisyon kurabileceğini gösteriyor. Ancak Rajoy’un partisinin radikal Sol’daki Podemos ile siyasi olarak bir araya gelme olasılığı yok elbette.
Bağımsızlık karşıtı Katalan kökenli C’s, Sigma 2 anketi esas alınırsa, yüzde 21,6 oy ve 62-69 sandalye ile aritmetik ve siyasi olarak PP ile koalisyon kurma olasılığı en yüksek parti. Ama bu ikili koalisyona seçmen desteği aynı ankete göre sadece yüzde 38. Seçmenin bir bölümü de C’s ’in Rajoy’un Başbakan olmaması kaydıyla PP hükümetine dışarıdan destek vermesini savunuyor. Yeğlenen Başbakan adayı ise Rajoy’un yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bayan Soraya Sáenz de Santamaría. PP ve C’s için en düşük tahmini yapan Metroscopia’ya göre ise, bu iki partinin sandalyeleri salt çoğunluğa ulaşamıyor.
Birçok anket, halkın ekonomik krizi iyi yönetemediği gerekçesiyle cezalandırdığı PSOE’nin sandıktan ikinci, Sigma 2 üçüncü çıkacağını gösteriyor. PSOE’ye Metroscopia yüzde 21 ile 85-94, Sigma 2 ise yüzde 20 ile 76-81 sandalye veriyor. Dolayısıyla iktidar alternatifi olan PP ile PSOE’nin büyük koalisyon kurma olasılığı aritmetik olarak var ama özellikle PSOE’nin bu konudaki olumsuz tutumu nedeniyle siyasi olarak çok da yüksek değil. Seçmenin de böyle bir koalisyona desteği yüzde 6 dolayında kalıyor.
PP’nin birinci partinin hükümet kurması önerisine diğer partilerden destek gelmediğine göre, PP dışındaki koalisyon olasılıklarına da bakmakta yarar var. Ancak bütün anketler PP’siz bir koalisyonun ancak üçlü olabileceğini ortaya koyuyor. Sigma 2’ye göre, seçmenin yüzde 42’si PSOE, C’s ve yüzde 15,5 ile 56-60 sandalye kazanacağı tahmin olunan Podemos arasında bir koalisyon kurulmasına destek veriyor. Ama bu üç partiyi bir araya getirmek de o kadar kolay değil.
Görüldüğü gibi, 20 Aralık genel seçimleri, İspanya’da ilk demokratik seçimlerle başlayan iki partili sistemi sonlandırıyor. Ayrıca siyaset arenasına dâhil olan ve koalisyon hesaplarında dikkate alınacak kadar büyüyen C’s ve Podemos gibi iki yeni aktörle birlikte birinci partinin hükümet kurma geleneğinin de sona erme olasılığı bulunuyor.
Kuşku yok ki 20 Aralık genel seçimleri kadar, ortaya çıkacak siyasi tablo üzerinden yapılacak koalisyon görüşmeleri de İspanya’nın gelecek hükümetinin belirlenmesi bakımından büyük önem taşıyor.