Bugün (11 Ekim) dünya kız çocukları günüymüş.
Sayılar katı ve acı gerçeği yeterince söylüyor, yinelemek gereksiz.
Kızlar erken, çok erken yaşta evlendiriliyor, bütün dünyanın gerçeği bu, ille Afrika kıtasındakilerin.
Erken yaşta evlilik erken gebelikleri beraberinde getiriyor.
Hem bebek hem çocuk anne ölümleri bunun sonucunda.
Mültecilerin kız çocukları peki? Avrupa’ya göçen/kaçabilen kız çocukları, yanı sıra onlar kadar olmasa da erkek çocukların sayısını, gerçek sayıyı biliyor muyuz, merak ediyor muyuz?
Binlerce kayıp çocuktan sözediliyor, bunların bir kısmı çocuksuz ailelere satıldı deniyor, kalanı ya fuhuş sektörüne ya organ tacirleri eline düşüyor.
Görünürde kayıptan sayılmayan, ufuksuz, kararsız, bilgisiz, sebatsız, umarsız kızlar ordusu peki?Donanımsız…Çaresiz…Yönünü bulamamış, kendisi olamamış olanlar?
Afgan kızı hepimiz hatırlıyoruz, zümrüt gözlü, güzel kızı…Yetişkin bir kadın olduğunda çekilen resmi, dünyanın kız çocuklarına zulmünün en somut kanıtı değil miydi; küsenek, tükenmiş, bitmiş…Gözleri bile alıp başını gitmiş sanki…
Eskiler sessizlik olduğunda, ‘kız çocuk doğdu’ der, hayıflanırdı, dünya susar, içini çekermiş, ondanmış insanlar arasına ansızın gelen susmak…
Doğduğu ülkeye, zamana, aileye, siyasi sisteme göre yazılır çünkü o kızın kaderi.
Eh, Lilith’le Havva’dan bugüne kızların kaderi analarından ve ülkelerinden yazılıyor işte, ülkesinin akılsız ve dengesiz erkekleriyle, çözümden habersiz , dipli köklü çözümü göze alamayan erkek siyasetçileri ve bir o kadar da ufuksuz ve makam tutkunu, kaşarlanmış kadın siyasetçilerinden……
Kötülerin kaderinin kederi de analarına yazılıyor, bütün zulümcülerin, darbecilerin, satılmışlarla kötücüllerin de bir anası, karısı, bacısı, kızı var; onlar da çekiyor, çocuklarının/eşlerinin akılsızlık ve caniliğinin bedelini gene kadınlar ödüyor.
15 Temmuzdaki köprü katliamı şehitlerinden baba oğul Olçok’ların eşi/anası Nihal Olçok nasıl özetledi, darbe suçu işleyen katillerin yakınlarının da acı içinde olduğunu, bir var ki, onların sanık sandalyesinde oturanlara el sallayabildiğini, şehit yakınlarının böyle bir şansı olamadığını söyleyerek…
Şehirlerin kaderi de kızlarla ortak, bir anlamda. Şehirler de kadındır çünkü, esirger, bağrına basar, tıpışlar…Doğduğum şehir İzmir’de bugün Bayraklı ve Eşrefpaşa’nın en dış semtlerinde kız çocukları, genç kız ve kadınları, gerek tuttukları iş, gerek giyim kuşam, duruşları ve konuştuklarıyla gözlerken, hem şehirlerin, şairin söylediği gibi insanın ardından geldiği, hem o şehrin oralı kızların kadınların kaderi, yahut kadersizliği olduğunu düşünmeden edemedim.
Bu anlamlı günde gazetelerde koca şiddetinden kaçarken oğullarının bıçakladığı kadın haberi,kocasının yedi ayrı bıçakla 16 yerinden bıçakladıktan sonra, boğazını keserek öldürdüğü kadının kocasına az indirim uygulandığı, cinayeti canavarca hislerle işlemediği için , yirmi yılın çok olduğu, daha da indirime gidilmesi için Yargıtaydan döndüğü, zaten kadının gayrı ahlaki ilişkisi olduğu, bu nedenle beş yılın daha cezadan silindiği, yazılı. Diğer sayfalarda farklı şiddet, göç, darbe kaynaklı , kadına kıyan, kadını silen haberler…
Nasıl düzelecek? Belki en şiddetlendiği noktadan/zirveden sonra ve dört başı mamur siyasi tavır alışla. Demokrasi ve yasalar iyi işlediğinde. Kadınların da katkısıyla, aklıyla…
Dünyanın altüst edilmiş ülkelerinin bütün kız çocukları, okuyup meslek edinmeye, geçinmeye, karın doyurmaya, mutluluğa, büyük hayallere, iyi yönetimlere ve vatanında kalma şansına uzaksınız biliyorum, ama, bir gün uydurmuşlar işte size, varın hayrını görün…Ve makamın böylesine layık görenler de sizi görmemek için başını kuma gömsün.
Kadınların işi zor, çok zor…
Ama kadınlara ve kız çocuklarına böylesine kıyan dünyada, sistemler ve sistemsizliklerde, dünyanın ve yarınların hali daha da zor…