Ana SayfaYazarlarKorsika’dan Fransa'ya özerklik mesajı

Korsika’dan Fransa’ya özerklik mesajı

Korsika’da 10 Aralık Pazar günü ikinci turu yapılan bölgesel seçimlerde sandıktan, beklendiği gibi, ilk turda yüzde 45,36 oyla siyasi bir tsunami yaratan Per a Corsica (Pè a Corsica – Korsika İçin) ittifakı çıktı.

 

Yerel hükümet Başkanı Gilles Simeoni’nin özerkliği savunan partisi Femu Corsica ile Meclis Başkanı Jean Guy Talamoni’nin orta/uzun vadede bağımsızlık öngören partisi Corsica Libera arasında iki yıl önce gerçekleşmiş olan bu ittifakın önlenemez yükselişi devam ediyor. Katılımın yüzde 52,6 ile düşük düzeyde kaldığı ikinci turda oylarını yüzde 56,5’e yükselten çevresel milliyetçi ittifak, yeni statü (Collectivité territoriale unique) uyarınca Meclis’in 63’e çıkarılmış olan toplam sandalyelerinden 41’ni alarak yaklaşık üçte iki çoğunluğu yakalamış bulunuyor.

 

Bu başarıda ilk turda 6.69 ile yüzde 7’nin biraz altında kalarak ikinci tur vizesi alamayan diğer bağımsızlıkçı parti U Rinnovu'nun seçmeninin Pè a Corsica’ya yönelmesinin rolü olduğu kuşkusuz. Gerçi bu küçük partinin lideri Paul-Felix Benedetti ikinci tur için Pe a Corsica ile herhangi bir pazarlığa girmeyi reddetmiş ve seçmenine resmen bir oy işareti (consigne de vote) vermemişti ama kendi oyunun çevresel milliyetçi ittifak lehine olduğunu açıklamıştı.

 

Muhalefetin çöküşü

Kabul etmek gerekir ki Per a Corsica’nın başarısında rol oynayan asıl önemli faktör, ikinci tura kalan özerklik/bağımsızlık karşıtı üç siyasi oluşumun ortak bir liste oluşturamamasıydı. Oysa bunlardan ikisi aynı ideolojik temele dayanıyordu ve “Geleceğin Yolu” (A strada di avvene) listesiyle seçime giren bölgesel Sağ’ın temsilcisi Jean Martin Mandolini ile “Büyük projeleri gerçekleştirme” (Voir plus grand) listesiyle Cumhuriyetçiler’in (Les Républicains) desteğine sahip olan Valérie Bozzo güçlerini sadece merkez Sağ'da oldukları için değil ayrıca özerkliğe karşı çıktıkları için de birleştirebilirlerdi.

 

Jean Martin Mandoloni seçim kampanyası sırasında Simeoni’yi şu cümlelerle eleştirmişti: “Özerklik tohumunu ekiyorsunuz. Bu tohum oto-determinasyon isimli küçük bir ağaç üretecek. (Bu ağacın) vereceği meyve de bağımsızlık olacak.” Kabul etmek gerekir ki özerklik mutlaka bağımsızlığa gidecek diye bir kural yok. Ama “Korsika'da seçimler ve bağımsızlık hevesi” başlıklı yazımızda aktarmış olduğumuz gibi, Simeoni’nin ortağı Talamoni, Mandolini’yi haklı çıkaran fikirlere sahip ve bunu da hiç saklamıyor. Ona göre, bir gün bağımsızlığa geçmesi için Korsika’nın Katalunya gibi, “yasaması, yürütmesi ile mali yetkileri içeren tam özerkliği” bir süre yaşaması şart.

 

Bu durumda aslında sadece Sağ’daki iki oluşumun değil, ayrıca Jean Charles Orsucci’nin temsil ettiği Cumhurbaşkanı Macron’un “Sağ/Sol bölünmesini aşan” partisi La République en Marche’ın (LRM) da birlikte hareket etmesi ve belki de kurulacak bir “özerklik/bağımsızlık karşıtı” ittifak içinde yer alması gerekirdi. Seçime ayrı ayrı giren bu üç parti toplamda yüzde 43,5 oy oranı ile 22 sandalyede kaldı. İlk turda olduğu gibi, Mandolini ilk sırayı alarak yüzde 18,3 oyla 10, Orsucci yüzde 12,7, Bozzo 12.6 oyla 6’şar milletvekilliği kazanabildi.

 

Paris’e güçlü bir özerklik mesajı

Çevresel milliyetçilerin daha bir hafta önceki ilk turdan belli olan bu sandık zaferini öncelikle Paris’e verilen bir özerklik mesajı olarak okumak gerekiyor. Fransa gibi merkeziyetçi bir ülke için bu mesajı hak ettiği gibi yanıtlamak kolay değil. Çünkü talep olunan özerklik statüsünün karşılanmasıyla metropolde idari bir asimetri oluşacak.

 

Bilindiği gibi, Fransa mali gerekçelerle gerçekleştirdiği son idari reformla 22 bölgesini birleştirerek 13’e indirmiş bulunuyor. Korsika anayasanın Fransa’nın idari organizasyonuyla ilgili 72. maddesi uyarınca artık bölge ya da bir bölgenin parçası değil, denizaşırı topraklara özgü özel statüye sahip bir topluluk (Collectivité unique) ama Cumhuriyet’in yeni bölgesel organizasyonuna ilişkin yasaya (Loi n° 2015-991portant nouvelle organisation territoriale de la République) tâbi. Bu yasanın birinci bölümü “Güçlendirilmiş Bölgeler” (régions renforcées) başlığını taşıyor. Korsika ile ilgili hususlar bu bölümde yer alan 30. maddede düzenleniyor. Bu bağlamda, örneğin gelecek bölgesel seçimler, tüm Fransa’daki bölgesel seçimlerle bir arada Aralık 2021’de yapılacak.

 

Korsika’nın çevresel milliyetçilerin talep ettiği anlamda gerçek bir özerklik statüsüne sahip olması için bu yasa kapsamından çıkartılması ve özel bir yasaya tabi tutulması gerekiyor. Bu ne kadar mümkün, yanıtlamak o kadar kolay değil. Anayasanın 72. maddesi 1. fıkrasında bu madde çerçevesinde öngörülmemiş yeni bölgesel toplulukların yasayla oluşturulması mümkün kılınıyor ama bunun bazı idari sınırları var. Nitekim aynı madde, bölge ya da topluluk, adları ne olursa olsun bu idari birimlerde görevli merkezden atanmış valilere “ulusal çıkarları koruma” ve “idari denetim” yetkisi tanıyor. Hal böyle olunca, Simeoni ve Talamoni’nin talep ettiği “tam özerklik” değil, ancak “vesayet altında” bir özerklik söz konusu.

 

Fransa bakımından bir başka güçlük, 1958 anayasasının öngördüğü “Cumhuriyet’in üniter ve bölünmez yapısı” ilkesinden kaynaklanıyor. Bu anayasada herhangi bir değişiklik yapılmadan Korsika’ya adem-i merkeziyetçi 1978 İspanyol anayasasının Katalunya’ya tanıdığı özerklik nasıl verilebilir? Anayasada yapılacak değişiklikler, benzer özerklik eğilimleri olan Oksitanya (Occitanie) ve Brötanya (Bretagne) gibi bölgelerin çevresel milliyetçilerini cesaretlendirmez mi? Bu ve benzeri soruları şimdiden yanıtlamak mümkün değil elbette.

 

Diyalog kapısı nereye kadar açık?

Medyaya yansıdığı kadarıyla Başbakan Edouard Philippe, kesin sonuçlar alındıktan sonra Gilles Simeoni’ye “Cumhuriyetçi tebriklerini” (félicitations républicaines) sundu. Ayrıca kendisini yeni statü yürürlüğe girdikten (1 Ocak 2018) sonra Paris’te ağırlamaktan duyacağı memnuniyeti dile getirdi. “Cumhuriyet” ve “Cumhuriyetçi” aslında Fransa’da anayasa ve yasalara atıf içeren sözcükler. O bakımdan bu ifadelerin Korsikalı çevresel milliyetçilerin pek de hoşuna gitmediği Simeoni’nin daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamayla ortaya çıktı.

 

Simeoni açıklamasında Başbakan Philippe’e “protokoler nezaketin ötesinde devlet ile gerçek bir diyaloga girmeyi beklediklerini ve umduklarını, (…) Korsika sorununun kalıcı bir siyasi çözüme kavuşması için koşulların hiçbir zaman bugünkü kadar elverişli olmadığını” ifade ettiğini aktardı. Bağımsızlık yanlısı ortağı Jean Guy Talamoni ise daha direkt olarak Paris’e kısa süre içinde özerklik müzakerelerini başlatma çağrısında bulundu. Demokrasinin inkârı (dénie de démocratie) halinde Paris’i Ada’da “halk gösterileri” düzenlemek ve Katalan dostu Carles Puigdemont gibi “Avrupa başkentlerinde tur atmak” ile tehdit etti.

 

Avrupa'da yükselen iki eğilim

Le Monde’un 11 Aralık tarihli nüshasında “Korsika: Cumhuriyet çoklu egemenlik sınavında” (Corse: La République à l’épreuve de la “souveraineté multiple “) başlıklı analizi yayımlanan Louvain Üniversitesi öğretim üyesi Vincent Laborderie’ye göre, çevresel milliyetçilerin seçim başarısı Avrupa’daki iki eğilimi ortaya koyuyor. İlki, birçok Avrupa ülkesinde görüldüğü gibi, toplumların geleneksel siyasi sistemleri ve partileri reddederek “değişim” taleplerini ifade etmeleri. Fransa’da Macron’un seçilmesi, İspanya’da Podemos ve Ciutadans’ın, İtalya’da Beş Yıldız (5 Stelle) hareketinin yükselmesi gibi.

 

İkincisi, bağımsızlığa silahlı mücadele yoluyla ulaşılması stratejisinin bırakılması. Laborderie buna örnek olarak IRA’nın 2005, ardından ETA’nın 2011 ve nihayet Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLNC/Fronte di Liberazione Naziunale Corsu) 2014 yılında silahlı mücadeleyi bırakmalarını gösteriyor. Ona göre, Katalunya ve İskoçya istisnaları dışında bağımsızlık fikri de silahlı mücadeleyle sona eriyor. Toplumlarda giderek gelişen eğilim “daha çok özerklik”. Korsika teritoryal seçimleri de bunu kanıtlıyor.

 

Laborderie’nin değerlendirmesine ana hatlarıyla katılmakla birlikte, bağımsızlık fikrinin terk edildiğine ilişkin yaklaşımının doğru olmadığı kanısını taşıyoruz. Çünkü bağımsızlık yanlısı partiler sadece Katalunya ve İskoçya’da faaliyette değil. İspanya’da Bask Ülkesi’nde ETA’nın toplumsal tabanının desteklediği ayrılıkçı partiler (Sortu, Bildu) oylarını arttırmış bulunuyor. Belçika’da ise Flaman bölgesinin bağımsızlığını savunan Neo Flaman İttifak N-VA (Nieuw-Vlaamse Alliantie) oldukça etkin.

 

Korsika’da oyları silip süpüren Pe a Corsica’nın içinde Talamoni’nin bağımsızlık yanlısı partisi Corsica Libera yer aldığına ve seçim başarısına yine bağımsızlıkçı U Rinnovu seçmeni katkıda bulunduğuna göre, kısa vadede gündemde olmasa da bağımsızlık fikrinin toplumsal hafızadan tümüyle silindiğini savunmak mümkün değil.

 

Sonuç olarak, Korsika teritoryal seçimleriyle ortaya, Laborderie’nin söylediği gibi, biri ulusal, (Fransa) diğeri bölgesel (Korsika) düzeyde olmak üzere iki farklı demokratik egemenlik çıkıyor. Bu bağlamda, yeni bir ulus devletin kurulması değil, bir ulus devletle bir bölgesi arasındaki mevcut ilişkinin yeniden tanımlanması söz konusu elbette. Ama bu gerçeğin zaman içinde değişmeyeceğini ve Korsika’nın bağımsızlığı konusunun, Katalunya örneğinin tam aksine hiçbir zaman gündeme gelmeyeceğini söylemek mümkün değil.

- Advertisment -