Yazımına MS. 1.yüzyılda başlanmış ve 4. yüzyılda tamamlanmış olduğu kabul edilen Talmud’da (Kiddushin 49b:9), Yeruşalim için şöyle denir:
Dünyada on güzellik var,
Dokuzu Yeruşalim’de, biri dünyanın geri kalanında.
Dünyada on ıstırap var,
Dokuz Yeruşalim’de, biri dünyanın geri kalanında.
Dünyada on bilgelik var,
Dokuzu Yeruşalim’de, biri dünyanın geri kalanında.
Talmud, Yahudi efsanelerini, tören kurallarını ve medeni kanununu içeren bir kitaptır. Talmud sözcüğü İbranice’de “öğrenme” anlamına gelir. Yahudi Rabbi’lerin (öğretmenlerin; “Rabb” İbranicede “öğretmen” demek) birkaç yüz yıl boyunca kaleme almış olduğu metinler Talmud olarak adlandırılır. Biri Yeruşalim, diğeri de Babil Talmud’u olmak üzere iki önemli versiyonu mevcuttur. Yeruşalim Talmud’u İsrail ülkesindeki Rabbi’lerin öğretilerini içerirken, Babil Talmud’u Babil’de yaşamış olan Rabbi’lerin öğretisini kapsar. Her iki metnin yazılış dili Aramicedir.
Talmud’da yer alan yukarıdaki sözleri hepimiz abartılı görebiliriz. Ancak Yeruşalim’in tarihine bir göz atmak, bu sözlerin hiç de yabana atılamayacağını düşündürür. Yeruşalim’in tarihi güzellikler ve ızdıraplarla doludur. Zira dünyadaki pek az şehir Yeruşalim kadar felâket ve yıkım yaşamıştır.
İsrailoğulları Yeruşalim’i Yevusilerden aldı
İsrailoğulları Yeruşalim’i ele geçirmeden önce bu topraklarda Yevuslular diye bir halk yaşardı. Hz. Davut, namı diğer Kral Davut kente saldırıp Siyon Kalesi’ni aldıktan sonra şehrin adı “Davut kenti” olarak değiştirildi. Yeruşalim’i MÖ. 1003’te ele geçiren Hz. Davut burayı krallığının başkenti yaptı. Kentin etrafını surlarla çevirdi. Kutsal Kitaba göre, Yeruşalim’i İsrailliler için dinî ve siyasî bir merkeze dönüştüren Hz. Davut, burada bir tapınak kurmak için kolları sıvadı. Tapınağın yapılacağı araziyi satın alıp gerekli bütçesini hazırladı (Tevrat, II. Sam. 24-18-25; I. Tarihler: 22-29). Ancak tapınağı inşa etmek, kendisinden sonra tahta oturan oğlu Süleyman’a nasip oldu. Hz. Süleyman zamanında tapınağın yapılması yedi yıl sürdü (Tevrat, I.Kr. 6-37-38). Süleyman’ın hükümdarlığında büyük bir zenginlik ve görkeme kavuştuğu söylenen İsrail krallığı, onun ölümünden sonra Kuzey’de İsrail, Güney’de Yahuda Krallığı olmak üzere iki ayrı devlete bölündü. Bu iki krallığın birbiriyle çatışmasını komşu ülkeler fırsat bildi. Kısa bir süre sonra Mısır Kralı Şişak, Yeruşalim’e saldırarak tapınağın ve sarayın hazinelerini talan edip gitti.
Sonraki saldırılar çok daha dramatik oldu. Babil Kralı Nebukadnessar MÖ 586’da Yeruşalim’i ele geçirince tapınağı yıktı ve halkı Babil’e sürgüne gönderdi. Her yıl Fısıh Bayramı’nda “İnşallah bir dahaki yıl Yeruşalim’de” diye dua eden Mezopotamya’daki sürgünlerin çilesine, Babillileri yenilgiye uğratan Persler son verdı. Pers Kralı Koreş (veya Kurus) MÖ 538’de Babil sürgünü Yahudilerin Yeruşalim’e dönüp tapınağı yeniden inşa etmelerine izin verdi. Ancak daha sonra da Yeruşalim’in başı belâdan kurtulmadı. Büyük İskender Yeruşalim’e girmese de, MÖ 313’te generali Ptolemaios (Batlamyus) kenti ele geçirdi. MÖ 63’te bu sefer Roma çıkageldi. Pompey (Pompeius), Yeruşalim’i ele geçirdi ve böylece bu diyarlarda Roma devri başladı. Birkaç yıl sonra Yahudiye’de patlak veren büyük Yahudi ayaklanmasını bastırma görevini, İmparator Vespasianus (69-79) oğlu Titus Flavius’a verdi. MS 70 yılında Titus Yeruşalim’i aldı ve Süleyman’ın tapınağı dahil kenti yakıp yıktı; ilk ağızda Yahudilerin kente yaklaşmasını bile yasakladı. İkinci Yahudi ayaklanması (132-135) de bastırıldıktan sonra, İmparator döneminde Hadrianus Romalılar kenti kendilerine göre inşa edip Aelia Capitolina adını verdi. 4. yüzyılda Roma İmparatoru Büyük Konstantinos’un Hristiyanlığı özgür bırakmasının ve kendisinind de Hıristiyanlığı kabul etmesinin ardından, Konstantinos ve annesi Helena Yeruşalim’de pek çok kilise inşa ederek kente Hristiyan bir kimlik veya boyut kazandırdı. Bizans ile Sasaniler arasında meydana gelen 602-638 savaşı sırasında, MS 614’te bu kez Sasanilerin Yeruşalim’i ele geçirmesi yeni bir yıkım demek oldu.
Müslümanların Yerşuşalim’i fethi
Sasanilerin tahribatının üzerinden daha ancak yirmi yıl geçmişken, bu kez İslâm fütuhatı Yeruşalim’e yöneldi. Halid bin Velid komutasındaki İslâm orduları MS 636 yılında Şam ve civarını fethederek adım adım Kudüs’e yaklaşmaya başladı. Başpiskopos Sophronius sıranın Kudüs’e geldiğini gördü. İslâm orduları 638 yılındaki Yarmuk Nehri Savaşı’nda Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra, Kudüs’ün tam karşısındaki Zeytin Dağı’na kamp kurdu. Başpiskopos Sophronius ve şehrin önde gelenleri, direnip şehri harap etmektense, kenti savaşmadan teslim etmeye karar verdi. Tek şart, Kudüs’ün yalnızca Hz. Ömer’e teslim edilmesiydi, çünkü Başpiskopos Sophronius, Hz. Ömer’in merhameti ve adaletine inanıyordu.
Kudüs’ün teslim edileceği, o sırada güney Suriye’de bulunan Ömer’e iletildi. Suriye’den deve üzerinde yola çıkan Hz. Ömer, beraberindeki birkaç hizmetkârı ile Galile’yi (Celile) aşarak Kudüs’e geldi. Kudüs’te, şehrin önünde kendisini bekleyen İslam ordularına katılan Hz. Ömer’i, Başpiskopos Sophronius ve beraberindeki heyet kentin surları önünde karşıladı. Kente girdikten sonra Kutsal Tepe’ye çıkmak istediğini belirten Hz. Ömer’i, Başpiskopos Sophronius Kıyamet (Kutsal Kabir) Kilisesine çıkardı. Hz. Ömer’i kilisede Hıristiyanlarla birlikte ibadet etmeye davet edince Hz. Ömer; kendisinden sonra gelen Müslümanların bu yüzden kiliseyi camiye çevirebileceğini öne sürerek, güney kısmında, kilisenin birkaç adım ötesinde ibadet etti. İşte Kıyamet Kilisesi’nin hemen yanındaki Hz. Ömer Camii, Hz. Ömer’in ibadet ettiği bu yerde kuruldu.
Hz. Ömer’in Kudüs’te yapmaya giriştiği ilk şey, Hz. Peygamber’in Miraca çıktığı alanın tespit edilip temizlenmesiydi. Hz. Peygamber’in ölümünden sonra ezan okumaya ara vermiş olan Bilal-i Habeş, bugün Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerden ezan okuyarak Müslümanları ibadete çağırdı. Kudüs Müslümanların eline geçtikten sonra Hıristiyan ve Yahudilerin hac ziyaretleri yeniden başladı; ancak 639 yılında vefat eden Başpiskopos Sophronius’un yerine, 706 yılına kadar kimse atanmadı. Sarayını Şam’da kuran İslam halifelerinden Muaviye’nin zaman zaman Kudüs’te de ikamet ettiği söylenir.
İbn Mervan döneminde Arapçanın resmi dil olması
Hiç kuşkusuz Kudüs’ün çehresini asıl değiştiren kişi, 684 yılında dokuzuncu halife (ya da beşinci Emevi halifesi) olarak tahta çıkan Abdülmelik İbn Mervan oldu. İbn Mervan (Marwan) dönemine kadar her yer gibi Kudüs’te de daha çok yerel diller (ve bilhassa Yunanca) kullanılırken, İbn Mervan Arapçayı bütün imparatorluğun resmi yönetim dili yaptı. O zamana kadar tedavülde olan para Bizans sikkeleriyken, kendi adına dinar kestirdi. İbn Mervan’ın Kudüs’e ve İslâm alemine en büyük hediyesi, Kubbet-üs Sahra gibi dünyanın en muazzam eserlerinden birini inşa ettirmesi oldu. Bu işe girişmesi için iki gerekçe gösterilir: (a) o sırada Mekke’de ilân edilen rakip halifeliğe karşı, Müslümanlar açısından Mekke eşdeğerinde bir alternatif hac mekânı oluşturmak; (b) Hıristiyanların Kıyamet (Kutsal Kabir) Kilisesi’ne rakip olacak, hattâ onu gölgede bırakacak bir ibadet mekânını Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği yerde yapmak. Öyle veya böyle; yapımına 685 yılında başlanan Kubbet-üs Sahra altı yıl gibi kısa bir zamanda inşa edilerek 691 yılında tamamlandı. Kubbet-üs Sahra ile Kıyamet Kilisesi’nin aşağı yukarı aynı büyüklükte olmasına rağmen, Kubbet-üs Sahra’nın zeminden 35.3 metre yükseklikteki kubbesini dıştan örten altın kaplama, fevkalâde bir görüntü oluşturmaktadır.
638-1099 yılları arasında Yeruşalim Müslümanların denetiminde kaldı. Bu dönemde Yahudi ve Hıristiyanların ibadetlerini yerine getirmelerine herhangi bir kısıtlama getirilmedi; ancak kentte yeni havra ve kiliselerin kurulmasına da izin verilmedi. 1099’da Godfrey de Bouillon yönetimindeki Haçlı ordusu Yeruşalim’i ele geçirdi. 1187’de Selahaddin Eyyubi kenti Haçlılardan geri aldı. Kudüs 1517’de Sultan I. Selim döneminde Osmanlılara geçti ve 1917 yılına kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı. 1917’den İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılına kadar kenti İngilizler yönetti. Kubbet-üs Sahra’nın da yer aldığı Doğu Kudüs 5 Haziran 1967 yılına kadar Ürdün’ün denetiminde iken, bu tarihten sonra İsrail tarafından işgal edildi ve 1980 yılında “birleşik Kudüs” İsrail’in başkenti olarak ilân edildi. BM Güvenlik Konseyi, 20 Ağustos 1980’de kabul ettiği 478 sayılı karar ile İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak edip başkent ilân etme kararını uluslararası hukukun ihlâli saydı.