Ana SayfaYazarlarKurtuluşun, düşünmek ve dayanışmakta…

Kurtuluşun, düşünmek ve dayanışmakta…

 

Günlere belli anlam yüklemek neye yarar? 

 

Belki hatırlamaya… Hayatın büyük uğultusu, telaşı içinde, an gelip kendimizi bile unuturuz ya hani, işte bu büyük unutuş içinde bu günler, bazı kavramları, kişileri  dört başı mamur düşünmeye yarar… 

 

Peki tarih neye yarar? 

 

Collingwood bunu, ‘kişinin kendini bilmesine yarar’ diye yanıtlıyor, Fatmagül Berktay da Tarihin Cinsiyeti kitabında, bunu vurguluyor. Kişinin kendini ötekilerden farklı yahut onlarla benzeş yanlarıyla tanıyabilmesine yaradığının altını çiziyor. 

 

‘Kadın’ diyor, Berktay, ‘kendi adını koyunca, yakılmak kadar dramatik olmasa da dünya ona bir bedel ödetir,’ haklı, ödetiyor… 

 

Adını koyan, kendini tanıyan kadın, kısmen keçeyi sudan çıkarmış sayılır. 

 

İnsan olmanın vazgeçilmez yanlarını, erkek cinsiyle benzeş ve farklı yanımızı bilince, geçmişten de haberdar oluyoruz zaten, sorun adı olmamak, kendini tanıyamamakta, yahut böyle yapmamıza engel olan kişi, durum, tarihte… 

 

(1931 Erkekler Birliğini bilsek ne olur, bilmesek ne? Amacı, kadınlarla uğraşıp onlara yol göstermek… İzmir’de kurulmuş bu birlik. Gene ora mahreçli bir haber de şu; 1912’de İzmir’liler Leblebici Horhor’u karşılamaya hazırlanırken, İkiçeşmelik ahalisi Müslüman kadınlara tiyatro yasaklandığı için teşekkür ediyor: 

 

’Muhadderat-ı İslamiyyenin sinematografhanelere gitmesini men buyurdukları için Vali-yi Vilayet Celal beyfendiye bu semt ahalisi 600’den ziyade imzayı havi bir teşekkürname takdim kılındığı işitilmiştir’ diye yazmış, Ahenk… 

 

Halide çavuşun ‘’İzmir’de kadınlar erkekler arasında harbediyor. Lider  kadınlar da var’’ dediği, Halide ve Latife hanımlara seçimde,aday olmasalar da farklı yerlerden çıkan oylar kadınların kaderlerini değiştirerek geleceklerine sahip çıktıklarının kanıtı. 1902 doğumlu Afife Jale hanımın mülazim artist (stajyer oyuncu) olarak sahneye çıkışı da öyle.1919 başında İstanbul Yıldız’da açılan Hanımlar fotoğrafçısı Naciye de. 

 

Bilimin uzun süre erkeklerce yapılıp, tarih de onlar tarafından yazıldığından değil mi ‘insanoğlu’ ve bilim adamı’ kavramlarının sürgit kullanımı. 

 

Kadınların bilip bilmeyerek hemcinsini silebileceği unutulmamalı, yanı sıra siyasi ve edebi kadın kimlikleri, bilim, sanat kadınları, biri bile atlanmadan bilinmeli. Günümüz kadınlarının kaçı hakkıyla bilir, öncekileri? Suat Derviş’i, Behice Boran’ı, Mihri hatunu, Halide Edip, Latife hanımı? Her mesleğin ilklerini…

 

Aynı şekilde, İslamcı kadın kimliği de bilinse, didiklenir, yazılır, tartışılırdı. 

 

1890’da çevirilerine ‘bir hanım’ imzası atan sanatçımız bilinirdi, dönemin kadın şairlerinin eri hükmüne girdiğinden (evlendiğinden), şiir yazmayı bıraktığı da bilinirdi. 

 

1910’da Kopenhag’da toplanan Sosyalist Kadınlar Kongresinde 17 ülke on  delegeyle yeralır ve kadınlar ülkelerinin kadın sorunlarını,önerilerini sunar. Avrupa’da esen savaş rüzgarlarının önündeki kadını örgütlemek ve oy hakkı konularında gelişen çalışmalar kadının kitlesel örgütlendiği Avrupa’dan Asya’ya toplumsal mücadelenin yükseldiği bilinen bu dönemde  Clara Zetkin ve Kollontai kongreye her yıl 8 Mart’ta (1857’deki yangında ölen işçiler ve emek adına) uluslararası bir kadın günü örgütlenmesi önerisi oy birliğiyle kabul edilir. Amaç kısa va dede oy hakkı elde etmek, uzun erimde de anayla çocuğun korunması, doğum izni, işyerine kreş, sekiz saat çalışmanın tüm dünyada uygulanması ve işçi kadınları örgütleyerek güçlenmelerini sağlamaktır. Ertesi yıl 8 Mart Emekçi kadınların günü olarak Avusturya ,Almanya,İsviçre ve Danimarka’da kutlanır.1920’de Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kongresinde Türkiye adına söz alan Naciye hanım, kadınlar adına konuşmaktan çok bir siyasi hareket adına kadınlık durumunu yorumlayıp çözüm önerirken,Türk kadınının etkin olarak siyasal yaşama girişinde önemli bir dönüşümün temsilcisi olmuştur. Bu konuşma zamanın kadın hareketi içinde tanı ve çözüm açısından farklar ortaya çıkmakta olduğunu da gösterir. Bu amaçla Marksist öğre ti doğrultusunda erkeklerin de kendi özgürlükleri için kadınların savaşına yardım ve destek vermesi istenir. Ülkemizde ilk kez 1921’de Cemile, Rahime ve Naciye hanımlar önderliğinde Ankara’da kutlanan kadınlar gününün yaygın kutlanışı, değerlendirilmesi 1975’te… 

 

Kadın örgütlenmesi, sorunların kitleselleşmesi, çözüm arayışları yanında günün raydan çıkarıldığını da görüyoruz. Her yıl ‘günün mana ve ehemmiyyetine’ dair hamasi nutuklar atılır, karanfil dağıtılır, vitrinler anneler/sevgililer günündeki gibi ‘ al, ölümü gör, al ‘afişleri ve mallarla donatılır. 

 

8 Mart bu değil, bilincine varılacak gün, amenna ama, bayrammış gibi kutlama günü değil, kadının kapitalizm ve erkek egemen sisteme, yakıştırılan kimliğe başkaldırma, sorunları söyleyip çare arama ve şiddete hayır, deme günü.  

 

Şiddet yasayla, töreyle, mahalle arasıyla geldiği gibi, kaba güç kullanmadan, söz gelimi sevgisizlik, kayıtsızlıkla da gelebilir. Hiç kimse sayılmak, sistemin ve ki msenin  umrunda olmamak, sevgisizlik, ilgisizlik değil mi, en büyük şiddet? 

 

Çağ dışına itilmeye ‘hayır!’ demek için örgütlenme, dayanışıp düşünme günü. 

 

İlkçağda 120’den çok kadın filozof olduğunu, bilir miydiniz? Sokrates’ın hocası da kadınmış, Perikles’in söylevlerini hazırlayan da bir kadınmış.Bu kadının adı verilen okuma salonu M.Ö.400’lerden bu yana Atina’daymış.Efes’te kent kitaplığının yanıbaşında bir aşk evi var ve bunun üstünde de Skolastika adlı bir kadının yaptırdığı hamam. Bu hayırsever kadın bir fahişe,ama,onlar bu işi yapanı azize olarak yüceltiyor. Side’deki Faustine hamamını da bir kadın yaptırmış, şöhretleri aynı, aşevi de var ayrıca onun. Fahişe tanımının o çağda erkek kadın, soğuk kadın, bilge kadın anlamında kullanıldığını biliyoruz. 

 

Antikçağ filozofları o günün diliyle Hetare(fahişe)ler arasından çıkmış.Tek eğitim yeri çalıştıkları yer.İkinci kaynak,sınırlı da olsa kültürlü baba ve eş,alınan özel dersler.Hetareler dünyaya epey filozof yetiştirmiş ve yüceltilmiş olsalar da bir çelişki hep varmış,düşünsel dünyayı kursalar da aşağılanmışlar. İlk kadın filozof Kroton’lu Theano (MÖ.5.yy) felsefi araştırma, kitap ve birkaç mektup bırakmış ardında. Sisamlı filozof Pythagoras’ın karısı olan Theano, evlilikle felsefeyi birlikte götürebilen ender kadınlardan. Antikçağ kadın filozofları bütün felsefi okullara yazılmış,ama birisi, embriyoloji çalışmasında kadını’ şeklen bozulmuş erkek, biyolojik eksikliği olan canlı’ şeklinde tanımlayan Aristo.  

 

Kadın hakları uğraşısının M.Ö.300’lere dek uzandığını görüyoruz. Kadın düşmanı diye bilinen Theopharast’ın  Evlilik Hakkında’sı  üstüne yanıtı için, Pilinus şöyle demiş: 'Konuşma sanatında büyüklüğüyle tanrısal diye nitelenen bir  erkeğe, hem de bir kadından bu cevap.’ 

 

Geçimsiz kadın simgesi olarak Sokrates’ın karısı tarih sahnesinde. Hipokrat kadının sevmeye sevilmeye hakkı olduğunu belirtir. Site adlı yapıtında Eflatun kadın erkek arası eşitsizliğin azaltılması gerektiğini vurgular. 

 

12. yüzyıla dek okuma yazma işinin papaz ve kadınlara verilmesi  kadınların güç kazanması… 

 

1300’lerden başlayarak, kitap yazan kadını, şair, filozof, fizikçi olanı, üniversite hocası kadını görürüz.Fizikçi Laura Bassi, üniversiteden çağrı aldığında düğün arefesidir, işi için düğününü altı yıl erteler…Fransa’nın ilk kadın yazarı Büyük Gertrud.(1256-1301) Ütopya kitabı Kadınlar Kenti’ni yazmış. Şair, filozof, fizikçi, Laura M.C.Bassi ise 1700’lerde 26 yıl üniversite hocalığı yapmış.

 

21’inde Bolonya ünv.den çağrı aldığında,düğün arefesindedir ve bilim için düğünü altı yıl erteler. 1700’lerde ilk iki kadın hekimden biri olan Schözer, kendi doktora törenini  bir kitaplığın penceresinden,uzaktan izler çünkü  törene  katılma şartı, bir profesörle evli olmaktır. 

 

M.S.370’de İskenderiye’de matematikçi bir babanın (Theon) kızı olarak doğan Hypatia aldığı eğitimle matematik,felsefe ve gökbilimde engin bilgili bir öğretmen olmuş,ancak linç edilerek yakılmaktan kaçamamıştır. 

 

Bir diğer olağanüstü matematikçi 1809’larda yaşayan Germain’in ölüm kağıdında Retere (bağımsız kadın, özel geliri olan kadın) yazar. 

 

Fransızların ulusal kahramanı Jeanne d’Arc. Kilise tarafından yakılmasından beş asır sonra azize kimliği onaylanan kadın  kahraman. 

 

İlk sosyalist programın yazarı da bir kadın, Flora Tristan.1803 Paris doğumlu ve işçinin kurtuluşuyla kadının kurtuluşunu birbirine sıkıca bağlı iki temel sorun olarak görüp öyle düşünmüş:’Kadın bir proleterin proleteridir’ (Tristan, Gogin’in anneannesi) Kendi başına gelenler sonucu toplumdaki iki yüzlü ahlaka direnir, çocuklu ve yalnız kadınların ayakta durabilmesini önemser, kendi de öyle, ama, bu güçlü ve düşünen bir kadın olmasını engellemez. 

 

’Yeryüzünde kadınlarla erkeklerin mutlak eşitlik ve adaletin egemenliğini kurmak, kadınlar sizin vazifenizdir’ der. 

 

Toplumda kadın nasıl tanımlanır bir düşünün; akla ilk geliverenler: Kaşık düşmanı, ömür törpüsü, dolduran top solduran sop, dil ebesi, çoluk, keyf kısan, (çocuk doğurmamışsa) meyvesiz ağaç, gölgesiz direk, yediğini inkareden (doğuramayan), eksik etek, çulsuz, çöpsüz, iki çıta çatımı karı diye satımı, kese düşmanı, sokurtu, cayırtı, nerde kademsiz deyiş varsa, kadın o. 

 

Tertulyan, kadın cehennem kapısıdır, buyurmuş. Yuhna, kadın hud’anın (huda: hile) kızı, barışın düşmanıdır. Ermiya, kadının zehir, itaatsiz rehber olduğunu buyuruyor. Sen Bunaftevri, kadın şeytanın oku, savaşa hazır akrep, diyor. Sen Antonius da kadının şeytan silahı, yılan olduğuna hükmetmiş.

 

Satılık mal, ya da eşyadan sayılagelmiş kadın, eski toplumlardan bu yana. Bilgin ve toplumbilimcilerden kadın değeri bilen yok mu? Var elbet… Kadının islah edilesi bir melek, edilmezse şeytan olduğunda ama, herkes hemfikir. 

 

Her şeyin farkında olsa da, imkanları kesik kadın da ne yapsın, diyor ki ‘erkek, Tanrı’nın aynı toptan yırtarak dünyanın her yanına serptiği kaput bezidir.’ Yahut  ‘erkeğin kırk bohçası var, her sene birini açar.’Kırk yıl kırk beklenmedik numara bekliyor sizi erkek mahallesinde, haberiniz ola. 

 

İki cinsi birbiri üstüne kalkındırmak değil, derdim. Derdim yılın her günü onun iyiliğine, yararına, mutluluk ve emeğine yazılmasını istemenin yanında, kadına ve emeğine adanan emekçi kadınlar gününün tüm boyutlarıyla ele alınması.  

 

İran’da Allah’ın Kızkardeşleri adıyla dünya sahnesine çıkan, silah tutan, siyasi edebi kurslara giden iki milyon örgütlü kadın düşünülsün. Süsü, giysiyi, çorabı, başörtüsünü denetleyen ve falaka cezasını hemcinsine kendi uygulayan kadınlar… 

 

Kadın okuma yazma oranı yüzde sıfırda seyreden Afgan kadınlar düşünülsün. Geçim için fuhuş ve dilenmek dışında seçenek bırakılmayan o kadınlar…Yüksek sesle gülmenin, konuşmanın yasaklandığı Taliban kurbanları. 

 

Pakistan’da sokağa çıkmaları sabah 9:00 – 11:00 arası sınırlanan kadınlar. 

 

Doğudaki kızlarımız, kadınlarımız, onları aratmayacak kerte hayatla boğuşan kentli kadınlarımız düşünülsün. Cizre dururken Allah cehennemi niye yaratmış ki diyen insanların yurdundaki öbür cehennemler.. 

 

Yanlış savaşlar ve işgaller altındaki yurtlarından, ölüm göçüne çıkarak kurtuldu sanan kadınlar, onların evlad ve yurt acıları düşünülsün, laf olsun diye değil ama, sahiden ve bütün boyutlarıyla, iç sızlayarak düşünülsün… 

 

Gün aşırı olan kadın cinayetlerinin, her güne bir kadın  düzeyine yükseldiği, kara kara düşünülsün… 

 

Pembe diziler, naylon kitaplar ve bazı televizyon programlarıyla tepe sersemi edilip, kadınların ufkunun karartıldığı… 

 

Kadınların toplumsal ağırlığı ve etkisinin, kadın cinsel obje olarak çekiştirilip tuhaflaştırıldıkça, fetiş, nesne olmasının kaçınılmazlığı düşünülsün… 

 

Piyasa koşulları giderek aşağılara çekilen toplumda kolayına ün ve kazanç sağlama hayaliyle kızların bu pazara sonunu düşünmeden ailesi eliyle ve yok yere sürüldüğü.. 

 

Kitle iletişim araçlarının toplumsal değişme sürecinde kadına dönük önyargıyı değiştirip geliştireceğine, pekiştirip desteklediği ve bu tavrın sonunun nereye varacağı, varolan önyargıların değişmesinde yazılı görsel basındaki  kimilerinin  olumsuz , taraflı, sade suya tirit  tutumu da düşünülsün… 

 

Yeni dünya düzeni küreselleşme denen ucubenin getirdiği Amerikanlaşma tutkusu, medya eliyle kadına yeni bakış, yahut bakamayış , tersten bakış açıları sunuyor. Azgın kapitalizmin reçetesi bu, herkes parası kadar güzel, sağlıklı ve gerçek, paran kadar konuş, yoksa sus, vatandaş. Soyun ya da bir ayıbın esas kızı ol. 

 

Ancak böyle gerçek olursun, senden anca böyle sözedilir. 

 

Nerede yaşıyorsan ona göre umutların budanıp indiriliyor, kadınsan ‘mükerreren mağdure’sin. Sen de kadın olmasaydın n’apalım.  

  

Bazısı boyalı ve çapsız yazılı görsel basından bişey umma, o reyting peşinde, gerçek ve etik peşinde değil. Sen onların gözünde reyting tırmandırma unsurusun, hikayenle, yüzünle, derdinle ve geldiğin yerle.  

 

Hikayen mi? Boşver hikayeni, biz sana bir hikaye uydururuz, hikayelerin uydurulup, satıldığı günlerdeyiz, malum… 

 

Sanmayasın kurtuluş bu, bu onların kurtuluşu, ne pahasına olursa olsun izlenip reklam almak, kazanmak, seni bu işe figüran etmek…Göz ardı edilebilir küsur atsın onlar için. Suçunla, saçınla, gücünle güçsüzlüğünle, güzelliğinle,hikayenle, ailenle, duygusallığınla, inancınla, örtünle, çoluk çocuğun, umutların, aşkın yahut aşksızlığınla… Bunu görürdün görmesine, ne ki tepe sersemi edildin. 

 

Kurtuluşun, düşünmek ve dayanışmakta…  

 

Çağını ve kendini doğru değerlendirmekte. Evet, kısmetimiz buymuş, çağların zorunda yaşıyoruz. 

 

Anadolu Çatalhöyük günümüzden sekiz bin yıl öncesinde sınıf ayrımı olmayan özgür bir topluma tanık, eşeysel eşitliğin de olduğu bu uygarlık bin yıl sürmüş. Günümüzden 4bin yıl önce Hamurabi  evlilik üstüne 64 yasa çıkarmış. Evlilik tek eşlidir. Kadın tad verme ve dölü yetiştirme aracı.İhanet eden kadının cezası suda boğulmak. Atina’da evlilik yaşı geç tutularak, serbest birleşmelere zemin hazırlanmış,Perikles bu durumu yasalaştırmış.Kadın gene dış dünyadan koparılmış. 

 

Kadının arzusu erkeklerce utanç verici olarak yorumlanmış, dinler de bu erkek dargörüşünü desteklemiş. 4000 yıl önce kadın baba ve koca malı. Kadın ev işini savruk yapsa, gözü gezmede olsa koca yeni eş  alıyor. Koca ölüp de karısı evlenirse, cezası ölüm! Mısır kadınları ama, daha özgür,kayıtlar öyle diyor. Ticaret yapıp, süsleniyor. Vergi veriyor, miras hakkı var, boşanma hakkı yok, ihanet eden kadın  yakılıyor. İçinde bir yalım, zerre kor olsa, cezalandırılıyor. 

 

‘Eski İtalya, kadınlık hayat ve hukukunda İsrailoğullarına da eski Yunan’a da Hint ve Mısır’a da benzemez. Roma öncesi eski Samind kısmında kadınlar gayet ehl-i iffet idiler. Bunlara bu namus nerden geliyor? Kız olsun erkek olsun, çok erken evlendirilirdi. Eşler birbirine layık olamıyor ise cemaat onları ayırırdı. Evlilik gıyaben yapılmaz, zamanı gelenlerden on iki nefer olarak özel bi yerde, on iki kız arasına salıverilir, hangi kızı hangi erkek beğenmişse evlenirdi. Meşhur Montesgu ede bu usule hayran olmuş. 

 

O beğenmiş diye bizim hemen kabul etmekliğimiz gerekmez.’ (Kadınlar dünyası Nisan 1913) 

 

Sonradan Mısır kadını da Sümer kadını da hayattan uzaklaştırılıyor.

 

Nasıl da korkmuş bu erkek milleti, kadından.  

 

Çatalhöyük ve Girit kadınları eli sanata düşebilen, oyun ve müzikle ilgilenen, ve  rgisini ödeyen kadınlar. 

 

Bu dünya öyle bi dünya ki, onca çağdaş olanaklarına karşın, bunları elinde tutan gücün,yani erkek milletinin, zayıflara baskı ve şiddeti hız kesmeden sürüyor. 

 

Kadın bu erk gaspçıları ve erkeklerce ezilmekte, çifte kavrulmuş yani. 

 

Mülkiyet ilişkilerine karşı bir kör dövüşe girişen kadın kendi kurtuluşunun ipuçlarını bulunca, çözüm kolaylaşmış.

 

Silah ticareti, şiddet ve savaşlar yoluyla erkekler hala barışın önündeki en önemli engel olsa da, kadın yaratmayı,doğurmayı,büyütmeyi bilen değer olarak savaşa imza atmamayı, yaratmayı,yok etmeyi değil yüceltmeyi sürdürüyor, güç olsa bile… 

 

Zaman zaman cephe gerisine düşse de. Kadın, cinsiyet haklarını özgürlük ve kurtuluşunu savunurken, ona baskı ve şiddet layık göreni bağışlamasa da görmezden gelmeyi hala sürdürüyor ne hikmetse? 

 

Bunu fark edemeyerek kadınlar dünyasını dinamitleyen her kadın, erkek egemenliğine hizmet etmiş oluyor. 

 

Bu, cinslerine yapılan zulme görüp, rıza göstermek demek.Sistem kadınların ahlakını bozduğundan daha fazla, erkeklerin ahlakını da bozuyor aslında. Hatta onların ahlakını daha çok bozuyor. 

 

Uluslar ve  ırklar karmaşası Anadolu’nun eski-yeni çatışmasını yaşayan  kadınları, bazen geleneksel değerler, töre kıskacı içinde, bazen kentlerde çalışıp kazansa da, hala tam anlamıyla özgür sayılamayan ve kendine biçilen birkaç rolün dışına  çıkamayan, yazılı görsel basının esas oyuncusu sanılan kadın, hayatın kör düğümlerine rağmen, çözümün ta kendisi. 

 

Çözümün, barışın, emeğin, sanatın neferi kadın, hayatın da farkında elbet… 

 

Sınırlarla, çözümsüzlükle, haksızlıkla, hayatla ve elbet erkekle de başa çıkar, çalışır, örgütlenir, didinir, kanat takınıp uçar. 

 

Belki o zaman, haddini aşan yazar (AK), hayatta ufuksuz, acıda ağıtsız, sokakta/ emekte / mirasta gereksiz, evde umutsuz, meydanda Memet’siz, vefada hudutsuz,aşkta Mecnun’suz, şarkta lüzumsuz, garpta huysuz, paylaşımda omuzsuz, türküde huzursuz, vurulan abalı, törede sakıncalı,  baş tacımız olsa da , hayalde, gerçekte, aşkta hükümsüz, ne iş? Demeyi bırakır.  

 

İnsanlık kadınıyla erkeğiyle, toplumsal düzeniyle karmaşasıyla ,ideolojileri kavga ve savaşlarıyla, aklıyla akılsızlığıyla uzun yürüyüşünü sürdürüyor… 

 

Bu büyük yürüyüşte kadına aklı, sezgileri, cinselliği, Havva’dan bu yana öğrendiği, genlerinde kayıtlı tüm bilgi ve duyguları eşlik etmekte. 

 

Kadın kadar erkek de kendini anlayıp bulmak, yeniden yapılandırmak zorunda, elbet elele vererek. 

 

Toplumsal bilinç de bireysel bilinç de hesaplaşmasını yapmak zorunda. 

 

Yeni bin yıl, daha çok kadınların çağı olacak, öyle görünüyor. 

 

Büyük altüst oluşların derinden sarstığı, hızlı iletişimin ufalttığı dünyamızda gü ndelik ,sosyal ve ekonomik düzende iyileşme,ilerleme isteyen herkes bu büyük yürüyüşte kadının yerini belirlemek, doğru değerlendirip,  iyileştirmek zorunda. Yoksa cinsiyet ayırmadan yeni bin yıl da yitip gider. 

 

Bugün ve her günü kadınların, anlamlı olsun, kutlu olsun. 8 Mart kadınlar için yenilik, akıl ve dayanışmaya, geniş ufuklara  neden olsun, karşı cins için de inceliklere, hoşluklara, yeni başlangıçlara, kadını kavrayıp anlamaya, onu sevgiyle baş tacı etmeye… 

 

(Tarihçede yararlanılan kaynak kişiler: A. Rıza Ergüven ile Avk.Mucize Özünal yazıları.Fatmagül Berktay’ın Tarihin Cinsiyeti kitabı) 

- Advertisment -