Ana SayfaYazarlar'İlle akıl, ille edep'

‘İlle akıl, ille edep’

 

İzlerin, seslerin, fikirlerin birbirine karıştığı şevşengeli bir dönemdeyiz gene, seçim öncesi gibi. Önümüzdeki de seçim dönemi, aslında.

 

Şevşengeli , güney Anadolu deyişidir, yağmur toplayan, yağdım yağıcam hava anlamına.

 

Yağa da bilir, vaz da geçebilir, havanın paşa gönlüne kalmış.

 

Ama ne güneş ne yağmur ne de ferahlık aramakla bulunur…

 

Doğada böyle, doğa üsluplu, akıllı, edeplidir.

 

Akılsızlık, edepsizlik insanlarda.

 

Hukukun, siyasetin üstünlüğünü, önemini hep biliriz. F virüsü girmeden önce saf saf inanırdık da. Vakta ki virüs kaptı toplum, paralelden yerlere serildi koca memleket, dank etti kafamıza ki, hukukun da siyasetin de aklın da aşkın da edeplisidir, aslolan…

 

Cumhuriyet tarihinin en ağır dönemlerini ardı ardına yaşamış olmaktan bizim kuşak bitap.

 

Darbe darbe üstüne, muhtıra muhtıra üstüne, vesayet her daim herkesin üstüne, katmerli ve zalim bir vesayet üstelik.

 

Yorulduk, bıktık, usandık.

 

Yorulmayanları, hala ön safta çarpışanları görüp imreniyor, onlara güç diliyoruz.

 

‘Bağımsızlık, güçlü gelecek, büyük yatırımlar için evet, evet, evet!’ Diyor başbakan.

 

Hayır cephesi topu çeviriyor, yeni hiçbir şey söylemediği gibi bu cephe, edep konusunda da kararsız, hatta vukuatlı…

 

Diş cephesinden bacağa saldıran, topuklu pabucunu meclis kürsüsünde çıkarıp vekillere sallayan, günde on beş vakit sunturlusundan küfreden babam değil, muhalefet…

 

Mayası gelen hamurun daraç tekneye sığmayıp kabarıp taştığını bilirsiniz.

 

Kendimizi eski kaba sığmayıp taşan, yeni yol çıkışı arayan o hamura benzetiyorum.

 

Ekşimeden, taşıp dökülmeden hale yola sokulması kaçınılmaz.

 

Bunun akılla, yapıcı, edepli üslupla, yakışığıyla yapılması da kaçınılmaz.

 

Kimilerinin devrim diye yıllarca darbe gününü hürriyet bayramı ilan ettiği o ilkine aklımız ermez. İlk darbeden aklımızda tek kalan alyansların orduya bağışlanmasına karşı çıkıp, alyansını vermeyen annemiz.Bir de karşı cephesinde olsa da, Menderes ve arkadaşlarının asılmasına gözyaşı döktüğünü unutamam…

 

Ergeneralin our boys desteğiyle yaptığı 12 Eylül sonrası, hani milletin ‘şeytana kör nalet, başımızda çemkireceğine, verelim kabul oyunu belki susar’ diye evet oyu verdiği ihtilal anayasası , ikincisiydi.Hem içinden geçtik hem anayasa oylamasında yarı göstererek, bağıra çağıra oy rengimizin maviliğini belli ederek hayır dediğime hala mahallanırım…

 

Geldik bugünlere…

 

Nerde o eski darbeler, dedirtecek kadar seviye düşüren, kendi halkına ateş açan, jetlerden milletine bomba yağdıranları görünce bir daha ve daha derinden anladık, göreceklerimiz bugünece gördüklerimizin yanında hiç’miş…

 

“Sivil toplum kuruluşları aracılığıyla milletin tüm kesimlerini içine alacak bir anayasa yazım sürecinin yürütülmesi gerektiğini” dile getirip, “seçkinci değil , kapsayıcı bir anayasa metninin ancak bu şekilde ortaya çıkabileceğini” vurgulayan Cumhurbaşkanı, büyük bir başıbozuklar korosunu/orkestrasını yönetmeye çalışan maestro gibi …

 

Sayın Akın Özçer’in Serbestiyet’teki yazısında herkesin bilmesi gereken o gerçeği tekrar vurguladığı üzre,’ demokrasinin kurucu iradesi madem halk, o halde anayasa örneği gibi herhangi bir değişiklikte son kararı verecek olan da halk…’

 

‘Bu referandumun öncelikle, bazı siyasiler hatta bürokratların geçmişte kurucu irade hususunda öne sürdüğü mesnetsiz argümanları çürütüyor ve halkın bu hakkını teslim ediyor olmasından ötürü demokrasimiz açısından yararlı olduğuna inanıyorum.’ Demeden edemiyor.

 

Sadık Yemni;

 

“ karanlığı yarmak İçin, Kandil, DEAŞ, Pensilvanya, AB, vb’ye rağmen evet,” deyip ekliyor; “muhalefetin tekme, tokat, yumruk, küfür, ısırık ve kelepçe’yle gösterdiği “entelektüel” çabaya rağmen Yeni Anayasa değişikliği Meclis genel kurulunda kabul edildi.

 

Referandumda oyum evet olduğu için, bazı hayır’cılar tarafından İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Nazilerle işbirliği yapan Norveçli malum yazara benzetildim. MİT için çalıştığım söylendi. ticari kaygılarla (kitap satışı gibi) hareket ettiğim iddia edildi. Şahsi aşağılamalar da gırlaydı. Ben kimseye hayır oyu vereceği için tek bir kelime eleştiri yazmadım. Hayır oyu da evet oyu kadar saygındır.Profesyoneller hariç, algı yönetiminin kurbanı olan kardeşlerimin bu davranışlarını müsamahayla karşılıyorum.

 

Vesayetçilik, Koalisyonlar Devri, Oligarşik Bürokrasi, Darbeler, Gladyo AB, Faiz Lobisi vb. yenilecek ve bunların yarattığı karanlık inşallah yarılacak.

 

Büyük, güçlü, müreffeh, demokrat ve kendine güvenli Türkiye için oyum EVET.”diyor, peşinen.

 

Millet de düşünecek, düşünüp taşınıp, döküp döşeyip verecek kararını, akılla, iz’anla, edeple, evet…

 

Karşı çıkanlardan da akıl, izan, edep bekleyerek.Yemni’nin bu konuda umudu olmayabilir, benim var, umup umsuruk olucuyum bende’niz, malum…

 

Yalana, küfre yaslanmayan gerekçelerle kendi görüşünü dile getirmeyi, evet ya da hayır demek kadar doğal, haklı bulmalıyız. İfade özgürlüğü de bu, demokratlık da bunu gerektirir. Ama hiçbir özgürlük edepsizliği, yalanı, benim gibi düşünmeyen, beni sevmeyen ölsün, deme tuhaflığını haklı göstermez.

 

Hayır cephesi vesayetçi sisteme gönül koymak, darbe anayasasını savunmak demek, ki zaten bu anayasa Cumhurbaşkanına yenisinden çok fazla hak tanıyor.

 

Parlamenter sistem bu yetkileri sınırlandırmıyor mu?

 

Özçer’in vurguladığı gibi, “Son kale” olarak adlandırılan bu makama 12 Eylül darbecilerince öngörülmüş olan bu işlevi, dolayısıyla bu sistemi desteklemek artık mümkün değil.’

 

Evet…

 

İlle akıl, ille edeple, evet!

- Advertisment -