Ana SayfaYazarlarMardin'li olmak, hayalşör olmak

Mardin’li olmak, hayalşör olmak

 

Ebru Baybara Demir hem sosyal girişimci, hem esaslı bir şef, Mardin’li.

 

Mardin’li olmak demek zaten şefler şefi olmak demek, Antakya ve Mardin de, dur orda. Bask Dünya Aşçılık Ödüllerinde (Basgue Culinary World Prize) finale kalan on usta şeften biri ve ilk Türk.

 

Ödül İspanya’ya gitti, n’apalım… Bize geleydi, Mardin’de istihdam ve olağanüstü mutfak kültürünün kayda alınmasına katkı sağlayacak yeme içme kültürü okulu yapılacaktı, kısmet…

 

Dünyanın en itibarlı mutfak kültürü yarışmasında hem ilk kez ülkemizden bir şef finale kaldı, hem mutfak kültürünü sofralar kurmaktan öte ye, toplumsal fayda sağlamak olarak da görme  düşünce sistemi kuruldu.

 

Demir, Bask Dünya Aşçılık ödüllerine, eğitmen şefi olduğu UNHCR ile Harran Kaymakamlığınca aday gösterildi.

 

Onun adaylığı Şanlıurfa’nın Harran’ına ve yerel değerlere sahip çıkıp, unutulmuş yahut unutulmaya yüz tutmuş yerel ürün ve yemek içmek , saklamak, sonrakilere aktarmak konularında herne varsa, kayıt altına almak, Suriyeli mültecilerin toplumsal hayata katılımına, uyumuna ar ka çıkmak ve kadınlar bölge ekonomisine katkıda bulunsun diye, eğitmen şefliğini üstlenip yürüttüğü Harran Gastronomi okulu Amazon Kraliçeleri projesinin başarısından kaynaklı. Bu proje kapsamında bölge kadınlarının yanısıra Suriyeli sığınmacıların insanca koşullarda yaşayıp çalışsın diye, hak ettiklerine kavuşsun diye eğitim verildi.

 

Demir, ülkemizin adını uluslararası arenada mutfağımız ve yeme içme kültürümüzle birlikte geçirebildikleri için , bu çapta bir yarışmada ilk on şef arasına girebildiği için mutlu.David Hertz, Jose Andres gibi ustalar arasında olmak onun için güzel.Ama, diye ekliyor, ‘yaptığım iş bütün bunlardan çok daha güzel…’

 

Dünyanın belli başlı mutfak  zirvelerinden Basgue Culinary Center, her yıl mutfak yetenek ve yaratıcılığının yanında, toplum yararına sosyal sorumluluk projeleriyle yücelten şefler için dünyanın en prestijli şef yarışmalarından olan Bask Dünya Aşçılık Ödüllerinde, bu ödülün kendinden öte, el uzatıp hayatlarına dokunarak değiştirmeye çabaladığı Mardin, Urfa, Suriyeli sığınmacı kadınların bu projeyle dünya çapında tanınması, bu mesleği edinebilmesi için destek alabilmeleri şansı, şef için önemli olan.

 

Sektörün profesyonellerinin dikkatle izlediği yarışmada ilk on arasında olmanın ülkemiz ve ille Mardin ve kadınlar açısından öneminin büyük olduğunu vurguluyor şefimiz.

 

Gastronomi alanında dünyanın en önemli merkezlerinden Bask  bölgesiyle bizim Mardin arasında bir kültür köprüsü kurulmuş oldu. Bu da bizim olağanüstü yemek kültürümüzün, kültür çeşitliliğimizin ve bunlara maya olan duygu dünyamızın, gönül mayamızın farkına varılması demek.

 

Ebru Baybara Tüik raporlarına göre % 30 olan işsizliğin kayıt dışı yüzbin Suriyeli de eklendiğinde sorunun çabuk çözümünün kaçınılmazlığını vurgularken, bölgenin acil sorunun işsizlik, belirsizlik yüzünden yaşanan göç kadar, kültür kaybı olduğunun altını çiziyor. Suriyelilerin aktaramadıkları kendilerine has kültürün de zaman içinde yok olması sözkonusu. Hepimizin kültürel zenginliğini harmanlayarak, iyi bildiğimiz yemek pişirmenin ekonomik yönden ayakta durmalarını sağlarken, kalıcı bir iş, dayanışarak yapıp, yapmanın da ötesine geçilebildiğinde ise, kuşaklar boyu sürecek bir ekip biçme işi olduğu açık.

 

Verdikleri eğitimle mesleki yeterlilik kazanarak nitelikli işgücü potansiyeline kavuşan kadın ve erkeklere istihdam yaratmak yanında, sosyal entegrasyonlarına, sonuçta sosyal entegrasyonlarına, hayat düzeylerini yükseltmeye destek olunan projeyle bölgede eko-gastronomi turizmini öne çıkarmayı da hedefliyorlar. Bu kapsamda Harran ile bölgenin yerel ürün ve tariflerini kayda alarak, büyük zenginlik yaratılıyor. Harran Gastronomi okulu proje boyunca 44 Suriyeli de aralarında 108 kişiye eğitim belgesi vermiş, ki bunların 64’ü kadın, 44’ü erkek.16 kadın ise eğitmen olmuş.

 

Pırlantalarımızın farkında mıyız? Mikla ile bu yıl dünyanın en iyi elli lokantası arasında 44.sırada yerini alan Mehmet Gürs…Sonra, Doğuş Şahin…Geçen Haziranda dünyanın 20 önde gelen şefin döktürdüğü Bocuse D’Or yarışmasında ülkemizi temsil eden Mutlu Şevket Yılmaz,  kadın şef  Ebru Baybara Demir…Üstelik o hem eğitmen ve sosyal sorumluluk proje sürdürücüsü olarak, hem Mardin Cercis Murat kurucusu olarak. Bu yarışma ikinci kez finalisti olduğu Bask koşusu…

 

Ve şef Demir de Mardin’in tılsımcısı…Kader değiştiricisi.Kendi kaderini de…Sen tut İstanbul’ları bırak, şehrine göçet, Hayatım Yenibahar projesiyle lokantanda çalışan kadınlara umut ol. Önce kadınlar, sonra bütün dünya ve Mardin, de…

 

Yaptığı işe tutkun bir Mezopotamya kadını o, o yüzden hayalşor…

 

Harran gastronomi okulundan sonraki projeye ‘Topraktan Tabağa’ diyen…

 

Ki bu proje şu anda ülkemizin en büyük yerel tohum projesi ve ekranlarda bu projeden gözleri parlayarak, sevinçten gözyaşı dökercesine sözediyor, anlat anlat bitiremiyor, bitecek gibi değil çünkü…Hayalleri kanatlandıran, buğdayın bereketini kalbine taşıyıp öteki kadınlarla üleşen kaç kişi var, şunun şurasında? Öyle olduğu için bütün dünyadan, dünyanın kırk ülkesinin 140 şefinin yarıştığı, yaratmanın yetmeyip, bunu toplumsal yarara çeviren şeflerin projelerinin yarıştığı bu büyük işte ilk ona girdi, bu bize birincilik demek.

 

Suriye tarımı bizden geride sanılsa, öyle görünse de, toprağı temizleme yöntemleri, susuz gübresiz tarım bilgilerini hemen farketmiş Demir ve ilkin, Mardin’in yaygın buğdayı Sorgül ile yerel halka da mültecilere de Mardin’in geleceğine de yeni bir yol açmış.Şu anda 4’ae ulaşan Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma Kooperatifleriyle yürütülen projenin öbür hedefi de yerel ve Suriyeli kadınların toplumsal kazanımı, entegrasyonu, istihdamının tarımsal kooperatiflerle beraber yürütülmesi. Gerçek tohum çünkü,’ toprağa bereket, bize şifa, çocuklara gelecek demek.’ Diyen E.B.Demir, Yaşayan Toprak Yerel Tohum, Arı ile Yaşam Sürüyor, Ekmek Atölyesi, Halep Sabunları Projesi, Atık Yönetimi, Ortak Dilimiz Toprak olsun, çocuk ve Tarım ve Cercis Murat Konağı, Mutfak okulu projeleriyle kuruculuğunu üstlendiği Hayatım Yenibahar ve Şükraan Tarımsal Kalkınmayı ve Sosyal Gelişimi Destekleme Derneği ile mezopotamya’nın bereketini kalıcı ve sürdürülebilir kılıyor…

 

Gencecik şeflerimiz, kadınıyla erkeğiyle yüzümüzü ağ ediyor. Bu büyük yarışmanın sonucunun açıklandığı sırada yazıyorum, henüz on dakika oldu, katılımcıların, bir mutfak dolusu usta kadının ve onların eli tılsımlı şefi Demir’in gözleri yaşlı, hem kendilerini hem bütün katılanları hem dünyanın sofrasını alkışlıyorlar, bu güzel çekişin kaybedeni yok çünkü, Mezopotamya’nın en eski buğdayının peşine düşüp izini sürmüş, yeniden üretmiş, yirmi tonluk ilk hasadını yapmış, hünerli elleriyle kalburdan geçirmiş, onu işlemiş, tabağa kadar getirmiş, ustalıkları kendinden menkul, atadan öteden sürüp getirdikleri o büyük hünerle, belki taşı pişir deseler ondan bile esaslı bir taş aş çıkartacak kadınlar varken, derece neyimiş?

 

Gelse iyi olurdu elbet, okul kurulurdu, gene kurulur, değil mi ki bu arenada sesimiz oldu, elimizin izi oldu, gönüllere, damaklara tad oldu mutfağımız ve Mezopotamya, onun en eski buğdayı ve de kadınlarımız, ne gam?

 

Buğdayın bereketi kırk dağın ardından gelir, Mardin’i bulur, bizim ekip bir zılgıt çeker, okulu diker, belli mi olur?

 

Eline, diline, gönlüne, hayallerine sağlık, Ebru Baybara Demir ve ekibi.

- Advertisment -