Erdoğan ve Putin'in açılış konuşmalarının ardından iki dışişleri bakanı, Sergey Lavrov ve Mevlüt Çavuşoğlu tarafından Rusça ve Türkçe okunan uzlaşma metninin tam başlığı "İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki durumun istikrarlaştırılmasına ilişkin muhtıraya ek protokol" olarak açıklandı.
Erdoğan-Putin görüşmesinden İdlib için ateşkes, ortak devriye ve güvenli koridor kararı çıktı
Protokolde üzerinde uzlaşılan 3 maddenin son derece kısa ve hemen hiçbir ayrıntı içermeden yazılmış olması dikkat çekti. Yapılan değerlendirmelerde, tarafların ateşkes ve M4 karayoluna ilişkin konularda genel hatlarıyla bir uzlaşıya vardıkları, uygulamaya ilişkin esasların görüşülmesi sürecinde ayrıntılar üzerinde uzlaşı aranacağı öngörülüyor.
Bu protokolde yer alan ve yer almayan unsurlar tarafların İdlib bölgesinde gelişen yeni statü kapsamındaki pozisyonlarını da belirleyecek.
Kalıcı ateşkes yok, faaliyetlerin durması var
Ateşkes: Ek protokolde, "İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01'den itibaren durdurulacaktır," ifadelerine yer verildi. Türkiye, İdlib ile ilgili olarak "kalıcı ateşkes" beklentisini ifade ediyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da açılış konuşmasında kalıcı ateşkes için hızla çalışmalara devam edilmesi gerektiği ifade ederek Türkiye'nin beklentisinin askeri faaliyetlerin durdurulmasından daha öte olduğunu ortaya koydu. Metinde, askeri faaliyetlerin durdurulmaması durumunda nasıl önlemler alınacağı ya da mevcut gözlem noktaları aracılığıyla ihlallerin rapor edilmesi faaliyetlerinin devam edip etmeyeceği gibi unsurlara yer verilmedi.
.
Her ne kadar askeri faaliyetler durdurulacak olsa da protokolün girişinde yer verilen "terörle mücadele"nin Rusya ve Suriye ordularınca devam ettirilmesi bekleniyor. Böylece, Soçi Mutabakatı'nda da yer alan BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak ilan edilen Hayat Tahrir el-Şam ve Nusra Cephesi gibi örgütlerle mücadelenin devam ettirileceği Rusya tarafından bir kez daha vurgulanmış oldu. Putin konuşmasında bu konuda taviz verilmeyeceğini bir kez daha kayda geçirmiş oldu. Ancak bu durum, ilan edilen ateşkesi kırılgan bir hale sokuyor.
Türkiye ise aynı metne sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasının mazur görülemeyeceği ibaresini koydurarak rejimin askeri operasyonlarının yarattığı hasarı gündeme getirmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Suriye ordusunun saldırması durumunda Türk ordusunun en ağır yanıtı vereceğini belirterek, Putin'in Şam yönetimi üzerindeki baskısını kullanmasının gerekliliğini ortaya koydu.
Türkiye, M5 karayolunun Suriye'ye geçmesine sessiz kaldı
M4 karayoluna güvenli koridor: Protokol, Halep'i Lazkiye'ye bağlayan M4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde güvenli koridor tesis edilmesini içeriyor ve ayrıca karayolun belli bölgelerinde ortak devriye uygulamasını getiriyor.
Rusya ve Suriye'nin özellikle Ocak ayından bu yana gerçekleştirdikleri operasyonun bir amacı da M4 karayolunu tamamen kontrol altına almaktı. Bu amacını Halep'i Şam'a bağlayan M5 karayolunda gerçekleştirmiş ancak M4'te tam olarak bu noktaya varamamıştı. Bu protokolle Rusya, M4 karayolunun denetimini Türkiye ile paylaşmış oluyor. Protokolde M5 karayolundan hiç bahsedilmemesi, bu stratejik karayolunda oluşan Suriye kontrolünün tescil edilmesi olarak görülüyor.
Tampon ya da güvenli bölge metne girmedi
Protokolün bu maddesi "güvenli koridor" oluşturulmasını içeriyor. Türkiye'nin amacı Türkiye-Suriye sınırında 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması ve böylece sınıra yığılan Suriyelileri de koruma altına almaktı. Ancak protokolün bu maddesiyle ilgili yapılan değerlendirmeler, güvenlik altına alınan unsurun M4 karayolunun trafiğe açılması olduğunu yani sivillerin korunmasını içeren bir adım olmaktan uzak olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye, tampon ya da güvenli bölge istemine ulaşamamış görünüyor. Buna karşılık, Suriye'nin neresinde olursa olsun ihtiyaç halindeki Suriyelilere insani yardımların ulaştırılması ve evlerinden edilen Suriyelilerin geri dönüşünün sağlanması ibarelerini metne soktu. Ancak sahada durumun tam ve güvenli şekilde oluşana kadar Suriyelilerin evlerine dönmelerinin beklenmiyor olması bu düşüncenin etkin olarak yaşama geçmesini zorlaştırıyor.
Stratejik Serakib kenti Rusya-Suriye kontrolünde
Ortak devriye: Protokolde ayrı bir madde, Türk-Rus ortak devriyelerinin 15 Mart 2020'de karayolunun Trumba kentinden Ain-Al-Havr'a kadar olan kısmını içereceğini kayda geçiriyor. Trumba kentinin, M4 ve M5 karayolunun kesiştiği stratejik önemdeki Serakib kentinin 2 kilometre batısında olduğu metinde de yer alıyor. Pazartesi günü Serakib'e giren ve askeri polisini yerleştiren Rusya, bu kentin kendi denetiminde kalacağını kayda geçirmiş oldu.
Türkiye ve Suriye orduları geri çekilmiyor
Protokolde yer almayan önemli bir unsur, İdlib gerginliği azaltma bölgesinde yer alan Suriye ve Türkiye ordularının pozisyonları. Türkiye, Suriye ordusunun bölge dışına çekilmesini istiyordu ancak bu yönde bir karar metne yansımadı. Aynı şekilde Rusya da Türkiye'nin Soçi Mutabakatı ile oluşturduğu gözlem noktalarının birçoğunun işlevsiz kaldığını belirterek İdlib'in kuzeyine çekilmelerini istiyordu. Bu protokolde bu unsurların yer almaması, her iki ordunun mevcut askeri mevzilerini koruyacaklarını gösteriyor.
Yeni harita yok
Rusya'nın bir diğer önemli talebi sahadaki yeni gerçeklik ışığında İdlib gerginliği azaltma bölgesinin sınırlarını daraltan yeni bir harita konusunda uzlaşı sağlanmasıydı. Daha önce yapılan müzakerelerde bu alanı yüzde 60 oranında daraltan bir harita önerisi getirmiş ancak Türkiye kabul etmemişti. Moskova görüşmeleri sonucunda açıklanan metnin Soçi Mutabakatı'na ek protokol olarak tanımlanması, mevcut harita ve mevcut haritaya göre konuşlandırılmış gözlem noktalarıyla ilgili Rus taleplerinin olumsuz bir yanıt olarak görüldü.
Ancak M4 karayolunu kapsayacak güvenli koridorun, ileride taraflar açısından fiili bir sınır oluşturma olasılığı reddedilmiyor. Bu koridorun işletilmesi ve ortak devriyeye ilişkin ayrıntıların ele alınacağı görüşmeler bu açılardan da önemli olacak.