Ana SayfaYazarlarMuhalefet, kasıp kavuran krizde de yenilirse?

Muhalefet, kasıp kavuran krizde de yenilirse?

 

İktidara geldikten sonra bütün seçimleri kazanıp bir nesil boyunca ülkeyi yöneten partiler döneminin yerinde yeller esiyor. Artık böyle partilere ne Avrupa’da rastlanabiliyor ne de dünyada…

Bunun anlaşılabilir bir nedeni var: Son 30 yılda dünyada da tek tek ülkelerde de belirsizlik ve istikrarsızlık yaratan koşullar hâkim ve iktidarlar bunların yarattığı zorluklar karşısında kısa sürede yıpranıyorlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) iktidara geldiği 2002’den sonra yapılan “kısa sürede gidecek bir konjonktür partisi” yorumları da kısmen “zinde güçler izin vermez”e, kısmen de iktidarların uzun sürmemesinin bir kural haline geldiği dünyadaki yeni eğilime bağlanıyordu.

Bütün bunlar bir yana, Türkiye gibi zorluklarla dolu bir ülkeyi uzun yıllar boyunca yönetmek muhtemelen AK Partililerin dahi ancak temennilerinde yaşayabiliyordu.

Ülkenin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise ümidini bu zorlu koşulların AK Parti’yi yıpratmasına bağlıyor, hiçbir şey yapmadan iktidarın kucaklarına düşeceğini hayal ediyordu:  Armut piş ağzıma düş!

 

2002 seçimlerinden sonra Baykal ne demişti?

 

2002 seçimlerinde CHP Genel Başkanı Baykal’ın üç “sahne prensi”nden biri olan Yaşar Nuri Öztürk (öbürleri Zülfü Livaneli ve Bayram Meral) CHP’deki bu lapacı ruh halini çok güzel anlatmıştı: 2002 seçimlerinden hemen sonra… Seçim her zamanki gibi hüsranla sonuçlanmış… Öztürk, Baykal’a giderek mealen şöyle diyor: “Sayın genel başkan, yarından itibaren öyle bir hazırlığa başlayalım ki, Türk halkı, bunların morali hiç bozulmamış, iktidarı istiyorlar ve hak ediyorlar, desin.”

Baykal’ın cevabı (gene mealen): “Yaşar Bey, sakin olun, biraz oturup dinlenelim ve AKP’nin karşılaşacağı zorlukların altında ezilmesini izlemenin keyfini sürelim.” (Deniz Baykal, ne tazeyken ne de sonrasında bu iddiayı tekzip etmedi.)

 

Seçimlere giderken iktidarın ve muhalefetin halleri

 

Böyle böyle aradan 16 yıl geçti, bir erken seçim olmazsa bu süre 20 yıla bağlanacak.

Kasım 2019’daki yerel seçimler çok ağır bir iktisadi kriz altında ve ülkenin kaynaklarının önemli bir bölümünün sınır ötesindeki askeri harekâtlara ayrıldığı bir dönemde yapılacak. Yani böyle bir dünyada ve ülkede 16 yıldır iktidarda olan ve ölümüne yıpranmış olması beklenen bir partinin kamuoyu desteği bir kez daha sınanacak.

Dünyadaki yaygın eğilime rağmen, ülkedeki zorlu koşullara rağmen AK Parti’nin bu seçimlerden de zaferle çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu iddia edeceklere hiç tereddüt etmeden “saçmalama” diyemiyorsak, bunun faturasını kime çıkartacağız?

Faturanın adresi belli: Başta ana muhalefet olmak üzere, topluma, “Bizim iktidarımızda daha mutlu olacaksınız, refahınız artacak, geleceğinize daha güvenle bakacaksınız” duygusunu geçiremeyen muhalefet partileri…

Parlamentodaki dört parti arasında iç çekişme yaşamayan, tam tersine seçimlere odaklanmış partileri sayın desek, aklınıza iktidar partisinden başkası gelir mi?

Üç muhalefet partisi iç çekişmelerle boğuşurken 16 yıldır iktidarda olan ve yıpranmış olması beklenen partinin sapasağlam seçimlere hazırlanıyor olması izâhı çok zor bir tablo çıkartıyor karşımıza.

 

CHP’ye biraz daha yakından bakalım

 

Öbürlerini ihmal edip CHP’nin durumuna biraz daha yakından bakalım…

Bu partideki kurultay delegelerinin yarısına yakını, CHP’nin silkinebilmesinin yegâne yolunun mevcut liderin ve yönetimin gönderilmesi olduğunu kayda geçirdi. Bu ‘yarım’ın iddiasını sınama şansını yakalayabilmesi için yerel seçimlerde CHP’nin yenilmesi gerekiyor! Böyle olmaz da CHP yönetimine ‘bakın, yenilmedik’ deme fırsatı verecek birkaç puanlık bir artış, CHP’yi kurtaramasa da CHP yönetimini kurtarır!

Peki, bu koşullarda kurultay talepleri reddedilen delegeler ve CHP içinde onlar gibi düşünen partililer, açıkça ifade edemeseler de şu iki sonuçtan hangisi gerçekleştiğinde gizlice sevinirler: CHP’nin ve yönetimin kılçıksız bir yenilgisine mi, yoksa CHP oylarının birkaç puanlık bir artışına mı?

Böyle dendiğinde kurultaycı muhaliflerin ‘ne münasebet’ diyeceklerini biliyorum, fakat bildiğim bir şey varsa, o da o ‘ne münasebet’in içinin tamamen boş olduğudur.

CHP, yarısının ruh hali işte böyle olan kadrolarla bu seçime giriyor. Haziran seçimlerinin CHP seçmeninde yarattığı depresyon da ortada… Dolayısıyla bu seçimlerde, daha önceki, kof da olsa, “Bu defa farklı, bu defa iktidarız” duygusu bile ortaya ortaya çıkamayabilir.

 

Bu ittifak tablosunda Ankara ve İstanbul

 

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, geçtiğimiz günlerde partisinin hiçbir partiyle ittifak yapmayacağını açıkladığı basın toplantısında Ankara ve İstanbul seçimlerinin sembolik önemine dikkat çekerek şöyle dedi:

“Yiğit düştüğü yerden kalkar. Biz Ankara ve İstanbul'u kaybettik. O günden sonra Türkiye'de bugünkü iktidarın kadrolarının kamu gücünü eline geçirmek ve oradan başlayan bu sürecin sonunda bu noktaya kadar geldiler. Önümüzdeki seçimler yiğidin düştüğü yerden kalkacağı seçimlerdir. Nerede kalmıştı bu süreç, bu korku filmi nerede başladıysa orada bitecek. Ankara ve İstanbul alınacak. İstanbul ve Ankara'nın alınışı da 3 büyük şehri elinde bulunduran CHP'nin önümüzdeki süreçteki yükselişinin ilk başarıları, ilk işareti olacaktır."

Şayet bu gerçekleşirse, siyasi atmosferin temelden değişeceği doğru bir tespit. Zaten öyle olduğu, AK Parti’nin bu iki ile, özellikle de İstanbul’a verdiği önemden belli. Gizlemiyorlar; hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” dahi dedi.

Peki, bu kadar önemli Ankara ve İstanbul seçimleri konusunda CHP ne yapıyor? Görüldüğü kadarıyla ortada kuvvetli bir inançtan fazla bir şey yok; bu çok de, yeter mi?

İktidar cenahında da var ondan, fakat fazlası da var. Tam bu noktada orada, MHP ile AK Parti arasında pişirilmeye çalışılan ittifak hamlelerine bir göz atmak isabetli olur.

 

AK Parti ve MHP oylarının toplamı?

 

İttifak meselesinde çok ilginç bir tablo çıktı ortaya… Seçimlerden önce Cumhur İttifakı’nın seçim sonrası dağılacağına, buna karşılık muhalefetin oluşturduğu Millet İttifakı’nın süreceğine dair bir izlenim vardı ortada. Fakat seçimlerden sonra bu tablo tam tersine döndü ve şu anda da Kasım 2019’daki yerel seçimlerde AK Parti ve MHP’nin ittifak edeceği neredeyse kesinleşmiş gibi.

Öte yandan Millet İttifakı’nı oluşturan bütün muhalefet partileri seçimlerde hiçbir partiyle ittifak yapmayacaklarını üzerine basa basa belirtiyorlar.

Şayet iktidar partileri muhalefete sol gösterip sağ çaktıysa, yani ittifak yapmayacağız deyip muhalefet cephesini dağıttıktan sonra yeniden ittifak kurmaya yöneldilerse, bu, AK Parti’nin Ankara ve İstanbul’u kaybetme ihtimalini ortadan kaldıran bir oyun olur.

Neden böyle olduğunu anlamak için AK Parti ve MHP’nin bu büyükşehirlerdeki toplam oylarına bakmak yeter. Bakalım:

24 Haziran milletvekilliği seçimlerinde Ankara’da AK Parti ve MHP’nin toplam oyları yüzde yüzde 53.6…

Öbür partiler seçime tek tek gireceğine göre, bunu muhalefetin en yüksek oy alan partisi CHP ile karşılaştırmamız gerekir. CHP’nin Ankara’daki oyu yüzde 26.

İstanbul’da ise oranlar şöyle: Cumhur İttifakı yüzde 51, CHP yüzde 27.

Bu durumda Ankara ve İstanbul’u CHP nasıl kazanacak? CHP sözcüleri, CHP dışından seçmenlerin de oy vereceği adaylardan söz ediyor ama bu kadar farkı hangi aday kapatacak? Ayrıca: CHP tabanı ve kadrolar CHP dışından aday imâ eden bu açıklamalardan memnun mu?

CHP’nin mevcut hali ve muhtemel bir AK Parti – MHP ittifakının yaratacağı atmosfer, şimdiden görünen köy kılavuz istemez dedirtmiyor mu?  

 

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -