Ana SayfaYazarlarNagehan, AK Partili Kürtlerin kafasını mı karıştırıyor

Nagehan, AK Partili Kürtlerin kafasını mı karıştırıyor

 

Bugünlerde tüm ülke olarak büyük bir gürültü patırtı içinde şu sorunun yanıtını arıyoruz: Bağımsız bir Kürdistan Türkiye’yi böler mi, bölmez mi? Sorunun yanıtı daha çok süreci ne şekilde yöneteceğimizin içinde saklı. Çünkü süreci yanlış yönetmenin yaratacağı tahribat, bağımsız Kürdistan’ın yaratacağı tahribattan çok daha büyük olabilir.

 

Bağımsız Kürdistan’la ilgili süreci yönetirken iki bariz hata yapıyoruz. İlk dikkat çekici hatayı Kürt aydınları ile liberal kanaat önderleri yapıyor. Bu iki grup, takındıkları tutum ile sürecin Türkiye Kürtlerinin aklını çelecek şekle bürünmesine, Kürt kitle psikolojisinde aşırı duygulanmalara sebep oluyor. Çünkü inanılmaz bir Kürt milliyetçiliği veya Kürt güzellemesi üzerinden süreci götürüyorlar.

 

Kürt aydınları, Kürtlerin Türkiye’den daha fazla Irak Kürtlerine sadakat göstereceği imasında bulunarak, liberal aydınlar da Kürtlerin algılarında değişiklik yaratacak tezler üreterek, sürecin Türkiye lehine değil aleyhine bir hal almasına vesile oluyorlar.

 

Bu iki kesimin oluşturduğu kurgu, kullandığı söylemler Türkiye Kürtlerinde birlikte yaşamayı reddedecek bir milliyetçi heyecana yol açabilir.

 

Erbil rahat, Diyarbakır rahatsız!

 

Kimseyi suçlamaya gitmeden, iki örnek vererek sergilenen hataları görünür kılmak istiyorum. 25 Eylül akşamı Habertürk ekranlarında referandum olgusu tartışıldı. Nagehan Alçı, tartışmayı “Diyarbakır rahatsız mı” sorusu etrafında kurdu. Hal ve tavrıyla, hareket ve mimikleriyle, başka konukların sözlerini onaylayan vücut diliyle, bu sorgulamanın doğru olduğunu hissettirmeye çalıştı. Ancak çok ilginç bir şey daha oldu programda. Erbil’den canlı bağlanan Nevzat Çiçek, Erbil sokaklarında Türkiye’den yana bir kaygı bulunmadığını, tam tersine Türkiye’nin kendilerine abilik görevi yapacağı, sahip çıkacağı yönünde bir hava olduğunu aktardı.

 

Erbil’de olmayan kaygı neden Diyarbakır’da oluşuyor, doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Elimizde saha verileri olmadan Kürt seçmenin algılarını etkileyebilecek böyle bir denklem kurarsak, Türkiye Kürtlerinin kafasını da çelmiş oluruz. Bir kamu aktörü olarak milyonlarca insana hitap etme hakkı ve imtiyazı tanınan Nagihan Alçı’nın, denklemi Kürtlerin aklını çelecek şekilde kurması, AK Parti’ye oy veren Kürtlerin de kafalarını karıştırır.

 

Yine aynı programda söz alan Galip Ensarioğlu, öyle Barzani’den daha çok Barzanici, kendi partisinin politikalarına öyle aykırı bir portre çizdi ki, ben şahsen bölgede yaşayan ve AK Parti’ye oy veren bir Kürt olsam, Ensarioğlu’nun sözlerinden sonra bende AK Parti ile aramdaki siyasi sözleşmeye dair kaygılar oluşurdu.

 

Ensarioğlu’nun yine aynı şekilde Türk milliyetçilerine sert eleştiriler yöneltirken, milliyetçiliğin en zirve noktası olan iktidarlaşmayı ve ulus-devletleşmeyi hararetle savunmakta bir paradoks görmedi. Bir milliyetçiliği “iyi,” diğer milliyetçiliği “tehlikeli” olarak sunmak, muhafazakâr demokrat bir siyasetçi için ilkesel bir tutum olamaz. İlkesel tutumu, daha farklı değerler üzerinde inşa etmek gerekir.

 

Tüm bu veriler şunu gösteriyor: Biz süreci içerdeki Kürtlerin kafasını çelmeyecek şekilde yönetemiyoruz. Evet, Türkiye büyük bir devlettir — ama bu dil, bu yaklaşım da Türkiye Kürtlerinin gönül bağını Ankara ile değil Erbil ile kurmasına yol açar. İki kenti ortaklaştıran daha dengeli bir dil ve yaklaşıma ihtiyacımız var. Sayın Ensarioğlu bu sorumluluğun bilinciyle hareket ederse daha doğru olur.

 

Endişeler Kürt düşmanlığı mı

 

Bağımsızlık sürecini yönetirken bir diğer hatâyı da Türk milliyetçileri ve öfkeli muhafazakârlar sergiliyor. Bu iki kesim tez oluşturamıyor. Oyun kuramadıkları için, ancak kurulan oyuna dahil olabiliyorlar. O yüzden hep savunmada kalıyor, hamle yapamıyorlar.

 

Oluşturdukları sanal itirazlarının ise, reel hayatta bir karşılığı yok. Kerkük tartışmasında bunu çok güzel şekilde gözler önüne seriyorlar. Hâlâ daha Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Kerkük’ü veri alarak konuşuyorlar. Oysa köprünün altından çok sular aktı. Orada demografi, dengeler, stratejiler değişti. Bunu görmeyip tarihsel arka plana göz atmak, sonuç üzerinde etkili olmuyor.

 

Barzani ve Talabani 2003’ten sonra civar bölgelerden Kerkük merkeze Kürtleri taşırken, Türkiye zahmet edip çevre il, ilçe ve köylerde yaşayan Türkmenleri Kerkük merkeze taşıyamadı. Sorumluluk üstlenmedi, ödevlerini yapmadı. Sadece “Kerkük Türktür, Türk kalacak” diye bağırdı.

 

Tüm bunlara rağmen biz Türk milliyetçileri ile sekter, öfkeli muhafazakârların seslendirdiği itirazlara bıyık altından gülme muamelesi de yapamayız. Şu hassasiyetleri sergilemekte haklıyız: Ne olursa olsun sürecin Türkiye Kürtlerini rencide edecek şekle bürünmesine izin vermemeliyiz. Bu konuda Türklerle Kürtler arasındaki gönül köprüsünü yıkan değil inşa eden bir retorik kullanmalıyız. Ama bu hassasiyeti gösterip Türk milliyetçilerini eleştirirken, Türkiye’nin endişelerini de Kürt düşmanlığı olarak kodlama kolaycılığına başvurmamalıyız.

 

On ildeki sosyoloji

 

Irak’ta bağımsız bir Kürdistan Türkiye’yi böler mi sorusu, çok ciddi ve hayati bir sorudur. Bu soruyu soranları itibarsızlaştırmak, alay konusu yapmak, ancak bağımsız devlet sürecini Türkiye’yi uyutarak geçirmek isteyen çevrelerin bir stratejisi olabilir. Ama içerde yaşayan biz gazetecilerin, aydınların, kanaat önderlerinin, topluma yön gösterdiğini söyleyen fikir insanlarının işi olamaz.

 

Ben Irak’ta konfederal bir Kürt coğrafyası oluşturulup bu coğrafyanın Türkiye’ye entegre edilmesinin, Türkiye Kürtlerini etkilemeyeceği kanaatindeyim. Ancak bağımsız bir devlet oluşturulduğunda, bu devlet Türkiye’ye entegre edilmezse, Türkiye’ye çok ciddi bir katma değer sunmazsa, örneğin sokaktaki Türk insanının benzine ödediği fiyatı çok hissedilir bir şekilde aşağı indirmezse; aynı şekilde bağımsız devlet süreci (eşzamanlı olarak Kürt milliyetçiliği) iyi yönetilmezse, Türkiye’nin süreçten pozitif değil negatif etkileneceği kanaatindeyim.

 

Bu kaygıyı hissetmek için 2015 Kasım genel seçimlerinde on ilde HDP’nin aldığı oy oranlarına bakmak bile başlı başına yeterli. Bu verilere baktığımızda HDP politize olmuş Diyarbakır, Batman, Mardin, Hakkari, Şırnak, Van, Ağrı, Muş, Iğdır, Ağrı gibi on ilde yüzde 50’inin üzerinde oy alırken en yakın rakibine yüzde 20 fark atıyor. Şırnak ve Hakkari gibi illerde yüzde 80’i bulan bir destek alabiliyor.

 

Aşırı politize olmuş bu seçmenlerin, üzerlerinde etkili olan siyasi özneler tarafından yarın öbür gün tıpkı Irak gibi Türkiye’nin karşısına çıkarılmayacağını iddia etmek, fazla iyimserlik olmaz mı? Bir de bu politize nüfus kesiminin. bağımsız bir devlet ve federe bir yapılanma ile çepeçevre sarılmış olduğunu hayal edin! Bu ambiyanstan ve ortamdan kaygı üretenleri önemsizleştirmek acaba doğru bir okuma mı?

 

Amerika ve Kürtler

Diğer taraftan, unutmayalım, bağımsız devlet meselesinin bir de uluslararası ilişkiler bağlamında bir “sonucu” olmuş olacak. Irak’ta bağımsız, Suriye’de federal bir sistem kurulması, en çok ABD ve İsrail’e yarayacak. Bu yarar yarın öbür gün ABD’ye, bu kartı Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanma, Türkiye’yi istediği gibi destabilize ve çıkarlarına göre dizayn etme kabiliyeti verir. Türkiye’nin böyle bir kartı müttefiki de olsa Amerika ve İsrail’e kaptırması, ülke çıkarları ve güvenliği açısından büyük bir zafiyet olur.

 

Türkler ve Kürtler, ulus-devletin her açıdan aşıldığı, insanlığın önünde gerici bir engele dönüştüğü bir zaman diliminde, tarihe “zamanı geriye döndürerek ulus devlet inşası için birbirlerine girdiler” ayıbı ve utancı ile geçmemeli.

 

- Advertisment -