Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi’nin geçen yüzyılın ilk çeyreğindeki (1924) temel hükmü, ‘acı kan çocuğun karnının doyurulması’ydı…
Şimdi yeni bir bildiri yazılıp imzaya açılsa, temel hüküm çocuğa hayat hakkı tanınması olsa gerek, aç ya da tok…
Suriyeli küçük kız Ümran’ın polis aracındaki yaralı hali, bütün dünyaya küsenek bakışı, hem ondan yana içimizi acıttı, hem Aylan bebeği ve bu iki simge üstünden koca dünyaya sığdıramadığımız, sığındıkları denizlerde boğulan, bombalarla yokedilen vatansız çocukları hatırlattı.
Bizim zaten hiç aklımızdan çıkmıyor, önemli olan bu bilmemkaçıncı dünya savaşını sürdürme inadındaki aşağılık siyasi kimlik sahibi dünyanın patronu geçinenlerin kendilerine gelmesi. Çocukların da insanca yaşayabileceği bir sistemin gündeme getirilmesi, çocukların yüzünün gülmesi ve oyun oynamasını bir yana bırakın, organ eksiksiz yaşayabileceği, ana babasız ve umutsuz kalmamaları…
Robosky’de (Uludere) öldürülenler arasındaki küçücük kaçakçı çocuklar, katırlarıyla birlikte ölürken, bunu oyun olarak mı niteliyordu, son anlarında?
Ceylan Özkol havalanırken aklından ne geçiyordu?
Babacığının koynunda uyurken, polis babasıyla şehit edilen küçük çocuğu unutabilecek miyiz, hani tören sırasında bayrağa sarılı minicik tabutunu bir askerin kucaklayıp, götürdüğü…
O güzelim yavru, hangi rüyadan ölüme geçti?
Önceki gün, babasıyla Trafik bölge müdürlüğünde, PKK bombasıyla havaya uçurulan beş yaşındaki oğlancığı nasıl unuturuz?Annesi, ‘benim kuzum korkar annesiz, ikisini bir koyun’ diye feryadediyordu hani…
Babası ölürayak dünyaya merhaba diyenler, babasız büyüyecek olanlar, hep korku içinde büyümeye çalışanlar…
Ana babasız bırakılan, organları, evi yurdu, ailesi elinden alınan, hayalleri budanıp indirilen çocuklar için nasıl diyelim ‘önce süt , oyuncak ve okul’ diye, ‘uçurtma, oyun’ diye, nasıl?İlkin hayat, olmalı değil mi?
Köprü üstünde şehid edilen çocuklar, işgale direnen anası elinden kapılıp yere çarpılan bebeler, onca şehidin ardında kalan bundan böyle gülmesi hep eksik, kırık onca çocuk varken , büyükleri ve elbet önce çocukları yarınsızlığa ve ölüme yazan gaafiller nasıl verecek bu hesabı, nasıl? Hiç utanmayacaklar mı, pişmanlık getirmeyecekler mi, çocuk yaştakileri dağa sürüp eline tüfek tutuşturan , o büyük düşmanlığın paralı askerleri?
Posta’daki son yazısında Oral Çalışlar, ‘Dünkü açıklamayı okuduğumuzda, HDP'nin PKK hegemonyası karşısında hala gereken netlikte duramadığını görüyoruz. Açıklamada bu saldırıları PKK’nın yaptığına dair bir ifade de yok. Bir kınama vurgusu da yok. Ne diyor bakalım: “Türkiye hızla sonu belirsiz bir ortama sürükleniyor. Bugün Elazığ’da, geçtiğimiz günlerde Van ve Diyarbakır’da yaşanan gelişmeler bizim için büyük bir üzüntü ve kaygı konusudur. Türkiye adım adım ağır çatışmaların yaşanacağı, her gün canlarımızın yitirileceği, evlere ateşin düşeceği bir ortama sürükleniyor.” Açıklamada, bir kargaşa tehdidi ötesinde bir duruş görülmüyor. ‘ diyor, haklı olarak ve bu duruşsuzluk, yalan dolan makamından yapılan kötücül yorum, nice küçük çocuğun, bebeğin, anne karnında doğma ve acı çekme sırası bekleyen çocukların geleceği hakkında ipuçları veriyor.
Varlık-yokluk çizgisinde bir büyük sınav eşiğinde durduğumuz şu günlerde bütün partiler çocuklar üstünden bir bildiri yayınlasa keşke…Geçmiş pişmanlıkları, aymazlıkları ve günü yorumlamaları yanında, gelecek günlere dair kararlılık ve iyi niyetlerinin, çocuk ve ülkeye dair hayallerinin, siyasi duruşlarının da içinde olacağı…
Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığı almakta olduğu önlemleri ve savaşın çocuksal sayılarını, dağılan aileleri, ölen ve engelli kalan anne ve çocukları, babasız, abisiz evleri, işsiz, yurtsuz, hısımsız, yarınsız, dörmedöküm kalıp, artık bir sayıdan, kırık ve kederli bir sayıdan ibaret olanların raporunu koysa, ibret-i alem için…Ve alınmakta olan önlemleri, irade ve kararları da eklese, ki umut eksilmese…
Yoksa, çocuk ulusu edebiyatı yapmak, yaşasın çocuklar demek, bu altüst olmuş dünyada ve hedefe oturtulmuş ülkemizde üfürükten teyyareden öte bir anlam taşımıyor.
Büyükler akıllı olsun, ufku geniş, siyasi iradesi esaslı olsun, partilerarası dayanışma, uzlaşma ve kararlılık olsun, çocuklar gözbebeğimiz olsun ve onların yarınları için bugünümüzden geçmek gerekecekse, geçilsin, iş ki bağımsızlık, milli onur ve ülkenin sınırları geçilmesin, çiğnenmesin, bu ortak paydada anlaşılsın, direnilsin.
Ondan sonra zaten yaşayacak çocuklar, en azından haksız ve erken ölümlerle ölmeyecek.