Aylardır tartışılan referandum gerçekleşti ve deyim yerinde ise “dünyanın sonu” da gelmedi. Kürtler halaylar eşliğinde sandıklara giderek oylarını kullandı. Tabii Kürtlerle gerçek anlamda eşit bir statüde olan Türkmenler, Araplar ve Süryaniler de. Ne Kerkük’te ne de başka bir ilde, herhangi bir taşkınlık meydana geldi. Kerkük’te Türkmen ve Arapların referandumu boykot edeceği yazılıyordu. Ancak öyle bir şey de gerçekleşmedi; kentteki katılım yüzde 78’i buldu. Gerek Türkiye’den, gerekse başka ülkelerden gözlemci olarak gidenler, referandumun oldukça şeffaf ve demokratik bir ortamda gerçekleştiğini bildiriyor.
Referandum derhal ve doğrudan bağımsızlık ilânı değil, aslında herkesçe bilinen bir irade beyanıydı. Kürtler referanduma gitmeseler de, onların bağımsız bir devlet olmak istediklerini herkes biliyordu. Sürpriz olan, özellikle komşu devletlerin gösterdiği aşırı tepkiydi. Türkiye ve İran’ın daha aylar öncesinden ve Irak’tan da sert tepki vermeleri dünyanın gözünden kaçmadı. Aslında Kürtler referanduma gitmekle diğer halklarla eşit bir statüde yaşamak istediklerini oylarıyla teyit ettiler. Zira Enfal’ler, Halepçe’ler ve son olarak Irak ile yaşadıkları dahil bütün tarihî tecrübeler, devlet olmadan eşit bir statüye kavuşmanın imkânsız olduğunu göstermişti.
Şimdi ne olacak?
Kürtlerin önünde iki yol var:
(1) Derhal bağımsızlık ilan etmek;
(2) Irak ile bir müzakere sürecine girerek dostça ayrılmanın zeminini oluşturmak.
Öyle görünüyor ki Kürtler, fiili bir saldırıyla karşı karşıya gelmedikçe birinci tercihten yana tavır almayacak. Ancak fiili bir saldırı halinde hemen bağımsızlık ilan edip, bağımsızlıklarını tanıyacak ülkelerle siyasî ve askerî ittifak arayışına yönelecekler. Şüphesiz bu noktada ABD’nin tavrı çok önemli. Zira eğer ABD ve Batı desteği olmasaydı Kürtlerin bugünlere ulaşması hiç de kolay olmayacaktı. Tabii Türkiye’nin son birkaç yılda Kürdistan Bölgesi ile geliştirdiği ilişkilerin de çok önemli olduğunu tekrar belirtmek gerekir.
ABD bağımsızlık referandumuna iki sebepten karşı çıktı: (1) IŞİD ile mücadelenin gevşeyebilme durumu; (2) Irak seçimlerinde Haydar İbadi’nin elinin zayıflaması. Buna karşılık Kürt yönetimi, IŞİD ile mücadelede asla taviz verilmeyeceğinin garantisini defalarca verdi. Zaten IŞİD de yüzde 80-90 oranında geriletildi ve bu saatten sonra pek etkili olacağı beklenmiyor. Ancak Haydar İbadi meselesi mühim. Kürtlerin desteği olmadan İbadi’nin Irak seçimlerini kazanması zor görünüyor. İran’a çok daha yakın olup mezhepçi politikaların babası olarak bilinen Maliki, ilkbaharda yapılacak seçimlerde tekrar iktidara gelebilir. Maliki’yi ve İran’ı dengelemenin en önemli yolu, Haydar İbadi’nin Kürtlerle müzakereyi kabul etmesinden geçmekte. İşte İbadi’nin bunu isteyip istemeyeceğini önümüzdeki günlerde anlayacağız.
Aslında Şiiler, Kürtler olmadan bütün Irak’a daha kolay sahip olabileceklerini çok iyi biliyor. Referandum meselesinde, Türkiye ve İran’dan daha az tepki vermeleri bu hesaba dayanmaktaydı.
Türkiye birkaç gün içinde Habur’u kapatıp Irak Kürdistanı ile bütün kara ve hava geçişlerini kesebileceğini söylemekte. Bu mümkündür ve sanırım Kürt yönetimi de, olası askeri ve siyasi yaptırımların tamamını derinlemesine analiz etmiştir. Ancak böyle bir politika Türkiye’ye ekonomik açıdan ciddi zarar verir. Öte yandan Kürtler, gıda maddeleri açısından dışarıya bağımlı değil ve her durumda kendi kendilerine yetebilirler. Daha birkaç yıl önce Irak Kürdistanı’ndan İran ve Türkiye’ye buğday ihracı söz konusuydu. Belki halen de devam ediyor, zira Türkiye her yıl 4 milyon ton buğday ithal ediyor ve 100 farklı ülkeden tahıl ürünleri satın alıyor. Kısacası, tarih boyunca bir tahıl ambarı olan Mezopotamya ovasının bereketli topraklarında kimse bu devirde açlıktan ölmez. Dilerim komşu ülkeler de, Kürtleri açlıkla terbiye etme politikasının bir sonuç vermeyeceğini anlamıştır. Unutmayalım ki Kürtleri bağımsızlığa iten bir neden, Irak’ın anayasal olarak Kürdistan’a tahsis ettiği bütçeyi kesmesiydi.
Referandum sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada şöyle dendi: “Amerikan hükümetinin Kürdistan halkıyla olan tarihsel ilişkileri değişmeyecektir.” Muhtemelen ABD, Erbil ve Bağdat’ı ortak bir zeminde buluşturup, bağımsızlık ilânını müzakereler yoluyla çözüme kavuşturmaya çalışacak.