Müzik neye çare?
Hastalığa, iç sıkıntısına, çaresizliğe.
İnsanlık tarihi boyunca başvurulmuş bir ilaç, müzik.
İlkel kabile büyücüleri, hekim, malum. Bitkisel ilaçlar yapıp, bunu müziğin, dansın yanında hastasına vererek, iyileştiriyor. Hem kötü ruhları hem hastalığı defettiğine inanıyor.
Apollon lir’ini çalarak neşelendirirmiş insanları, ‘paignon’ denen şarkılar hastalıktan kurtaran, derdi avutanmış.Hipokrat binlerce yıl önce hastalırını iyi etmek için müzik ve ilahi eşliğinde tapınaklara götürür.Eski Roma’da Celsus ve Areteus, müziğin ruhu yatıştırdığını, psikolojik hastalıkları iyileştirdiğini söylerken, Roma’lı şair Titus Maccius Platus ‘Charmides’ şarkısının yaraları iyileştirdiğine değinir. Eski Mısır’lı hastaların operasyonunda müzik dinletilince, güçlendiğine inanılır.
Yalnız insanları değil,müzik hayvanları da iyi ediyor, verimli kılıyor.Mozart, Bach, Vivaldi dinletilen hayvanlar ve bitkilerden alınan verim artıyormuş.
İnsanlar için durumu özetlemişiz zaten: Müzik ruhun gıdası.
Bizim Eşrefpaşa’daki mahallemizde yarım asır önce inekçilik yapan bir aile vardı, hayvanları mahallenin tarlasında otlatır, akşamları sağdıkları sütü komşulara satardı.İneğin biri, en verimli süt veren, şarkı türkü olmadan sütünü salıvermezdi.Bakıcısı pilli minik radyosundan müzik dinletince keyf’lenir, sütünü koyverirdi. En sevdiği de Yıldız Ayhan’ın ‘gak gak gubalak keklik’ türküsüydü, onu söylerken kız susarsa , ayağıyla yere vurup, ‘hadi söyle’ derdi, kendince.
Müslüm Gürses tutkunu gençler için, ‘bir bilet alana bir jilet’ ilanlarını hatırlayınca insan düşünmeden edemiyor, iyileştirmeye dönük etkisi kadar, toplu cinnete yahut ayine yönelten ticari bir sunum muydu bu, yoksa taşkın bir suyun yönlendirilmesi miydi, diye?
Prof.Dr.Turgut Göksoy müzikle tedavinin yani Müzikoterapinin uzmanı. Bizde TÜTEM ve TÜMATA (Türk musikisini araştırma ve tanıtma grubu) ‘nın Türk müziği ile iyileştirdiğini, bütün dünyanın yanı sıra ülkemizde de müzikle tedavinin önemi anlaşılınca, bu alanda bilimsel çalışmaların hız kazandığını belirtiyor.
Dünyada birçok ülkede müziko-terapist uzman yetiştiren üniversite, yüksek okul olduğunu , Norveç’te 80’li yıllarda müzik tedavi uygulamasına başlandığını, günümüzde ileri düzeyde olduklarını, Letonya’da 91 yılındaki bağımsızlıkla birlikte, müzik tedavi uygulamasının yaygınlaştığını, Japonya Japon Müzik Terapisi Assosiation’da dört yıllık eğitimle müzikoterapist yetiştirildiğini anlatıyor, Prof.Göksoy, Edaktüel derginin 2017 Kış sayısında (S.25)
İngiltere’de üniversite çıkışlı 600 profesyonel müzik terapisti bulunduğunu, 50’li yıllarda başlayan bu hareketin 1997’de devletçe onaylanarak, tamamlayıcı tıp adıyla bir meslek haline geldiğini, Arjantin ve Brezilya’da da devletçe esteklenen müzikle tedavi kuruluşları olduğuna dikkat çekiyor, (a.g.d. Selin Tekin söyleşisinde)
Eski Türklerin müzikle iyileştirdiğini biliyoruz, su sesini enstrüman olarak kullanmak bunun içinde… Kam denen sihirbaz hekimler gökle yer Tanrı ve ruhlar arasında ilişki kurduklarına inandıkları ayini yürütürken, hastayı adak, içecek, dağlama, bazı hareketler ve oyun, müzik, büyü , bitkisel ilaçlarla iyileştirirdi. Salt zevk, neş’e, aşk, hüzün, eğlence unsuru olmayıp, savaşın, barışın, ulusça kenetlenmenin sesi ve ritmi de olmuş, müzik. Belirli makamların, günün belli zamanlarında etkili olduğuna inanırdı, atalarımız. Bizimkiler kopuz, ney ve def kullanırken, batıda keman, org ve ritm sazlar yeğlenir.
Evliya Çelebi seyahatnamesinde Edirne 2.Bayezit hastanesinde haftada üç kere hastalara musiki faslı icra eden müzik topluluğundan sözeder. Süleymaniye Darüşşifa’sında da hastalara müzikoterapi uygulandığı, kayıtlarda.
Şifanın yeni adı, müzik…
Yeni adı değil, aslında, dünyamızın binlerce yıllık şifası…
Eski köye eski adet demek en doğrusu.
Köy eski, derdler bildik/eski, gelsin eski çareler.
Tıp ilerlese de, gerçek tedaviyi desteklemek için, insan ruhuna Şaman tıpışı vermede tek yol müzik…
Şarkılara kulak verin…Şarkıyla, su sesiyle, makamlarla, Şaman gelenekleriyle geçecek kadar olsun, derdiniz tasanız…