Uzmanlara göre S-400'ler füze savunma sistemi olarak kullanılamaz, çünkü bunlarla entegre edilebilecek radar ve uydu sistemleri yok (*). Geriye savaş uçaklarına karşı savunma kalıyor. Peki, bu anlamda Türkiye’ye hava tehdidi oluşturan kimdir? Suriye? Yunanistan? Irak? Iran? Rusya?
Hepimizin bildiği gibi ilk dördünde öyle bir yetenek yok, sonuncuya karşı da S-400’le korunmanın olanağı yok. Dolayısıyla S-400 alımının Türkiye’nin âcil bir ihtiyacı olduğu yönündeki iddialar pek inandırıcı değil. Bence S-400 alımının tek anlamı, ya da mesaj içeriği var. Türkiye gözünü karartıyor. ‘Eğer Suriye’de bir Kürt oluşumu gerçekleşirse müdahale ederim. Gerekirse çatışırım. Onları koruyabilecek olanların da, başta ABD olmak üzere, o alanda bana karşı üstünlükleri hava üstünlüğüdür. Bunu da S-400’lerle dengeliyorum.’ Söylenen özce budur. Hal böyle olunca, örneğin Patriot sistemi amaca hizmet etmiyor. Çünkü Patriot sistemleri NATO tanınma kodlu uçaklara karşı kullanılamaz. Aksi halde, eğer amaç gerçekten bir hava savunma sistemi edinmek olsaydı, Patriot sistemi daha uygun bir seçim olurdu herhalde.
Türkiye’de kurmay yok! Türkiye başından beri hatâ yapıyor. Batı için 2001 Eylül ayında meydana gelen saldırıların yarattığı derin kaygıyı anlamadı ya da görmezden geldi. Batı’nın açık bir savaşa girdiğini görmedi. Batı’nın, doğru ya da yanlış, İhvan ideolojisini El Kaide gibi radikal oluşumların kaynağı olarak gördüğünü hesaba katmadı. Mısır ve Suriye’de ortaya çıkan İhvan hareketlerini, İhvan’ın Filistin kolu olan Hamas’ı açıkça destekledi. Ağırlığını İhvan’dan yana koydu. Oysa Batı önce Mısır’da hamlesini Sisi aracılığıyla gerçekleştirdi.
Türkiye, Suriye’de önce bocaladı. Ama sonra İran unsuru güçlenip Esad’ın kalıcı olacağı anlaşılınca ve Suriye’ye dahil olma gereği doğduğunda, müttefikleri ile birlikte hareket etmedi. İslâmcıların Kürtleri temizlemesini beklerken, Amerika Suriye’de tek tutunabileceği bölge olan Kürt bölgelerine yerleşti. O günden beri de, yeniden tanımlanan derin bir beka endişesiyle konumlanan Türkiye, giderek koca bir hapishaneye döndü. Hem içeride hem dışarıda herkesle çatışan ya da çatışma tehdidinde bulunan bir hale geldi. İçinde bulunduğu ve hiçbir hassasiyetini paylaşmadığı ittifakın kendi hassasiyetlerini anlamadığından yakınmaktan, karşılık bulamayınca da son tahlilde boş tehditler savurmaktan öteye bir şey yapamaz duruma geldi. Sadece cüssesiyle ayakta duruyor. Kâh Rusya’ya kâh İran’a dayanarak, daha doğrusu dayanmaya çalışarak.
Bundan sonra ne olur bilemem ama çok büyük kopmalar da beklememek gerek. Öte yandan sürdürülebilir bir patikada olduğumuz da söylenemez. Kopmalar olmasa bile kırılmalar olabilir. Eğer son tahlilde Batı ittifakı içinde kalınacaksa, şimdiden bu çerçevede düşünmeye başlamak gerek. İran Suriye’den çıkmadan Türkiye’nin hiçbir korkusu son bulmaz, çünkü İsrail ve Amerika da korkuyor. Türkiye’nin diplomatik çabalarını İran’ın Suriye’deki askeri varlığına son verecek bir anlaşma yolunda harcaması gerek. Bu suretle bir dinamizm kazanma şansı bulabilir.
Bunun için, Esad rejiminin yeniden tanınması; İran’la ise ambargoların gevşetilmesine karşılık Suriye’den askeri olarak çekilmesi noktasında bir arabuluculuk; ayrıca, bölgeye tehdit yaratan füze ve nükleer hamleleri konusunda itidal tavsiyesi… gibi girişimler değerlendirilebilir. Suriye Kürtlerine gelince, onlar oranın vatandaşı ve bunca olup bitenden sonra, kendi güçleri ve diğer dengeler çerçevesinde Suriye devleti içinde bir hak sahibi olacaklar. Türkiye onlara da sahip çıkıp çözümün bir parçası olabilirse, kendisi açısından istenmeyen durumları engelleme konusunda daha anlamlı bir konuma gelir. Yoksa, son tahlilde içinden çıkamayacağı bir savaş tehdidiyle yürüttüğü politikayla bir yere varması mümkün değil.
Hatâda ısrar edilirse, Kuzey Suriye Türkiye’nin Falkland’ı olmaya aday görünüyor!
(*) https://www.haberturk.com/edam-baskani-sinan-ulgen-turkiye-hava-savunma-sistemi-icin-s-400-fuze-savunma-sistemi-icin-patriot-almali-2398801