Sayın Yaser Arafat, siz mazlumların emperyalizme 20. Yüzyıldaki büyük başkaldırısının simgesisiniz.
Filistin halkının direniş örgütlerini birleştiren efsane lideri…1974'teki Birleşmiş Milletler toplantısında dünyaya şöyle seslenmiştiniz:"Bugün buraya bir elimde zeytin dalı diğerinde özgürlük savaşçısının silahı ile geldim. Zeytin dalımın elimden düşmesine izin vermeyin!"
Ne zeytin dalı kaldı elde, ne özgürlüğün silahı, Filistin tarumar.
İntifadayı yurt dışından yönettiği gerekçesiyle FKÖ'nün kurucu önderlerinden, gerilla lideri Halil El Vezir (Ebu Cihad)'e 1988 Nisan’ında sağ kolunuz El Vezir, İsrail komandolarının gerçekleştirdiği baskında şehit oldu. (İsrail 2012 yılında bu cinayeti kabul etti.)
Direnişin ön safında İsrail askerlerini taşlayan çocuklardan için “Onlar benim generallerim” de. İsrail askerlerine taş atanların yüzde 60'ı çocuktu. Çocukların direnişi dünyayı hayran bıraktı. Çocuklar, gaz bombaları ve plastik mermilere rağmen bir adım geri atmadı, tankları durdurdu ve yıllarca süren direnişin sembolü oldu. Yüzlerce çocuk şehit oldu. Bir İsrail askerinin, çocuğunun gözü önünde bir babanın kolunu kırmasını unutmadık… İkinci İntifada Eylül 2000'den Şubat 2005'e kadar sürdü. İsrail bu süre içinde 120 bin kişiyi tutukladı. 2 yıl sokağa çıkma yasağı uyguladı. 30 bin çocuğun dayaktan geçirildiği saptandı. Bunların üçte biri 10 yaş altı çocuklardı…
II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve öteki galip İngiltere, Fransayı’da yanına alıp, Ortadoğu’da uğursuz bir marifete giriştiler. Ex sömürgeci İngiltere’nin akıldaneliğiyle “yurtsuz halk” Yahudilere Filistin’i yurt kılma işine…“Yurtsuz ve bahtsız halk” Yahudiler, Nazi ırkçılığına kurban gitti. E hadi o zaman, Yahudilere bir yurt bulsunlardı, Nazizmin günahını silsinlerdi.
Kutsal Kitabın vaat edilmiş topraklarına yerleştirmeyi ilkin toprak satın alarak yürüten Yahudiler, giderek dünya finans sermayesinin Batı’ya üslenmiş Siyonist-Yahudi kanadının desteğinde silah zoruyla yürüttü. Yüzyıllar önce terk ettikleri topraklarda “yurt açmak” için, bu toprakların kadim sahipleri ve evveleski komşuları Filistin halkını silah zoruyla sürmeye başladı. Ama emperyalizm karşıtı milli uyanış ya şahlanırsa, ya bütün Ortadoğuyu sararsa?
Acemi ama kurnaz terzilerin biçtiği bu ateşten gömlek, 14 Mayıs 1948’de kurulan yapay İsrail devleti, sadece üzerinde kurulduğu Filistin’in işgalcisi olmakla kalmadı. Ortadoğu Arap ve Müslüman dünyasındaki bütün antiemperyalist hareketlerin ve yönetimlerin de jandarması oldu. O gün bugün işte, yandı gülüm keten helva. Filistin bir Osmanlı toprağıydı , Yahudi sayısı 20 bin cıvarında. Osmanlı kayıtlarına göre 600 bin olarak tahmin edilen toplam nüfusun (yüzde 80’i Müslüman ve yüzde 10’u Hıristiyan olmak üzere) yüzde 90’ı Arap; yüzde 3’3’ü Yahudi; geri kalanı ise çeşitli etnik topluluklardan. Böyle bir nüfus bileşimindeki toprağı Yahudi yurdu haline getirmeye kalkışmanın, onların II. Dünya Savaşında yaşadığı zulmün bin beterine yol açacağı aşikardı.
Yahudi kökenli emperyalist finans sermayesi, petrol ve silah tekelleri, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi Hitler mağduru Ya kimilerini dünya halklarının gözünde, Nazi ırkçılarından bin beter hale düşürmekle kalmadı, Filistin halkını mülteci etti, dönüşü belirsiz bir göçe çıkardı.
Filistinli (Kudüslü) bir ailenin çocuğuydunuz. Filistin ulusal kurtuluş mücadelesine aktif olarak 1946’da katıldı. İngiliz egemenliğine karşı yürütülen savaşa Mısır’dan yardım örgütlediniz. 1947’de, Kahire’deki 1. Kral Fuat Üniversitesi’nde okurken, Mısır’daki Filistinli Öğrenciler Birliği’nin kurucuları arasındaydınız.
Ertesi yıl, İsrail devletinin resmen kurulmasından hemen sonraki ilk Arap-İsrail savaşında, Filistin’e giren Mısır ordusuyla b 1949’a kadar, İsrail denetimindeki Filistin topraklarında yürütülen silahlı eylemler içindesiniz. 1949’da Kahire’ye dönüp, sürdüremediğiniz mühendislik eğitiminize tekrar başladınız Filistinli Öğrenciler Birliği Başkanı olarak, Mısır’da 1952’de iktidara gelen Hür Subaylar hareketi ve lideri Cemal Abdülnasır ile ilişki içindesiniz.
1956’da Süveyş Kanalı’nın Nasır tarafından millileştirilmesine karşı İngiliz, Fransız ve İsrail askeri müdahalesi başladığında, bir grup gönüllü ile birlikte Kanal bölgesinde İngiliz hatlarının gerisine sızarak sabotaj faaliyetlerine girişti.
Başta Mısır, Arap ülkelerinde okuyan Filistinli gençler, okul bitince Arap ülkelerine dağılırken,. 1956’da mühendislik eğitimini bitirip, Kuveyt’e gittiniz orada, ilerde El Fetih’i birlikte kuracağınız Ebu Cihad (Halil el-Vezir) tanıştınız..
Kuveyt’te onunla, sonradan El Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün diğer liderleri olacak Ebu İyad (Salah Halef) ve Faruk Kaddumi ile buluştunuz. Bu buluşmadan 1959’da, Filistin ulusal kurtuluş savaşının en büyük örgütü El Fetih doğdu.
1960’larda, Filistin ulusal kurtuluş savaşı, dünyada yükselen antiemperyalist mücadele dalgası içinde yeni bir aşamaya geçti. Bir yandan silahlı mücadele yayılıp büyürken, diğer yandan silahlı mücadele yürüten yeni Filistin örgütleri kuruldu. 1967’deki Arap-İsrail savaşının, Araplar bakımından yenilgiyle sonuçlanması, İsrail saldırganlığına karşı Arap ve Filistin direnişini daha da büyüttü ve yaygınlaştırdı. Bütün Ortadoğu Arap dünyası, Filistin direnişini kucakladı.Şimdi öyle değil, çatlak sesler yükseliyor, hainler türedi.
O günler, El Fetih liderliği, 1969’da, bütün Filistin direniş örgütlerini Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) adı altında, tek bir milli çatıda birleştirdiniz. Sağlanan milli birlik, Filistin direnişinin Arap ve İslam dünyası tarafından desteklenmesinde ve Filistin davasının dünya çapında tanınmasının miladı.
Filistin milli birliğini, laiklik ve antiemperyalizm temelinde sağladı. Bu çizgi, Filistin davasında, çok değişik İslam mezheplerine bölünmüş Müslüman ve Arap dünyasını da birleştirdi.
Ana tarafı Kudüslü ailenin yedi çocuğunun altıncısısınız.Gazzeli olan babanız, Mısır'ın başkenti Kahire'de tekstil ticaretiyle uğraşıyordu. Ana memleketi Kudüs'te doğduğunuzu söyleseniz de, araştırm asıl doğum yerinizden için Kahire veya Gazze olabileceğini diyorlar. Siz 4 yaşınızdayken anneniz ölüyor. Yedi çocuğuna tek başına bakmakta zorlanan baba, sizi ve küçük kardeşinizi, eşinin Kudüs'te yaşayan akrabaları yanına gönderiyori. 1937'den sonra size ablalarınız bakıyor. İsrail’e bazen işadamı, bazen çoban, hatta bazen yaşlı kadın kılığıyla baskın düzenlerken, kod adınız ‘Ebu Ammar’ dı. Nobel barış ödülünü 1994 yılında alırken, Filistin lideri Arafat olarak biliniyordunuz.Dünyanın en belalı yerinde doğmuştunuz, çocukluğunuzun baba evi, İsrail Doğu Kudüs’ü işgal edince, ağlama duvarına yer açılsın diye yıkıldı. Anası ağlatılan Filistin’den, dünyanın densiz kovboyunun önünde dua ettiği ağlama duvarına, kader…Ama sizin safınız belli, hem kader katipleri yazmış, hem Filistin öğrenci lideri seçilmişsiniz, davanın sözcülüğü de önderliği de sizde, öyle ki, AbdülNasır bile destekçiniz, Mısır heyet üyesi olarak Sovyetler Birliğine götürüyor sizi, kaderin ve liderliğinizin mecburcususunuz…
Ve iki önemli ilkeye bağlısınız, Filistin hareketinin bir Arap ülkesinin denetimine girmemesi, diğeri de her gruptan Filistinliyi, başıbozukluk edip, bindikleri dalı kesseler de, ‘kara Eylül’e yol açsalar da, bir arada tutmak.
Örgüt Lübnan’a taşındı ve Lübnan etnik dengeleri altüst oldu.İç savaş yıllar boyu sürdü, İsrail karışan Lübnan’ı işgal etti.
Siz, dönemin savunma bakanı A.Şaron’dan kurtulmak için bir araç içinde yaşıyordunuz, hep seferiydiniz.Sonunda Lübnan dışına çıkmak farz oldu.Tunus size kucak açtı, sığınak bulmuşken Ebu Cihad’ı yitirdiniz.Direniş 87’de sokağa çıktı, ortalık yangın yeriyken tarihe geçen bir tavırla, 88 yılında Filistin Devletinin kuruluşunu dünyaya açıkladınız.
Bir ay geçti geçmedi, liderliğinizi gösterip, tarihe geçen açıklamanızı yaparak, ‘İsrail’in güvenlik içinde varolma hakkını tanıdığınızı, teröre karşı olduğunuzu’, ilk kez söylediniz.Birkaç saat sonra da ABD, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Ortadoğ sorunu taraftarı diye tanıdı. Körfez savaşında Saddam’ın yanında durunca ama, körfez ülkeleri ekonomik desteğini çekti.
Savaş sonrası dengeler gene bozuldu, Amerika zoruyla barış görüşmeleri başladı, Madrid’de açık, Oslo’da saklı gizli yürütülen görüşmeler, 93 yılında sonuçlandı. Ömür boyu süren çabanız, Filistin devletini kuracak anlaşma içindi, bir yandan Parkinson başlamıştı, öte yandan aşk…
Sevgili Ebu Ammar, asıl adınızın Arapça anlamı, ‘geçinmesi kolay kişi, iyi huylu insan.’. Bunu eşiniz Süha hanım da doğruluyor.Herne kadar, gazetecimiz Nur Batur’a verdiği röportajda yeniden evlenecek/sevecek olsaydı sizi seçmeyeceğini içtenlikle söylemiş olsa da, size hâlâ bağlı oluşu, evladınızın üstüne titreyerek yetiştirmesi bu sözünü hafifletiyor, duymazdan geliyoruz.Kendince haklı nedenleri olduğunu düşünmeden edemiyoruz.
1972’de, Kara Eylül isimli Filistinli bir örgütün İsrailli atletlerin Münih'teki olimpiyat oyunlarında kaçırınca yapılan operasyonda 11 İsraillinin ölmesi, sizi budayıp indirdi. Koruma müdürünüzün de aralarında olduğu 8 kişi Mossad tarafından öldürüldü.Dünyanın gözünde bu şiddet sizi de teröristten saydırdı.
Lübnan savaşında FKÖ, Lübnan ulusal hareketinin yanında yer alınca Hafız Esad dellendi. Herkesinin birbirinin müttefiği ve düşmanı olduğu Lübnan iç savaşı sürüyorken, siz Lübnan’dan gitmiştiniz, operasyonla ölürülen dava arkadaşınız Ebu Cihad değil, asıl hedef sizdiniz…
Amerikalılar gözetiminde başlayan görüşmeler , Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria'da Filistin otoritesinin kendi kendini yönetme konusunda anlaşmayla sonuçlandı.13 eylül 1993 te Beyaz Saray’ın bahçesinde Clinton ev sahipliğinde İzak Rabin’le el sıkışıp, prensipler dekarasyonunu imzaladınız. 1994 de FKÖ başkanı ve lideri olarak Gazze'ye yerleşip, başkan ve başbakan oldunuz
.
Ülkenin her şeyinden tek başınıza siz sorumluydunuz. Dünya bankasının yarım parasını sizin denetlemeniz ve IMF’nin bu paranın epeycesinin sizin denetlediğiniz bir bankadaki hesaba aktarıldığı iddasıyla ortalık yine kalkıp oynamaya başladı.Bu suçlamalar, ömrünü Filistin'e adamış dava adamı olan sizin, 11 kasım 2004 te Paris'te ölmenize kadar sürdü.
Siz öldünüz, Filistin çile çekmeyi sürdürüyor. En son Trump büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını söyledi, pervasızca. Biz İİT zirvesini Istanbul’da yaptık ve Cumhurbaşkanı Erdoğan doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak tanındığını bütün dünyaya ‘dümdük’ söyledi, haykırdı…Suudi prenslerden yan çizenler oldu.
59 yaşında , Hıristiyan, sonradan Müslüman olmayı seçen 27 yaşındaki Suha Daoud Al Tawil ile evlendiniz. Kızınız Zahva, Fransa'da doğdu..
İsrail sizi sürsün mü, tutuklasın mı, öldürsün mü diye düşünürken, kuşatma ve baskılara rağmen Arafat, Filistin Yönetimi'ni El Mukataa'dan idare etmeyi sürdürdünüz.
Sonra işte…Öldünüz. Polonyumla zehirlendiğiniz iddiaları hep sürdü.Kudüs’e gömülmeyi vasiyet etseniz de İsrail yetkilileri kabul etmedi. Mısır'da yapılan resmi cenaze töreni ardından, son direniş yeriniz El Mukataa'nın bitişiğinde toprağa verildiniz.
Sizden sonra bölgeniz nice altüst oluşlar yaşadı, daha da yaşayacaklarından başka…
Sizin,kaderi olduğunuzu söyledi, karınız.Zahva ile Malta’da yaşıyorlar.Sabah gazetesinde yayınlanan söyleşisinde sizinle evlendiğine pişmanlığını dile getirdi, yolsuzluk iddialarını reddetti.
Çok zor bir hayatı olduğunu söylemeden edemedi. Sizinle de zormuş, ama sizsiz daha da zor…
Durumunu, ‘bir arazide olup da mayınların nerede gömülü olduğunu bilmemek’ diye açıkladı.
Annesinin neden sizinle evlendiğine karşı çıktığını ancak şimdi anlamış.Hem büyük bir liderle, hem yapayalnız olmakmış, Arafat’la evli olmak. Aile hayatınızın olmadığını, dedikodular ve can kaygısı arasında bir yaşamak…Herkesin en küçük derdi için çekinmeden sizi araması ve çare beklemesi…
Aranızdaki büyük yaş farkına rağmen, olgun ve dava adamı olan sizin aşık olmasa evlenmeyip hayatını bekar olarak sürdüreceğini kimsenin düşünmemesi…Bu evliliğin para için yapılmadığı, karınızın zaten zengin olduğunu kimsenin dikkate almadığı…
Aşkın ne demek olduğunu bilemeyeceği gencecik yaşında size körkütük aşık olduğunu sizin dışınızda kimsenin dikkate almadığını…
Aşk sımsıkı bağlamasa, eğitimli, genç, varlıklı bir genç hanımın üstelik sizin gibi zor ve sorumluluğu boyundan aşmış, üstelik kendinden hayli büyük bir erkekle evlenmeyeceğini…Hep yer değiştirerek, telefonda bile konuşamayarak, sayısız düşmanla çevrili olarak, birazdan ne yapacağınızı yahut kime ne diyeceğinizi bilemeden yaşamanınzorluklarını…Dünyaya yeniden gelecek olsa, sizinle evlenmeyeceğini, size, ‘Arafat seninle yaşamak korkunç bir hakat, büyük haksızlıktır,’ dediğini…
Bahsettikleri benim kişiliğim değildi, başka birinin portresini çizmişlerdi. Beni Emilda Marcos gibi, Çavuşesku'nun eşi gibi portrelerdiler. Yakın çevremden birileri bir gün gelip bana basında yazanlardan dolayı seni yargıladık dedi. Bu normaldi. Yaser Arafat İsrail’e karşı intifada'yı yürütüyordu. İsrail'e ve medyada çok güçlü olan Yahudi lobisine karşı bir savaş yürüttüğünüzü düşünebiliyor musunuz? Sizi rahat bırakmazlardı, biz zayıf halkaydık.İnsanlar sizi yakmak istediğinde bunu medya aracılığıyla yapıyorlar artık.’ Diyor.
Kahramanı, tek kahramanı sizmişsiniz ve sizden sonra bir başkasına varmak değil, bir başkasını düşünmek bile olamazmış, onun için ve eklemeden edemiyor, teknoloji çağında yolsuzluğun gizli kalamayacağını, sizin hiç gizli hesabınız olmadığını, olan parayı halkınız için harcadığınızı’ söylüyor.
Ve elbet Le Bristol otele, Paris’te eviniz olmadığını, kirada oturduğunu…
İsrail hiçbir BM kararına saygı duymadığı ve Filistin devletini kazıyacak bir toprakları kalmadığı için eşiniz üzgün, umutsuz…
Sizin eviniz, yurdunuz, makamınız Filistin’di, Kudüs’tü, sayın Arafat ve kalbiniz orada kaldı. Toprağınızda rahat uyumadığınızı biliyoruz. Ama bilin ki, şimdi şer görünen durum, hayra dönüşecek, İİT’nı toplayıp yöneten ve doğu Kudüs Filistin’in başkentidir, diyen Erdoğan gibi, azı marjinal adları geçersek, bu iki mafya bozuntusuna diklenen, dünyanın kaç bucak olduğunu söyleyen şimdiye bu kadar çok olmamıştı…Dünya Erdoğan’ın durduğu yere geliyor, gelecek, gelmek zorunda ve o koca Amerikanya ülkesi, başındakiyle birlikte siyasi yenilgiyi görecek, dediği sözü yutacak, faş malamat olacak…
Bu olduğunda, eşiniz makamınızı Kudüs’e taşıdığında, Filistin’li oh dediğinde, belki siz de huzur içinde olacaksınız…