İnsanlığın vicdanına derin yazılmış hikayenin kahramanı.
Irkınıza yaşatılan acıları Filistin halkına reva gören sizinkilerden yakınmak için yazıyorum, toprağın ağır gelmesin…
İkinci Dünya Savaşının ve Yahudi soykırımının simgesi olacağınızın aklınıza bile gelmediği zamanlarda arkadaş olduğun Nanette Konig, eski günleri ve sizi unutamıyor, National Geographic’e anlattı, seksen beş yaşındayken.
İkiniz de Hitler'den kaçan Alman Yahudisi aile çocuklarıydınız.Sizinle aynı kaderi paylaşan çocuklarla, Hollanda’da bir özel okulda okuyordunuz. Öğretmeniniz de siz gibi kaçak bir Yahudiydi. Nanette’le sıra arkadaşıydınız, iyi anlaşıyordunuz. Elbet ikinci sınıf insan yerine konduğunuzu biliyordunuz. Birbirinizden güç ala ala o zor günlerle baş etmeye çalışıyordunuz. İçinizdeki susmak bilmeyen ses, evinize, ülkenize bir daha hiç dönemeyeceğinizi söyleyip duruyordu. Eve dönmek ne demek, belki de ölecektiniz…Bütün sınıfla birlikte yaprak gibi titriyordunuz, bunu düşündükçe.
En iyi arkadaşınız sınıfta aynı sırayı paylaşırken, gelecek güzel günleri hayal ettiğinizi, çünkü bunun hayatta kalabilmenin en güzel ve en doğru yolu olduğunun farkında olduğunuzu söylüyor. Ve sizin hep, sözü dinlenen birisi olmayı hayal ettiğinizi… Hayat dolu bir kız olduğunuzu, konuşmayı pek sevdiğinizi, erkek çocuklarla yaptığı konuşmaları kızlara anlattığınızı… Sınıf geçimli bir sınıfmış, çünkü bazı kötü şartlar yüzünden bu sınıfta toplanmıştınız, birbirinizle sırt sırta vermeniz doğaldı, evsiz yurtsuzdunuz hepiniz ve geri dönmeye bilirdiniz. Hatta ölüm ülkesi en çabuk gidilesi yerdi… Bu olasılığın bilincindeydiniz .
Akşamları sekizden sonra sokağa çıkma yasağı olduğundan çocuklar görüşemese de, 12 Haziran 1942 günü 13.doğum gününüzü kutlama fırsatı buldunuz. Öğretmen sınıfta bir eğlence düzenledi. Armağanlar arasında ailenizin size aldığı bir defter vardı, hatıralarınızı yazasınız diye. İşte sonradan bütün dünyanın okuyup içinin sızlayacağı hikayenizi bu deftere yazdınız. O doğum günü kutlamasında projektörle duvara yansıtılmış bir film gösterilmiş, hepiniz için bu olağanüstü bir şey olmuş. Filmin devamını bütün dünya izledi ve yazık ki sonu acıklıydı.
Şimdi aynı filmi, aynı senaryo ile İsrail devleti, çeviriyor, senaryo da para da bi kovboydan, o da gölgesine ateş ediyor, bir var ki oyuncular değişti, yapımcı İsrail devleti, finansörü ABD kovboyu malum, esas kız ve esas oğlan ile figüranlar Filistinliler. Çekilen acılarda, kanda, zulümde, acımasızlıkta hiç fark yok. Aynı yıl Hitler Hollanda'ya girince buradaki Yahudilere de Almanya'daki gibi kısıtlamalar getirildi. Nanette ve ailesi Bergen-Belsen kampına gönderildi.36 saat bekletildikten sonra yaylım ateşe tutulduklarında pek çok kişi öldü, arkadaşınız nasılsa kurtuldu. Sonra Temmuz oldu, aileniz İsviçre’ye gittiğniz notunu bırakarak şaşırtmaca yaptı, öyle yazmış olsalar da aslında hala oradaydınız, saklanıyordunuz.
Babanız Otto'nun ofis binasının arkasında bulunan gizli bölmede… İki yıl boyu günlükte 'gizli oda' olarak sözettiğiniz, Prinsengracht sokağı 263 numaradaki apartmanın çatı katıydı. Yanınızda yakın dost birkaç kişi daha…Gizlendiğiniz zaman boyu korku, umut ve yaşananları bir bir o deftere yazdınız. Sonradan, siz öldürüldükten çok sonra ‘Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ adıyla basıldı.
1944 Ağustos’unda biri sizi gammazladı, gizlendiğiniz yerde yakalandınız. İhbarcının kim olduğu hiç bilinmedi. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Anne-baba ve çocuklar, farklı kamplara gönderildiniz.
Nanette’le yeniden buluştuğunuz yıllar sonra Polonya'daki Auschwitz toplama kampında. Bir deri bir kemikti, diyor sizden için, üstünüzde yalnızca bir battaniye…
Karşılaşmanız bir mucize…O halde nasıl birbirinizi tanıyabildiğinize şaşan Nanette, bu karşılaşmanın mucize olduğunu söylüyor ve sizin tükendiğinizi, bitlendiğinizden üstünüzde yalnız bir battaniye olduğunu…Sizi böyle görmek onu fena etmiş, çünkü onun bildiği sizden hiçbir şey kalmamış, geriye…Kamp kızları nadiren konuşabildiğinde, siz hayatın gizli saklı geçiştirilmesinin zorluğundan sözedermişsiniz ve günlüğünüzü savaş bitince yazacağınız bir kitap için kullanmak istediğinizden…Günlüğü olduğu gibi yayınlamak değilmiş, aklınızdaki. Kul kurar, kader gülermiş der bizimkiler buna…
Savaşın bitmesine iki ay kala tifüsten öldüğünüzü biliyor musunuz? Öldüğünüzü biliyorsunuz elbet, ama, direnip direnip tam kara göründüğünde savaşın bitmesine altmış gün kala, çekip gidiyorsunuz. Şimdi Filistinli çocukları daha çabuk yolluyor, İsrail devleti, tümen tümen… Dünyayı ateşe vermekle korkutacak kadar delirmişler…Delilik dün Hitler’eydi, bugün İsrail devletinin tepesindeki delilere…
Neyse ki Birleşmiş Milletler oylamasında dünyanın kaç bucak olduğunu üye ülkeler büyük çoğunlukla haykırdı, Kudüs İsrail’in başkentidir demeye getiren, büyükelçiliğini oraya taşımaya kalkışan densize haddini bildirdi. insanlıktan umut kesilmezmiş sahiden…
Auschwitz'de kalan babanız Otto Frank, Kızıl Ordu'nun gelmesiyle kamptan kurtuluyo r, günlüğünüzü pek çok kere okumuş. Neden sonra Nanette’e, hatıra defterinizi yayınlamayı düşündüğünden sözediyor. 47 yılında ilk kez basılıyor, ikisi de sizin bundan mutlu olduğunuzu düşünmüş. 67 dile çevrilip 30 milyondan fazla satan anılarınız bazı ülkelerde okulların müfredat kitapları listesinde.
12 yaşınızda günlük tutmaya koyulduğunuzda henüz saklanmıyorduuzn; okuldaki arkadaşlar ve sosyal etkinlikleri yazıyordunuz, ne zaman kaçak olup iki yıl gizlendiniz, işte o zaman acı sizi büyüttü.. .
"Böyle zamanlarda yaşamak zor: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur…. Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum.”
15 Temmuz 1944
Siz böyle yazdınız, bu acıları bilen soydaşlarınızın siyasetçi olanları şimdi halkları ve çocukları toprağından silip supurecek fırtınayı kopardı, insanlar, en başta da çocuklar ne acılar çekiyor, biliyor olmalısınız…Bilmiyor, duymuyor olunacak bir âlemdesiniz, bilin ve duyun diye yazıyorum size.
Nanette dünyayı dolaşmış, Holocaust’u anlatmış, diğer insanlara.Yaptığı sunumlarda:
"Hayatta kalma şansı bulduysanız, bunu başaramayanlar için konuşmak görevinizdir. Bugün insanlar Yahudilere yapılan zulmün farkında. Umarım dünya tarihinde bir daha böyle bir zulüm gerçekleşmez. " Demiş.
Şimdi bu ejderha masalı yeniden yazılıp sahneleniyor, sevgili Anne Frank…
Dünya Filistin halkına, çocuklara yapılan zulmün farkında. Umarız dünya tarihinde böylesi zulümler bir daha yaşanmaz. Bu faciada bir ülke talan edildi, Kudüs çiğnendi, insanlığın ortak kültür mirası olan ne varsa ve en başta da aziz insanlık çiğnendi, kurşunlandı, havası, toprağı, evleriyle bir ülke, yanında yöresinde olan öbür ülkelerle birlikte faş malamat edildi. Olan en çok da çocuklara oldu…