Sahici kurtuluşta, sahici düşmanı denize dökenler…
Bugün 23 Nisan, neş’e doluyor insan.
Ne emeklerle açılan o ilk Meclise, sonradan birkaç kere silah doğrultulsa da, hiç topa tutulmadıydı,sonunda onu da gördük.
Kimbilir ruhunuz nasıl eziyet çekmiştir…Ergeneralin darbesinde (de) İzmir-Ankara yolundaydım. Yoldan alıp görev yerine bıraktığımız asker bize sokağa çıkma belgesi verdirince, adım adım darbeyi gördük, görmez ağrısına yataydık…O zamanki darbe, milli ordunun gayrı milli kom’tanlar emriyle yaptığı alışıldık bi darbe ydi, yüce Meclis çift sıra askerle çevrilmişti. İçimin kanadığını, beynimin uyuştuğunu hatırlıyorum.Hele Meclis’in yakınında yükü boşaltılan tır’ın gazete/dergi denklerinin süngülendiğini gördüğümde…Hayat bize bunun bin kat acısının olduğunu öğretti…İnsanlarımızın süngülendiğini, Meclis’in kendi jetlerimizle bombalanıp, taş üstünde taş bırakılmadığını…
1920’deki ilk Meclisi 23 Nisan’da açabilme çabasıyla yola düşenlerden biri de İzmir’li. Asılları, Malatyalı; hacı Reşid beyin, ki kendisi İzmir adliyesi müstantik yardımcısıdır , Bulgaristan Deliorman Türklerinden Cevriye hanımla evliliğinden doğan ikinci evladı Mustafa İsmet…İzmir’de eski adı İngiliz yokuşu, sonradan 842. Sokağın kira evinde doğuyor, 1884’de.
İşte bu Mustafa İsmet bey, Yunanlılar memleketimizi işgal hazırlığındayken, Istanbul’un resmen işgalinden iki gün sonra, son Mebusan Meclisinin dağıtılmasının ertesi günü, Mustafa Kemal Millet Meclisinin Ankara’da toplanması çağrısı ya pınca, çı kartılan özel kurye Süleymaniye’deki evine gidip, İsmet bey’in sürekli kalmak üzere Ankara’ya gelmesinin istendiğini bildirince, hemen o gece Kadıköy’e geçip, ertesi günü er elbisesi giyinip, giderek büyüyen kafilenin başında, 20 Mart’ta Ankara’ya doğru yola koyulur.9 Nisan’da varırlar, Gazi karargahını Zıraat mektebine kurmuştur, Heyet-i Temsiliye’nin bir çeşit kurmay başkanı gibi çalışmaya başlar.
İlk iş, 23 Nisan’da açmak için bir meclis toplamak…
Elbet onca özveriyle açılan Meclis’in başına Cumhuriyetin sonraki yıllarında neler geleceğini bilemezlerdi…
Kurtuluş savaşı bitesiye Garp cepheleri komutanıdır, İzmir’in evladı.
9 Eylül 1922’de doğduğu şehir de kurtarılır, düşman İzmir’de denize dökülür.
İsmet Paşa karargahını Bornova’ya kurar.
Kimbilir, belki bundan sonrasında memleket boydan boya karargahtır…
60’da ilk darbe olduktan yalnızca iki gün sonra, tam da Karşıyaka’da evini alıp, İzmir’de yaşamak için emeklilik hayali kurarken bizim Cemal aga, memleketin orgenerali Cemal Gürsel,’ ihtilali kendinden habersiz yaptıklarını, çünkü bir darbeyi asla onaylamayacağını darbecilerin iyi bildiğini ‘söyler, İnönü’ye telefon edip…
Bizim İzmir’de büyükler öyle anlatırmış, ‘ordu bizim Cemal aga’yı sırtladığı gibi darbenin kom’tanı yapmış, ona kalsa tekaütlüğün tadını çıkaracakmış’ diye…
Bu ilk darbe ve sonraki nicesi hep Meclis’i hedef aldı ve elbet demokrasiyi…
Siz, sevgili denize dökücüler, istiklal için çarpıştınız, istikbal için çırpındınız.
Yalnızca sahici düşmanı döktünüz denize, İzmir’den…
İzmir’e ilk giren bir avuç süvari ve atları boyuncukları şehre bakacak şekilde yatıyormuş, şehid edildikten sonra…
Kordonboyunda, kıt’asının başındaki ilk süvari komutan, Hükümet Konağı’nın yerini, yolda, savaştan korkusundan ağlayarak koşan bir küçük çocuğa sormuş, diye anlatırdı eskiler.
Çocuk burnunu silmiş, gözyaşlarını silemeden, eliyle göstermiş…Komutan almış oğlancığı atın üstüne, oturtmuş önüne, birlikte gitmişler.Sonrasında gözetilmesi için bu çocuğu yetkililere vermiş.
Derler ki, merhamet çağı burada kapanmış…
Sonra, kahramanlıktan habersiz olanlar, demokrasi referandumlarında, kendi gibi düşünmeyenleri ve onların yedi sülalesini hem de İzmir’de denize dökeceği tehdidini savurmuş…Ama sonra koruma ordusuyla gezmiş, esip gürleyen bu zat, korkusuz ya…
Onlar hep öyleymiş, yenilmelere, faş malamat edilmelere doymayanlar da aynını söylemiş, hele bizim tarafın dediği olsun, bi olsun, düşmanı denize dökmüş kadar olacağız, öyle sevineceğiz, demiş, en ihtiyarları…
Hadi bunlar densizliği onaylanmış olanlar…Ya paşanın soyundan gelenlere ne demeli?Sen hem milletvekili ol, hem kadın, tut bu lafı et:‘Her türlü zorbalığa rağmen bu ülkenin yarısı cesur ve namuslu ya…’ diyebil, oy verenlerin yüzde 48,6’sı için…
25 milyon seçmen korkak ve namussuz oluyor, bu mantığa göre…
Her zaman ordu düşmanı denize dökmez ya, bağımsızlık için…
Bazen hainler marifetiyle kendi jetleri yüce Meclisi bombalar, yerle bir eder…
Bazen de işte böyle kişi kendini ayıp denizine döker, dili marifetiyle…
Sevgili , asıl düşmanı denize dökenler, siz aç acına, bir avuç kahramanla bağımsızlık armağan ettiniz bize, önderiniz ve komutanlarınızla, özverili insanlarınızla…Hastalıktan/açlıktan kırıldı ahali o vakitler, erkekler de kırıldı, sahipsiz bırakılmak istenen bu toprakları kadınıyla, kaldığı kadar erkeğiyle, hatta çoluk çocuğuyla savundu insanlar…Hepiniz nur içinde yatınız…
Şimdi asıl, yedi düvelle cenk ediliyor…
Ne güzel bir güne denk geldi bu yazı.
Biz İzmir’deyiz, bekleriz efenim…
Dalgalanıp kudurmak dışında hüneri olmayan denizler de ne ederse kendine eder…