Stalin’in yolladığı nefis görünümlü kutudaki şekerlemelerden yemeyecektiniz, ah, yemeyecektiniz…
Bu dünyadan ağız tadıyla uğurladı sizi Stalin, yanınızsıra tedavinizi yapan iki hastabakıcıyı da.Tek bir şekerleme atmıştınız ağzınıza, sebebiniz oldu.Herkes sustu, yargı on gün sürdü, arasında doktorların da olduğu on sekiz sanık kurşuna dizildi, hemen…Profesör Pletnev’in de aralarında olduğu üç sanık ağır hapisle kurtul du, profesör yirmibeş yıl kapatıldığı temerküz kampındaki cezaevi revir hemşiresine sizin Stalin’in emriyle öldürüldüğünüzü nece sonra itiraf etti.
Oğlunuz sizden bir yıl önce öldü, siz bir yıl sonra ardısıra gittiniz, ikinizin de zehirlendığı biliniyor, ne var ki belgesi yok, bir doktorun itirafı dışında…
‘Aldanma diye bir şey yoktu’, haklısınız, ‘fazla güvenmek vardı. İnsanı en güvendiği yanıltır, aldandığı değil.’ Ve gene haklısınız, en çok gülen, acısı en çok olandır…
Ne zor bir ömür, sizinkisi, ne kadar zor…Belki ondandır, sabır kadar insanı harabeden şey yok, diye düşündüğünüz…Yoksulluk, ana babasızlık, eğitimsizlik, parasızlık, kimsesizlik, yetmez gibi üstüne bir de devrim, altüst olan koca Rusya, peşisıra açlık…Düşünüp, yazmadan edemiyorsunuz, ‘hırsız ol, kahraman olmak kadar ilginç ve çok daha kârlı…’
Kendinize ve dünyaya sağlam bir tekme atmak geçse de içinizden, aslında siz dahil herkesin, bütün insanların birbirini seveceği, yeni, güzel, cesur, dürüst bir hayatın başlayacağı keyifli bir dans girdabına atılmasını isteyişiniz…
Tek kurtuluş, kitaplardı size göre ve ah o anane…Ömrünüzün en unutulmaz, kayda değer ve güzel kişisi…Kalbinize yazmak ve dünyayı, insanları, emeği sevmek çekirdeğini diken insan…Hayatın sizden aldıklarına karşılık verdiği az sayıda şeyin, değerin ilki…
Tutmadığınız iş mi var? Yok.’Ekmeğinizi kazanırken’, bir uçtan da serpilirken her yere gittiniz, üstelik yaya, çoğu zaman aç, gene de kavak misali boy sürdünüz, güçlü bir delikanlı oldunuz, her işten anladınız, mecburen…Öyle bir an geldi ki, hayat sizi kamçılayıp, topaç gibi fırdöndürürken, yaşamaktan bezdiniz, “bari kendimi öldüreyim, ölüp kurtulayım”, dediniz.Yıl 1887 idi, yaş 19…Aralık başı biriktirdiğiniz parayla eski bir ordu tabancası alıp, Kazanka ırmağı kıyısında çektiniz tetiği…Cebinizdeki alaycı notu polis okudu:’Ölümümden Alman şair Heine’in sorumlu tutulmasını rica ediyorum.Dişi ağrıyan kalbi o icadetti.’
Yaşlı Meşenin Şarkısı, ilk denemeniz, nesir-mısra karışımı, on yıllık zor ve renkli hayatınızın tutkuyla yazılmış düşünceleri.Tolstoy’a arzetmeye gidiyorsunuz,Moskova’nın kenar mahallesindeki evine, ama, kendisi yok, evde karısı var, size kibarca ikram yapsa da, Rusya’nın böyle işler ve ziyaretle uğraşan ne idüğü belirsiz tembel kaynadığını söylemeden edemiyor, siz de kadına hak vermeden edemiyorsunuz. Ben de öyle düşünüyorum deyip, geri dönüşü hayvan vagonuyla yapıyorsunuz, tek kapiğiniz yok çünkü, otuz dört saat hayvan vagonunda sekiz öküzle birlikte gidiyorsunuz…
İlk eser Makar Çudra gazetede basılırken hangi adla çıksın dediklerinde, Gorki, acı adını yakıştırıyorsunuz kendinize, ‘edebiyat âlemine yeni gelmiş Maksim Gorki diye birinin’ hikayesine olduğu kadar, ömrünüze de mührünü vuruyor, acı.
Bir Olga var, bildiğimiz, kocasından boşanınca çağrınıza uyup yanınıza gelen…Sonra Katerina geliyor, batmış bir toprak sahibinin kızı, küçücük, güzel, gazeteci. Elbet devrimci…Sonradan, iki evlad sahibi olduktan sonra ayrılsanız da hep mektup yazdığınız tek nikahlı eşiniz…Sonra ardarda iki Maria. Ilımlıları, kararsız ve korkakları sarsmak, ‘fırtınanın habercisi olmak’ istediniz, oldunuz da…
Maria giriyor hayatınıza. Sevgililer hep güzel, esaslı, birkaç dil bilen kültürlü kadınlar.Yurt dışı gezilerinin birinde, Mark Twain’in de bulunduğu bir yazar kulübü toplantısında, onuruna verilen yemekte siz çarlığın ortadan kaldırılma vakti geldiğini söylerken, Rus elçisi, çevirmeniniz olan sevgilinizin yasal eş olmadığını açıklıyor, bu da sıkıntı yaratıyordu.Ana’yı yazıyordunuz o sıra…
Herkesin kırıldığı o romanı bizim şairimiz Attila İlhan hiç beğenmezdi, en sıradan, parti siparişi kitap olduğunu söylerdi. Klim Samgin’in Hayatından Kırk Yıl, kitabınızı öğütlerdi. Bence de öyle.
Lenin’le bir dargın bir barışık gidiyor ilişkiniz…Sizin politikada tam bir karakter kusuru sergilediğinizi, duygu ve öfkeye boyun eğdiğinizi yazıyor, Şlayapnikov’a.Siz, “bence vatan tehlikede çığlığı, kültür tehlikede haykırışından daha az korkutucu’ diyerek insanları akıl, kardeşlik ve bilime saygıya çağırırken, bunun için ke ndinizi paralarken, Lenin geçici hükümete karşı geniş çaplı isyanı kışkırtırken, 3 Temmuz 1917’de ayaklanma patlıyor….Bolşevikler yenilip, Lenin kılık değiştirip kaçarken, ‘ağır Rus aptallığının simgesi, yüz kızartıcı bir dram’ diye niteliyorsunuz, başarısız devrimi…
Gözleri mahsun bakan, iri yarı, pos bıyıklı, gönlü çocuk, tuhaf adam…
Nikahlı eşinizden olan iki evlad yanında bir de manevi oğlunuz var, Zinovi…
Sonradan bir kolunu kaybettiğinde soğuk durduğunuz…Devrim uğruna bütün sevgi, şefkat duygunuzu askıya aldığınızı söylüyor etrafınızdakiler. Lenin Ekim devrimi emrini veriyor, imparatorluğun simgeleri yakılıp yıkılıyor, tam bir iki başlı kartal katliamı başlıyor. Marx’a ‘Karluşka, ‘ Lenin’e ‘beyzade’ dediğiniz zamanlar…
Galiplerin politik yöneliminden kaygılısınız, bunu söylemeden edemiyorsunuz, sapına kadar sosyalist olduğunuzu belirtseniz de…’İktidarın yapışkan zehriyle daha şimdiden zehirlendiğini, Lenin’in, Troçki’nin ve yol arkadaşlarının, yazıyorsunuz.’İşçi sınıfı Lenin’in kendilerinin et ve kanıyla bir deney yaptığını, sonucunu görmek için devrimci öfkeyi en son kertesine yükseltmeye çalıştığını anlamıyor olamaz.’ Diyorsunuz. Lenin herşeye kaadir büyücü değil, size göre, proletaryanın ne onuru ne de canını gözeten, soğukkanlı bir hokkabaz…Lenin iktidarı tıpkı Romanov’ların iktidarı, fikirlerini paylaşmayan herkesi hapse atıyor. Lenin hem bir şef, hem Rus beyzadesi. Rus halkıyla zalim ve başarısızlığa mahkum deney yapmaya kendini yetkili sanıyor.Bedelini binlerce insan canıyla ödüyor.’ Demekten usanmıyorsunuz.
Maria Andreyeva ile ayrılıp, ikinci Maria’ya, M. Budberg adlı dul baronesle yaşamaya başlıyorsunuz, Katerina’ya, yani eşinize mektuplar yazıyorsunuz, küçük kızınız veremden ölüyor. Acı, öyle mi, alın size acı, zehir zemberek acı, ömrünüz…
‘Lenin için işçi sınıfı, metalürji işçisi için maden cevheri neyse, o…Rus işçi sınıfı emekçilerin en iyi güçlerini yokedecek, devrimin normal gelişimini uzun süreliğine durduracak acımasız bir deney yürütüldüğünü anlamak zorunda…’
Siz bunları yazarken dünyaca ünlü olanların da arasında olduğu yüz bilim insanı mahrumiyetten ölüyor, başkaları burjuva düşünceleri yüzünden ortadan kaldırılıyor, Halk eğitim komiseri Lunaçarski, ‘Bolşevik iktidara karşı çıkan bilim insanları eserleri ne olursa olsun, masum sayılmazlar’ diyor, devrimin ilk yıllarında Çeka tarafından kurşuna dizilen bir milyon yedi yüz bir kişinin üç yüz elli bini aydın ve siz bu sistemli imha karşısında ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, kahrolmaktan başka.
Kabul edilip, bağra basılma hemen ardından ötelenip, reddedilme kaderiniz olmuş, aşkta da…
‘Gülmek birazcık ihanet saklar içinde, gözyaşı öyle mi ya?Gerçektir, içtendir, yalan dolansız…’
‘Bilim, aklın şiiri, şiirse kalbin bilimi…’
İnsanların acıya katlanma gücünü nereden aldığını merak etmişsiniz hep, siz de böyle diyorsanız…Adınızı bile ‘Acı’ olarak seçmiş ve nice acının üstesinden gelmişken…
Henüz 68 yaşındaydınız, öldürüldüğünüzde, pekçok hastalığın ve aşkın üstesinden gelmiş, nice kitap yazmış, çok çekiş etmiştiniz.
O ara tek tasanız ‘Klim Samgin’in Hayatı’ nı bitirmekken, hem öldürdüler sizi 18 Haziran 1936’da bilincinizi yitirmek üzereyken ‘Savaşlar olacak! Buna hazırlanmak gerek…Dünya ateşler içinde kalacak’ diye sayıklayarak öldünüz, onlar yüzünüzün maskını aldılar, sonra sizi yaktılar…R.Rolland haklıydı, hiç yalnız görülmeyen bir çok yalnızdınız, siz…İkiniz yalnız kalabileydiniz, ona sarılıp hıçkırarak ağlayaca k gibiydiniz…Bir ideolojiye kayıtsız şartsız itaatle aciz durumda, ulusal kahraman denilse de bir tutsaktınız, Rolland’a göre…
Stalin, Kruşçev falan nöbetinizi tuttu, 20 Haziran günü Kızıl Meydan’da görkemli veda’ınız yapıldı.Cenaze alayı başında kolu siyah bantlı celladınız, vardı.Toplar gürlerken orkestra Enternasyonal’i çalıyordu, kül vazosu Lenin mozolesi arkasında, Kremlin duvarındaki niş’e koyuldu. Aleksey N.Tolstoy “ büyük kişiliklerin tarihi resmigeçidi iki tarihle değil, yalnızca doğum tarihiyledir”, dedi, konuşmasında.Gide de, ‘sesinizi henüz sesini duyurmamışlara ödünç verdiğinizi ve en büyükler arasında yerinizi aldığınızı…
’
Stalin ne düşündü acaba? Ben öldürtmüş olsam , kederlenmek zorundayım, mı dedi? Siz şimdi bu öldürüldüğünüz faslına inanmıyorsunuz, biliyorum, ama, bütün mağrur ve mağdurların olduğu âlemdesiniz, kendisine sorun…
Sizin için Lenin yeni bir toplumun yaratıcısıydı Stalin’se sert bir yönetici…
Ne vakit Stalin kitaplarınızdan sözeder, o vakit ona yaşasın dermişsiniz, ‘ yaşasın o akıl ve gönül adamı’, 1935’de…Hey Yarappim…Akıl ve gönülle ne ilgisi olmuş ise?
Belki salt kitabınıza övgüsünden değildir, ateşiniz yükseldiği içindir…
Sizden sonra ülkenizin halleri zaten malûmunuzdur…
Devrim dönemi edebiyatınızın halleri de bize, sonra, çok sonra malum oldu, sürgün gittikleri yerde çevrildikten çok sonra…Kaygılarınızda nece haklı olduğunuzu daha iyi anladık…
Öldüğünüzün 82.yılının aynı ayındayız…Toprağınız da yok ki, bol olsun diyelim…Lenin’in arkasındaki niş’te bir vazo içindesiniz…İyi ki dünyamızı onurlandırdınız, iyi ki acıya garkoldunuz ve yazdınız, sevgili Gorki…