Yeryüzünün ilk anası.
Yaradılan ilk peygamber, ilk babamız Hazreti Âdem’in karısı.
Size niyçün yazdığımı arzedeyim, dünyamızın milyon, insanlığın yüzlerce bin yaşında, bu Pazar anneler günü, hazreti anacığım, ondan.
Ne siz bildiniz ne sizden sonraki kızlarınız, anneler gününü, tıpkı sevgililer günü, kadınlar günü gibi ‘falan günler’i de bilmediniz. Bilseniz belki ‘işiniz yok, eftik ediyorsunuz’ derdiniz…
Kimimizin hiç işi yok, büyük çoğunluğun işi boydan aşıyor, gene çalışarak dinleniyor o büyük çoğunluk ve eli hamur, karnı aç, tamama yakınının…
Gönülleri hiç sormayın, orası fin fin, olan da şiddet yoluna taş döşüyor.
Var bir terslik ya, bilemedik, dayı tarafımızın sakaleti mi, hala tarafının dandikliği mi, ki insanlık ailesinin ilk iki üyesi siz ve ilk babamızdan hala yahut dayı, emmi yahut teyze diyebileceğimiz hısım yok ki, nasıl olsun?…Büyükanne büyükbaba da yok, bir yüce Yaradan, bir melaike ordusu, cennet, cennetteki elma ağacı, iblis, olancası bu…
Ülkemizin ve dünyanın içine düşürüldüğü hallerden, insanlığa reva görülen zulümden, savaşlar, kıyımlar, açlık, tutsaklık, çaresizlik, kitapsızlıktan,emperyalist açgözlü devletlerin hırsından, ‘dünya mı, hepsi benim, insanlık mı, hepsi kulum’ diye saçmalayıp durmasından, sanırım bu haydut devletin başındaki evladınız emmisi tarafına çekmiş, yanlış oldu, ortada emmi yoktu, iblise bakmış olabilirsiniz, o haydudun ilk üyesine gebeyken…
Başlangıç hayli karışık, mâlûmunuz…Diyesi ki kutsal kitaplar, siz erkeğin eğri kaburgasından, onun gönül hoşluğu için yaradılmışsınız, eğri olduğuna vehmettiklerihuyunuz bundan. Lilith’i zaten biliyorsunuz, babamızın ilk karısı. Yaratılmaları denk diye eşitlik derdindeymiş Lilith, hatta üstünlük, çünkü o nurdan yaradılmışmış ve erkekten üstünmüş.Aile içi kavga kıyamet, bunlar sizden önce, biliyorsunuz.
Melekler bile arabuluculuk etti de, Yaradanın yüzüncü adını söyleyip cennet kapısın açıp kaçan Lilith Nuh dedi peygamber demedi.Dönmedi. Ondan sonra adını bilmediğimiz ikinci bir kadın daha yarattı Tanrı, Adem için, babamız da bu yaradılışı seyredince, bu eşi istemeyiverdi.Üçüncü denemede onu uyutarak yaratmışlar sizi. Elma olayından sonra kovuldunuz ya, cennetten, eşinize uyarı cezası kesildi, size tard, o da sizin nârınıza yandı bi bakıma, dünyaya sürgün edildiniz.
Kadınlık tarihi bütün okullarda hakkıyla okutulsaymış keşke, geçer not almak da zor olsaymış…Kızlarınız eski kabına sığamayan kadınlar, mayası taşan , nerde bunu anlayan?
İçi selli yağmur da olsa, yüzü güler, kalbindeki fırtınaları öteler, kül rengi gökte gökkuşağını açtırır. Zemheri ayında, gül de bitirir…
Er’im er olsun da varsın mekânım çalı dibi olsun, diyen de kadın, sanırım bu avunmak sizden miras…Bilmiyor ki kızlarınız, çalı dibi mekâna âmennâ diyenin hakkından gelir, erkek.Bilmez olur mu, bilir de bilmezden gelir, bu da teyze tarafı saflığımız…
Cefalı, tasalı, yükü ağır, yaslanacağı duvar ya yok, ya çürük, gene de safalıyı oynar, sizin oyunbaz kızlar. Oğlanları bir kalem geçiyoruz, anacığım, onların tümü emmisi tarafa çekmiş, çürük…Gene de karşı konulmaz çekicilikte…Bir sarıp iki vurmalı, iki tabağı varsa birini kırmalı, bir öpüp bir sumsuklamalı…Bizimki dilde, dilimizde var, elimizde yok, bu söylediklerimi onlar ediyor, ayazda kalan biz oluyoruz, ağrımızla (böyle yazmak zorundayım, J)siz eğriyi doğru okuyun e mi), damımızla araya gidiyoruz…
Belki soyunuzdaki erkeklerin halinden …Savaşları çıkartan, aşkları bozguna uğratan, çocukların kıymetini bilmeyen, kadının, hayatın, umudun kıymetini bilmeyen ve evrimden nasibini yalnız kaportasıyla alan, ruhu hamhalat ‘ların hali, had’sizliği ve halsizliğinden belki.
Ey ilk anamız, kızlarınız oğullarınızın çoğunluğundan yaka silkiyor , olan esaslı oğullarınız da aradan dereye gidiyor, dengine düşmüyor anlayacağınız. Sanki koca bir uçaksavar roketi kurmuş, namlusunu insanlığa çevirmiş, bu iyi saatte olamayasacılar, dünyamızı tarıyor, insanları, çocuklarınızı …Onlar da sizin soydan , hoş Habil ile Kabil de sizdendi, Hitler de…Zaten başkasından olabilmeleri sözkonusu değil.
Dünyamıza indirildiğiniz galaksi yahut cennet makamından sonra buraların, orası kadar muhteşem olmasa da, idare eder halinin gün gelip büyük savaşlar, kıyımlar, soykırımlar ve para ve güçten başka Tanrı tanımayanlar eliyle cehenneme döndürüldüğünü size söyleyen ben olayım istemezdim, hoş, olan biten zaten size malumdur…
Şu, benzeri yok sandığımız dünyamızda ömür dediğin kimine ebedi cennet, kimine sürgün, zulüm , ölüm. Bize çocukluğumuz en uzak cennet, şimdinin çocuklarını örten yorgan ya ölüm, ya mültecilik kaderinde döküldükleri deniz…
Sizden bu yana kaç yüz bin yıl geçti, bilemeyiz, ama, günümüzde yani bu alafucuruk bozduman zamanlarda bunun çevirisini ‘sen buna değersin’ olarak yaptılar. Dizelerin yüce/hoş anlamı nerde, nerde bu ‘canım kendim, varsa yoksa ben’ ?
Ben buna ve dünyalara değerim, benim dışımdakilerin canı cehenneme, diye yorumlanıyor.
Dünyamızda artık umutvar olmak, bağımsızlıktan yana olmak, latife etmek, ötekini fark edip, acımak , elde olanı paylaşmak yasak…Kötülük serbest…Umut tutsak.
Benden duymuş olmayın, ama, hz.Adem aleyhisselam’ın yaradılmış ilk kadın Lilith’e ülfeti epeyce imiş, ancak anamız o olamamış, çünkü maraza çıkmış. Kendisinin nurdan ve kanatlı yaradılış melek olduğunda , Adem’i çamurdan yaratmış Tanrı, ilk kadın ona birkaç dirhem ağır bastığına inadedince, olanlar olmuş…
Bilemeyiz kaç milyar ışık yılı ötelerden, hangi uzay gemisiyle, hangi dondurulmuş embriyo halinde asırlar boyu süren yolculuktan sonra Samanyolu galaksimizdeki dünya nam bir mavi noktacığa nasıl indirildiğinizi, halden hale geçirilip, durumlardan durum beğenip, insan kılındığınızı…Bizimkisi cahil cesareti, herkesin düşünüp şaştığını, fazlası olmadan, hatta daha bile az makamdan merak edip, kıt aklımızca hikaye-i halinizi rivayet etmek…
Bizim kutsal kitabımız sizin yaratılışınızı şöyle anlatır:’İnsanı kumla toprak ve pis kokan çamurdan yarattık.’ Buraya kadar anlıyoruz da, o pis kokan çamur neyin nesi, hangi kimyasal tepkime, onu anlamıyoruz.
İslam inancında yaradılışınız şöyle bilinir: ‘Allah, Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil adlı meleklerine bir bir, yedi kat yerden yedi avuç toprak getirmelerini emretti. Fakat yeryuvarlağı bu toprağı vermeğe razı olmadı. Azrail toprağı zorla aldı, Allah bu toprak üzerine günlerce yağmur yağdırdı, onu yumuşattı. Melekler yoğurdu ve Allah şekillendirdi. Adem seksen yıl şekilsiz, toprak olarak beklemişti, yüz yirmi yıl da ruhsuz durdu. Şekil ve ruh kazanıktan sonra meleklere, Adem’e secde etmeleri emredildi. Hepsinin kabul ettiği bu emri, yalnız İblis dinlemedi. Bu itaatsizlik yüzünden Cennet’ten kovuldu. Ama hadise, aynı zamanda Adem’in kaderine de tesir etti. Cennet’teki ağaçlardan birinin meyvesini yemek, onlara men edilmişti. Bu iyiyi kötüden ayırmada ölçü olan ağaçlardan, elma ağacıydı. Cennetten kovulan ve ilk kadın olduğu vehmedilen Lilith , Âdem için ileri geri konuşup, ilk gıybeti etmiş, Tanrı’ya Lilith’ten için vermiş veriştirmiş, yok bahçeye (cennete) bakmıyormuş, yok iş tutmakta gözü yokmuş, ver yiyeyim, ört uyuyayım’cıymış. Biraz ağır
kanlı bulmuş onu, kendinin tabii kanatları var, melaike, hız mız sözkonusu değil, kızıl uzun saçlı uzun boylu, beyaz yüzlü, kanatlı , güzel ve korkusuz, dil de pabuç kadar…Başına buyruk, onun gönül katında kabul görmesi için farklı hasletler gerek. Ancak ikisinin de başka seçeneği yok…Evet, ilk kadının kaynana, görümce kahrı da yok, her yokluğun bir safası var kuralınca bu fena sayılmayacak bir yokluk.Ama, ne Adem için ikinci kadın seçeneği var, ne Lilith için ikinci erkek…Araya melaikeler koydurmuş, eşiniz, arabuluculuk etsinler diye, Tanrı da kabul etmiş, ama, olmayınca olmuyor işte, olamamış… Lilith Yaradanın yüzüncü adını söyleyince, Cennet kapıları ardına kadar açılmış, kaçıp gitmiş ilk kadın…Kalmış babamız eli böğründe. Kal, sözüm ona Lilith gitmiş İblis’e varmış, ondan yüzlerce çocuk doğurmuş, ama Âdem mermere saplanmış, onun aşk ateşiyle yanıp tütmüş…
Sonra ikincisi, onu içi almayınca, kendi uyurken üçüncü kadın yaradılmış, buna gene Lilith’in koğu yetişiyor, ‘beni unutamadı, tıpkımı yarattı Tanrı ve koydu Adem’in döşeğine, o da o kopyamı ben sandı…’
Neyse efendime söyliym, yeryüzüne Serendip adasına indirilmişsiniz.Yaptığınıza da elmayı yediğinize de bin pişmansınız, yalvarıp yakarmanıza dayanamayan Yaradan Cebrail aracılığıyla sizi bağışladığını bildirmiş. Adem’i Mekke yakınında Arafat’a götürmüş, melek, orada sizle buluşturmuş. Yeryüzünün ilk iki kişisi olarak ebedilik vasfınızı yitirdiniz artık. Burada yerleşip, toprağı işleyip, doğurup dokumuş, insan soyunu buradan türetmişsiniz…İnsanlık şimdi oraların ve Mezopotamya’nın bombalanmasına tanıklık ediyor. Dünyayı bir pula satacak ecinniler insanlığı yok edecek gözünü kan bürümüşlük ve zulümkârlıkta. Bilimde, teknikte, sanatın bütün dallarında gelinen ve gerilenen yeri anlatmak da söze sığmaz, insanlığa ve dünya denen büyülü, tılsımlı , doyulmaz yere ve insanlığa nasıl böyle kinle kastettiklerini anlamak da öyle…
Bugünü analar gününe saymışlar.Analara tek taş felan, pahalı armağan almaya saymışlar…Kadın erkeğin dokanak taşı olmasın, ötesi şöyle dursun.Kadının yaslanacağı bir dağ olsun, daş olsun, evladlarına ve umuduna kıyılmasın, yanındaki muhabbetli ve incelikli sevdiği olsun.
Ah, ilk anamız Havva, Eva size derdimizi dökmeye ne gerek, siz zaten asıl âlemdesiniz, olandan bitenden haberdarsınız…Şu erkek ve siyasi türüne insanların, fazladan merhamet ve akıl geni koyulsa, bunun için makama ricacı olsanız?
Gerisi kolay, biz nasılsa taşta gül bitiririz… Tek, gayrısı bizim ömrümüzü bitirmesin, gün de şöyle dursun, gül de…