Ömürlerimize ve müziğe vurulan ah…
Elbet bir ah’tan çok fazlası, bu toplumun gönül mührü, şakıyan bülbülü… Hiçbir bülbül kekeme makamından şakımaz, siz onu başaran, şarkı söyleyerek bu hali altedensiniz…
Cumhuriyeti kuranlar, siyasetçiler, devirler, yasa yapıcılar, beste yapanlar, ihtilal yapanlar, baht yapan, taht kuran, bahtı bozanlar, asılanlar, vurulanlar, darbeler arasında, aslı gibidir mührü olarak hem ışıldadınız, hem şakıdınız, kuşaklar boyu…
Bu mektubu sizi dinlerken yazıyorum.
Niye bilmem, memleketin kalkıp oynadığı her dönemeçte, ama, dönemeç alınıp, yangın küllendikten sonra, hep sizi dinledim, dinledik… İmparatorlukta doğup,kurtuluşla serpildiniz, genç cumhuriyet kurulurken siz sözcükleri de nağmeleri de içinizde zor zaptediyor, susuyordunuz.
Cumhuriyet kuruluşu sonrası , o elbirliğiyle yoğurulan bereketlil hamura maya diye katılan kanın, akan gözyaşının , o dönemin fedakar insanlarının simgesi ve sesiydiniz .
Ondan olmalı, Hakkı Yalçın’ın sizi şiirle söylerken, ‘patiskaya gül işleyen kadınların mevsimindeydi/ Keklik ötüşlerini bilir de, ağlardı/Kısık lambalı mahur akşamlarda’ diye başladığı şiiri, ‘Adı Müzeyyen Senar!/ Adresi; sesi!’ diye bitirdiği…
(Kaynak: Radi Dikici, Remzi kitabevi: Müzeyyen Senar Efsanesi/O Bir Devdi, Bir Devirdi/2017)
Böceklikte doğurmuş Zehranım sizi, Bursa’da 1918 yılında.Hikmet olan adınızı süslü manasına Müzeyyen olarak kayda geçirtmiş, enişteniz.Haziran yerine de Temmuz olmuş, olsun, harman zamanı, güller açtığında değil a, bir ay sonrasına.
Böcekçilik de yapar, Zehranım, mevlüde, okumaya da gider, sesi güzeldir…
Kekemelik, yanan saçlarınız, ana baba ayrılığı…Siz babada kalsanız da kardeşi yanına giden annenize kaçarsınız.Üsküdar’da onların köşküne sığınırsınız. Müzikli gecelerinden birinde o konağın, gizlice dinlediğiniz şarkının meyan faslında büyükler gibi sesinizi sakınmadan girince, dikkat çekseniz de, çocuksunuzdur…
Gene de bu yol Üsküdar Musiki Cemiyetine götürür sizi. 19.Mekteb-i Fakir’de okurken…
Küçücük kız çocuğu, ‘Gönlümü düçar eden bu hale hep/Kare gözlüm, kare bahtımdır sebeb’i okur ve orada büyür…
Kekemelik takılmalarından kurtulmak zaman alsa da, o billur ses ve okuyuştaki kıvraklık, durumu kurtarır. Lem’i Atlı’nın Sorulmasın bana ye’sim garik-i hicranım şarkısının dördüncü mısraında ‘o hüsnü gördüğüm andan beri’ den sonra bir ah olmasa da, ah edip, ‘perişanım’ı sonra söylemeniz zaten gösteriyor, kendinizle mayaladığınızı her besteyi, M mührü vurduğunuzu…O ah, ömür şarkınızda da es verircesine sıklıkla size de vuruyor mührünü…
1933’de Belvü’de sahneye çıktığınızda asıl yaşınız 15’tir, büyütürler, 18 oluverirsiniz.
İlk turnede karşınıza çıkar, ilk aşk…On yedisinde evlenirsiniz, yıl otuzların başıdır, başınızda bir erkek olması iyidir.Kayınvalide güzel bir Osmanlı ham’fendisidir ancak gelin hanım Osmanlı gelini olmayıp, bi de hanendedir. Koca adamlarla şarkı geçmektedir, facia…İlk oğul doğar, ama, evlilik yürümez.Siz o sıra Ankara radyosunda çalışmaktasınız,kırklı yılların başı, işe, radyoevine bisikletle gidip gelme ktesiniz. Eşiniz çocuğunuzu bir yıl kayınvalideniz yanında tutsa da, kıyamaz, sonunda getirip, anneniz Zehranım’a emanet eder. Ne güzel çekip çevirmiş sizi, anacığınız…Böcek yetiştirmek, mevlide gitmek yerine o güzel sesiyle, anneniz keşke …Nasıl olaydı sahnelerde, o yıllar sizin olmanız bile mucize…
Cumhuriyetle birlikte büyümüşsünüz, ikiniz de kıtlıkla, güçlükle, ama, sevinçle.Üç eş, üç evlad, üç evlilikte de gelinlik giymediniz…Son eş Suudi elçisi Hamza bey. Evlilik teklifini, ‘anasını satayım , hayat mucizelerle dolu’ diyerek kabul ediyorsunuz. Hamza beyin eşiyken sefiresiniz. Bu aşk sürerken ayrılmak zorundasınız…
Gazi’yle tanışıp, huzurunda söylemeniz hikayesi niyeyse içimi sızlatır.1936 yılı siz loğusasınız, araba yollatıp sizi Dolmabahçe sarayına çağırır. Uzun saçlarınızı topuz yapıp, siyah bir elbise giyinir, eşinizle birlikte gidersiniz. Yanına oturmanızı söyler. Saz arkadaşlarınız da oradadır, eşiniz ayakta kalmıştır. Neyse ki fazla oturmadan, yaver eşinizle birlikte kendisini izlemenizi söyler.’ Paşam bazı şeyler buyurdu,’ der, ‘ben bunları berbere söyledim.’Topuzu açan berber, saçınızı kesmeye koyulur. Makyaj da yaparlar size. Eşinize ilkin sakal traşı yapılır, ‘yapmayın, lütfen yapmayın’ demektedir, çok sevdiği bıyıkları kesilmiştir. Konsere o alınmaz ama…’İşte şimdi mükemmel oldu’ der, gazi, yeni halinize.Elbet o gecenin sonu kötü, öfkesine dizginleyemeyen eşinizle…
Ama, kayınvalideniz saray konserinden sonra, ilk bir araya gelişinizde size ‘yavrum’ diyor, hem de birkaç kere…
Kaynanalar tarihi üstünden memleket tarihi yazılsa, ne güzel olur…
Kadınlar tarihi üstünden yazılması daha da güzel, hem kaynanayı da içinde barındırır…
Ne istemiştim, sizi görüp de, gazi paşalı bir saç hikayesi de ben anlatayım size …Uzun yaşadınız, gelmenin yolunu bulabilirdim belki, ama, siz uzun yaşamış olsanız da, biz kısa düşündük düşünemedik.
Cumhuriyetin ilk kadın hekimlerinden Dr.Saada Kaaatçılar, bizim aileden, büyük hala. Aile kadınlarının çoğu gibi saçları muhteşem. Ense topuzu yaparak topluyor saçlarını, hiç kesmiyor, İzmir’de hekim, Kızılay’ın bölge kurucusu , Manisa milletvekili. Gazi paşa ile bir dost meclisinde, Paşa, saçlarına haksızlık etmemek için başındaki şapkayı çıkartmasını buyurunca , bizim dik başlı büyük hala, karşı çıkıyor…’Saç emirle açılmaz, paşam,’ deyip ekliyor, ‘sanırım rica edecektiniz, ağzınızdan bu çıktı…’ Hafiften mahçubolan paşa ‘evet hanımefendi, öyle’ diyor, ‘buyurduğunuz gibi.’ Öylelikle şapkasını çıkartıp, oturuyor, masadakilerle muhabbet sürüyor… Belki İzmir’in damadı diye, belki Saadanımcım Latife hanımla aynı ailenin farklı dalından diye. Ama başındaki Evropa işi şapkasını çıkarıp, topuzuyla oturduğunu biliyoruz .Yaaa…Yaaa…Bunu karşılıklı konuşabilsek ne hoş olurdu, değil mi? Şimdi kimileri yalanlamaya kalkışmasın e mi, herne kadar bende’niz tanığı olamamış isem de, birinci elden tanık, kız kardeşi, sonradan eşi DP dönem vekillerinden olacak Gülfem İren Kaatçılar, ikinci ve sonuncu büyük halamız anlattı …Tarihe not düşmek için bugünece hiç anlatmadığım/yazmadığım bu hikayeyi aziz ruhunuza armağan ediyorum…
2004’de Harbiye açıkhava konseriyle 72.sanat yılınızı kutluyorsunuz.
2006’da program ve konserlere son verdiğinizi, 88 yaşında olduğunuzu, kimsenin bu kadar uzun süre şarkı söylemediğini vurguluyorsunuz.
Derken inme iniyor…Yürüyemeyeceğinizi söylüyorlar, ama, artık şarkı söyleyemeyeceğinizi söylemeye dilleri varmıyor…Haydar bile öksüz kalıyor, siz susunca, ‘Haydar Haydar’ı sizin gibi kim söyleyebilir?
8 Şubat 2015 günü, 97 yaşınızda İzmir’de göç topluyorsunuz, istikamet sonsuzluk… Sesiniz gidince, durmak olmazdı, sesinizin peşisıra siz de gittiniz. Düşünüyorum , gariban düğününü davetsiz ve teklifsizce şenlendirip, sahneye çıkıp, vasat sazendelerle de olsa, söyleyip, insanları mutlu ettiğinizi…Yurt dışında Ermeni vatandaşlarımızla kucaklaşmanızı, bütün garibanlarla yakınlığınızı, siz sefireyken size madame diye seslenip hafiften kıskanan dışişleri bakanı eşi ölünce, camiiye onu uğurlamaya gitme yüce gönüllülüğünüzü… İyi ki bir kıymet bilir çalışkan, vefalı dostunuz çıkıp, kitaplaştırmış sizi, Radi Dikici, (Remzi yayınevinden çıkan, sizi anlatan kitapları için ) elleri dert görmesin.Sizin de ruhunuz derd görmesin, çektiğiniz çileler, dem çekmeniz, bülbül misali, çekilen gazelleriniz, makamlardaki ustalığınız, cumhuriyet kadını olarak hükümet gibi kadın olduğunuz için…Üç evladı turne arası, sahne sonrası, şarkı geçerken vehep birbirinize hasret kalarak, güzel yetiştirdiğiniz için. Onlara da helal olsun elbet, sanatçı ve herkesle paylaştıkları bir anaya yaraşır çocuklar, eşleriniz de sizin gibi üstün bir kadını sevip baş tacı eden erkekler olduğu için…
Taganniye başladığınızdan, sustuğunuz ana kadar:
‘Anasını satayım, hayat mucizelerle dolu’ deyip kader yoluna ağdığınız, kendiniz bir mucize olduğunuz için…