Siz, dünyamızda ve kısacık ömürlerinizde çocuk olma keyfini süremeden, haklarından yararlanmadan dünyadan ayrıldınız. Borcluyuz, suçluyuz…
Geleceğe tohumdunuz, hangi ülkede kimin karnına düştüğünüze göre şekillendi, kaderiniz…
An geldi, Hiroşima/ Nagazaki’de atom bombasıyla yandınız, ölenler şanslı sayıldı, kalanlar nükleer yanıklarla yaşadı, ki bu ölümden beterdi.
Bütün savaşlarda ön saftaydınız, erkekler vuruldukça siz de vuruldunuz, kadınlar sürüldükçe siz de…Kimileriniz tecavüzcü babadandı, Bosna savaşında genç kadınlar, düşman tohumu çocuklarını doğurmadan, içlerinde boğdular, doğanı ya öldürdüler ya vazgeçtiler, sizin bunda suçunuz neydi?Keşke hiç olmaya, doğmayaydınız…
Dünya suçlandı, suçlanacak elbet, ülkeler bir araya gelip, 20 Kasım 1989’da Çocuk Hakları Sözleşmesini imzaladı, ertesi yıl Eylül başında bu sözleşme yürürlüğe girdi.(Girdiği böyle, ya girmese n’olacakmış?)
İmzayı basan, onaylayan her devletin bu sözleşmeye uyması gereken bu uluslar arası anlaşma, insan haklarının ilk bağlayıcı ve uluslar arası yasal belgesi.Bizim de içinde olduğumuz, 197 ülkenin taraf olduğu bu sözleşme, insan hakları konusunda en çok ülkenin onay verdiği belge.ABD dışında bütün Birleşmiş Milletler üyeleriyle Vatikan, Filistin, Nieu ve Cook Adaları sözleşmeden yana.Biz 14 Ekim 1990’da imzaladık, 27 Ocak 1995’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.Çocuk haklarını korumayı amaçladık, bundan yana olan öbür devletlerle birlikte, bu hakların hayata geçmesi için yükümlülüklere uyma sözü verdik.
* Ayrım gözetmeme (Madde 2)
* Çocuğun yüksek yararı (Madde 3)
* Yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6)
* Katılım hakkı (Madde 12) dört ana madde yükümlülüklerini izleme komitesi kuruldu, ÇHK. Buna taraf olduktan iki yıl sonra başlangıç raporu, bundan sonra da beş yıldan beş yıla raporumuzu ÇHK.na sunma yükümlülüğünü sırtladık.
Bir sizi sırtlayamadık çocuklar.
Bombalarla uçtunuz, kuş olup toprağa kondunuz, yetişkin kavgalarında arada kaldınız, ana babanız cinnet getirdi, kurşunlanan siz oldunuz, kaçırıldınız, zincire vuruldunuz, töre arasında , araba altında siz kaldınız. Hele ömür boyu hasta ve beden/akıl engeliyle çıkageldiyseniz, ailenizle birlikte heder oldunuz, en çok da analarınız, kardeşleriniz…Babanız işsiz kalınca bir ziyan oldunuz, aile içinde, kayda geçmeyen, görünüp fark edilmeyen ruhsal eziyetlerde nokta kadar kaldınız…Büyüklerin kavgasında, göçünde, mülteciliğinde, dilenmesinde, organ hırsızlığında, çocuk satışında, töre cinayeti yahut batası feodal kültür gereği evlilik/Berdel, alma vermesinde esas kız, kan davalarının esas oğlanı hep sizdiniz.
Aslında, Çocuk Hakları Sözleşmesine imza koyan koymayan, bütün ülkeler ve tüm insanlığın çocukların haline bakıp, utanması, tek söz edememesi gerek.
Şimdi biz küçüklerin cinsel istismarı konulu geriye dönük ve bir kereye özgü hükmü olacak yasanın kavgasındayız.
Bu yasayı tecavüzü özendiren, çocuk yaştaki evliliğe kapı aralayan, saldırganı aklayan anlamında algılamak isteyen çok.
Herkes akıldane, herkesin iliştirme ünvanı var, bu konuda kılıç sallamaya teşne, herkes.
Yalnız sahada bu vak’alarla boğuşanlar, meslek elemanları ve olayın mağdurları/onların kurup dertlerine çare aradığı derneğin üyeleri suskun.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı keşke, yasanın Mecliste görüşülmesi öncesi, açıklayıcı bir rapor sunaydı, kamuoyuna.
Yetkililer konuştu, ama, anlamak istemeyen anlamayacak elbet.İlgili bakanın sözlü, yazılı bilgilendirmesinde yarar vardı.Bakan hangi derdi ve çözümünü dile getirsin, haklısınız, ancak böyle netameli konularda ilk elden bilgi önemli.
Millet taş savaşına , kendi gibi düşünmeyene, kendi gibi’ düşünemeyene’ küfretmeye teşne…
Bu konuda kamuoyunu ve çocukları aydınlatıcı yayınlar, sürekli sözlü yazılı eğitim, vak’a hikayeleri ve ailelerin anlatacakları bilim kurulu önderliğinde anlatılsa, hatta ilgili bakanlık bunu kitaplaştırsa ne iyi olur…
CHP Afyon vekili Burcu Köksal’ın, 9 ay önce Meclisin ilgili komisyonunda bir mağdur başvurusu sonrası , yasa benzeri bir düzenleme yapılması gereğini savunduğu söyleniyor, tutanaklara da geçmiş:
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar-CHP) – ‘Aslında bence önemli olan yasa uygulayıcıların tavrı bu tip davalarda çünkü biraz önce özellikle sordum, ruh ve beden sağlığı bozulmuş mu, bu şekilde bir rapor aldırıldı mı, diye. Bir buna bakılmalı. İkincisi, eğer bir evlilik varsa ve eşin herhangi bir Şikâyeti yoksa yani baskı altında, tehdit altında değilse, herhangi bir Şiddet görmüyorsa burada verilecek cezanın –yine ceza verilebilir ama- hakkaniyet sınırları içerisinde yani eşi ve hele ki çocuklar varsa onları mağdur etmeyecek Şekilde bir ceza verilebilir belki ama diğer tarafta da gerçekten küçük yaşta evlenip de çok büyük baskılar gören, Şiddet gören, tehdit edilen kadınlarımız var yani onlarla ilgili hem onları korumamız gerekiyor hem de sizin gibi mağdur kadınlarımızı korumamız gerekiyor. Yani burada aslında bıçak sırtı bir denge. Yasa uygulayıcıya bıraktığımızda yasa uygulayıcının inisiyatifi de yani biraz değişik olabiliyor dosyalarda. Onun için burada bana göre bir düzenleme yapılacaksa kadının durumdan Şikâyetçi olup olmaması yani eşin ona karşı davranışları, Şiddet uygulayıp uygulamaması, baskı altına alıp almaması, evliliğin iyi gidip gitmemesi –ki özellikle erkek tarafından kusurla kötü giden bir evlilik olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılıp kadının da ruh ve beden sağlığı bozulmamışsa ona göre hakkaniyetli bir ceza verilebilir. Sekiz yıl gerçekten çok ağır.
Ve iki küçük çocuk var, eş üçüncü çocuğa hamile. Gerçekten çok büyük bir mağduriyet var. Yani bir taraftan mağdur olan kadınları korumak durumundayız yani onların da hakkını savunmak durumundayız, bir tarafta da sizin gibi mağduriyet oluşanlara da hakkaniyetli davranılmak zorunda. Bunların mutlaka hani somut olayın özelliklerine göre Şiddet görüp görmediğiniz, evliliğin erkek tarafından kusurlu gidip gitmediği, ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı, o küçük yaştaki evliliğin hangi koşul ve Şartlarda meydana geldiği, bunların iyi değerlendirilmesi ve buna göre hakkaniyetli cezalar verilmesi gerektiğini düşünüyorum. BAŞKAN – Bir mağduriyet varsa tabii, bunun yeri Parlamentoda konuşmaktır, hukuki bir düzenlemeye ihtiyaç varsa burada hukukçu üyelerimiz de var. Bu Komisyon bütün konuları dinlediği gibi bu konuyla da ilgili raporunda bir değerlendirme hazırlayacaktır.
Bir mağduriyet var ve bunu giderecek (geriye dönük ve bir kereye mahsus) yeni düzenleme yapılmış. Bunu tartışacağımıza ‘istemezük!’
,Derdimiz üzüm yemek değil de bağcıyı dövmekse, ne gam? Sorun çözücü hamleler, yasal düzenlemeler kahrolsun!
Yasa ve akıl ne derse desin, ben bildiğimi okurum…Kitap okumam, yasalara göz atmam, çocukarı olması gerektiğince sayıp sevmem, korumam bile aslında, varsa küfür, yoksa yıkım, budayıp indir, kahramansın, bir bilensin, bin bilensin, bilmekten öte bölensin, ah neler de bilirmişsin, steril vicdanını sevdiğim…
Çocuklar, ey çocuklar, çocuk hakları sözleşmesi yapan, imzayı basan, ama dostlar alışverişte görsün makamından giden, ne kendi çocuklarını, ne mülteci çocuk ordusunu ne savaşlara sürülen çocukları koruyan ülkelerin, şu yalan dünyanın dört bir yanındaki korunup esirgenesi güzelim çocukları…
Allah sizi bizden korusun…Savaş çıkartan, çocuklara kasteden, onları mülteciliğe ve ölüme yazanlardan korusun. Çocuk aklına / masumiyetine /sahiciliğine sahip olmayanlardan da korusun.
Bu dediğim buradaki çocuklara, siz ötegeçedekiler büyümeyecek olanlarsınız, şairin dediği gibi, ‘büyümez ölü çocuklar…’