Manisa, Kırkağaç kazası Gelenbe’nin Yayaköyü’nde doğan Eşref. Tevellüt 1846.Elbet ay ve gün yok, ya harman vakti, ya güller açtığında, yahut zeytin çırpıldığında…
‘Edebiyatımızın hem korkunç, hem sevimli simâsı’ der, sizden için Süleyman Nazif, ‘ sizle birlikte sizin için çalışmak kendi gibi ‘âcize hem şereftir, hem vazife,’ de demiş, taa 1909’da. Üstünüzden 172 yıl yel gibi geçti üstâdım. Siyasi taşlamada ve olan biteni anlamada şimdinin şairlerinin daha çok ekmek yemesi gerek, size torun olabilmek için…
Fırtınalı bir ömür ve yergiler yazıp, sürgünlere gönderilip, sonunda gene memle kette, Kırkağaç bahçıvanpınarı’ndaki evinizde 22 Mayıs günü öldünüz, daha 65’inizde. Öldünüz, evet, belki ölüler bilmiyordur öldüğünü diye söylüyorum, bilseniz de öte âlemde hem nalına hem mıhına sövü…şiir söylüyor olmalısınız.
Neden öldüğünüzü ben bilemem, öfkeden mi, şiirden mi, mey’den mi, güzellerden mi? Söylemiş, küfr’ü basmış, rahatlamışsınızdır, şiir öldürmez mâlum, süründürür, öfke eğer öfkelenen akıllıysa, çelik gibi eder insanı, kalıyor geriye son iki ihtimal…
Demiş ki bir ahbabınız, siz ölende, ‘ Baktı dünyayı deniye hicvine lâyık değil/ Âkıbet Eşref dahi attı kapağı cennete!’
Belki ona da birkaç dize savurmuşsunuzdur. Hoş, Cennet-i âlâ’yı dişinize göre bu lmayıp, cehenneme alınmak için dilekçe, sizin dilde istida vermiş olabilirsiniz makama…
Kökten ekâbir, akıllı, hınzırsınız; babanız Gelenbevi soyundan Hâfız ağa denen Hacı Mısta’fendi, anneniz Arife hanım, dedeniz Sünbülzade Vehbi’nin Nuhbe’sini şerh eden Yayaköylü Ahmed efendi.Babanız ille, hazırcevap, nükteli söz söyleyip, şaka ve latife eden, çevresinde pek sevilen bir insan, babanıza çekmişsiniz ‘Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için/Gelmesin reddeylerim bittâh öz kardaşımı/Gözlerim ebna-yı âdemden o rütbe yıldı kim/İstemem ben fatiha tek çalmasınlar taşımı.’ Dediniz, çaldılar…İstasyon yolu kenarındaydı mezarınız, çalındı taşınız…
Manisa Hatuniye medresesinde Arapça, Farsça öğrendiniz.Yirmi yaşınıza kadar zeybek kılığıyla olaşmışsınız.Katip sınıfına girip, mal müdürlüklerinde memurluk yaptınız, 1878’de Kaymakam oldunuz.Devrin ileri gelenleri için yazdığınız şiirler şikayet konusu olup, üstüne bir de ‘fesad komitesi’ kurduğunuz ihbarı, ‘evrak-ı müzirre’yi evinizde bulundurmaktan eviniz arandı, Gördes kaymaka mıyken siz.Yedi ay hapis, sonra gene tutulmuyor o dil, gelsin gurbet, Mısır, Kıbrıs, Avrupa…
1878’den 1900’e kadar Fatsa, Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Garbi Karaağaç, Buldan, Kula, Kırkağaç, Daday kaymakamlıkları, en son da Adana Vali muavinliğinde görevlisiniz.Doğuda çalışırken Ermenice konuşmayı Fransızca okumayı da öğrenmişsiniz.
Oğlunuz Mustafa Şâtım da bir şiir kitabı çıkarmış, adı ‘Eş’ar-ı Perişan’, sakınıp saklarcasına dize düşmeden edememişsiniz, ‘…Sakla Allahım anı her bir günehten bahusus/ Âlem-i meyhaneye ben düştüm, oğlum düşmesin’ diye. Elbet derin hicvederek: ‘Rahm-i maderden nasıl çıktıysa hâlâ öyledir/ Gezmeden seyyah-i âlem, bilmeden allâmedir/Gam mıdır mektebden olmazsa şehâdetnamesi/ Eşrafâ oğlum için nâmım şehâdetnâmedir.’
Buyurduğunuz gibi, hiciv belalı iş, şiire benzemez.Hoş, sizden sonraki şair torunların da başı beladan, ömrü mapustan kurtulmadı…İster siyaset, isterse aşk, şairde kelle hep koltukta.Oğuldan ne istediniz bilmem? ‘Ben ölünce demeli ahbâbım/ Behresi söğmek için eksikti/ Sıçtı şairliğe Eşref, gitti/ Üstüne oğlu gelüp tüy dikti.’
Zulüm, gerilik, istibdad, ahlak yoksunluğu ve düşük zihniyeti kaleminize dolayıp hicvetmek huyunuz, tok sözlü, dürüst, sert bir şairsiniz ve elbet edebiyat dünyasında yeriniz farklı…
Rüyanızda bir gün cennette gezerken bir ayı görmüşsünüz, ‘hani ya buraya hayvanlar girmeyecekti?’ demeden edememişsiniz. Ayı cevaplamış, ‘öyleydi, ama, ben dünya hayatımda bir zaman kadılık yapmıştım da…’ Siz dellenmiş ve cennetten vazgeçmişsiniz, ‘öyleyse bana müsaade birader, sen gibi kadı’nın olduğu cennetten çıkıyorum ben’ diyerek…
Sizden sonra ne kadı’lar gördü bu memleket üstadım, ne şâirler, tarafınızca hicvedilmeyi hakeden, ah…
Memleket artık Cumhuriyetle yönetiliyor, özgür seçimler yapılıyor, gidip oy atıyoruz. Bazan silahların gölgesinde atıldığı oluyor oy’ların, misal sondan bir önceki darbede Anayasa böyle oylanmıştı, ahâli içinden ‘hayır’ derken, dışından ‘evet’ demek zorunda kalmıştı. Geçenlerde son seçimi yaptık, şairin biri buyurdu ki, seçimi kazanan başkan’dan için, ‘bu bir çete reisinin, darbecinin konuşmasıdır, seçimle başa gelmiş devlet adamı konuşması değildir’ dedi, donup kaldık…Hoş, önceden hayran olduğu bir kadın siyasetçiye ettiği perestiş(!)ten belliydi bunları diyebileceği ya…28 Şubat’ı darbeden saymayan elbet bunu da der.’Sahnede pırıl pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor.Samimi, bilgili, açıksözlü, zarif.Slogan atmayan, cesur, esprili…….Solda bir arkadaşınız olarak karşılaşacağınız bütün güçlüklerde yanınızda olmakta tereddüt etmeyeceğim….Saygılarım ve alkışlarımla.’
Ne buyurmuştunuz şair Eşref? ‘Arızû ettiği eşkâle koyup mânayı/ Hokkabazlıkla süreyyayı serâ gösteriyor/ Ne meharet ki, Tanininde Cenab-ı Cahit/ Karayı ak, ak’ı isterse kara gösteriyor.’O da bir hüner belki, böylesi aklının ermediğini alafucuruk bozduman gösteriyor.
Rahle-i tedrisinizden mi geçmeli? Beyhudedir beyhude…Kökten sürmeli…