Ana SayfaYazarlarSevgili Şehidler,

Sevgili Şehidler,

 

Bu vatanı bize tekrar verenler.

Hepimizden diri olanlar.

 

Bugün 15 Temmuz, vatanı, demokrasiyi, hepimizi can bahasına kurtarırken, öldüğünüz gün. Siz hepimizden iyi anladınız, derinden kavradınız, öyle olmasa candan geçilir miydi? Biz, anladığımızı sandık.Anladıkça anlaşılmaz olanmış meğer.

 

Ne büyük dümenmiş, kırk diyarın el verdiği, bütün hainlerin, içerdeki dışardaki hainlerin elbirliğiyle ilmek ilmek dokuduğuymuş.Birkaç kuşak biraradaydınız o meş’um gecede. Ama ülkeyi işgalden kurtardığınız için aydınlık gecede.

 

O birkaç kuşak, ülke işgal edilmek istenirken düşmana ‘dur’ dediğiniz, geride kalan her darbe ve muhtırayı biliyordu. 27 Mayıs’ından 12 Mart’ına, 28 Şubat’ından 12 Eylül’üne, rasmeres gelmez olası 15 Temmuz’una…

 

Bir var ki, büyük çoğunluk darbe görmemişti, gencecik sürgün idi.Taze şıvgınken biçildiler. Kimse yeni bir darbe olasılığına inanmıyordu, 12 Eylül son darbeydi, artık darbe marbe yapılamazdı.

Hepbirlikte gördük, yapılır mıymış, yapılmaz mıymış…

 

Siz de bir büyük, bitimsiz geceyi gördünüz. Bize özgür günler ve bir vatan bağışlarken, geceye yazıldınız, şafağı hiç  sökmeyecek,  gecelerin en aydınlığına…

 

Bazen isyan edesim geliyor.Yuvanız dörme döküm kaldı, evladlarınız sizsiz kaldı, ana babanız evladsız kaldı, büyüdüğünü göremediğiniz çocuklarınız ve kapı eşikleriniz yolunuzu gözledi, biz güzel sözlerle andık sizi, ama, geri getiremedik, boş bıraktığınız yeri şenlendiremedik, orası hep boş, evladlarınız elinizi tutamaz, ana babanızın yüzü hiç gülemez, eşler budanıp indirildi, bu ne büyük, ne ödeşilmez bedel …

 

Utanıyorum sonra, sizin büyük tevekkül ve sarsılmaz kararlılığınızı düşündükçe. Kiminiz haymatlos’tu, uluslararası literatüre bakılırsa, vatansız olarak algılanandı misal Mustafa Cambaz…Vatan bildiği ülkemiz topraklarını savunurken belgesi olmasa da bu ülke sonsuza kadar  vatanı oldu. Kiminin delikanlı evladı, ‘benim yerim senin yanın’ dediği babasıyla birlikte şehadete erdi. Darbeciyi alnın çatından kurşunladı, aldığı emir gereği bir yiğit, komutanı ona ‘öl!’ emri verdiğinde gözünü kırpmadan ‘başüstüne!’ diyerek…Hangi birinizi diyelim, denmesi gereken ne varsa siz dediniz zaten, dediniz, öyle gittiniz…

 

Kimileri nereye saklanacağını şaşırıp, korkudan tirim tirim titrerken…

 

Bu yazıyı yazarken ekrandan gazi yüzleri akıyor, hepsi güleç, temiz yüzlü, zerrece pişmanlık getirmeyen, bedensel hasarları nedeniyle eski işlerini yapamıyor ols alar da, yaptıkları öyle büyük ve esaslı bir iş ki, hem farkındalar, hem farkediler ek, örnek alınmasını bekler gibiler…

 

Her darbe ve muhtıradan herkeste bir fotografi kalmıştır, unutamadığı ve hepsi siyah beyazdır bu fotografilerin. Keşke hepsi üç tümceyi geçmeyecek şekilde biraraya getirilse…Bilmeyenler bilse, gençler öğrenip ibret alsa, unutulmasa…Bütün darbeleri kastediyorum…

 

27 Mayıs’ta çok küçük olsam da, idam haberlerinde annemin ağladığını unutamam, bir de küçük teyzemin de oyuncusu olduğu ‘ Etnan Bey Duymasın!’ oyu nuna gelmesini bekledikleri başbakanın bir başka kötücül oyun  gereği, derdest edildiğini, fısıltı gazetesinin yaymak istediği yalanlarla insanların dalga geçişini…

 

12 Eylül gecesi İzmir-Ankara karayolunda  birliğine gitmeye çalışan subayı alınca, bir darbenin ilk saatlerinin nasıl olduğunu öğrenirken, hiç unutamadığım, unutulması mümkün olmayan Meclisin çift sıra askerle çevrili olduğuydu…Bir de üniversitelerin kapısına tankların topunun çevrilmiş olduğu…

 

Gecenin bir vakti  gazete dağıtım kamyonundan yere yıkılan dergi ve gazetelerin süngülendiği…Bir sağdan bir soldan gençlerin asıldığı, yaşı yetmeyen çocuk ların yaşının büyütülüp öyle asıldığı…

 

Sonuncusu, ona darbe demeye dilim varmıyor, işgal girişiminde jetlerin Meclisi nasıl bombaladığını görünce, o bombalar yirmi metre öteye düşse Meclisi koruyan vekillerden çoğunun ölebileceğini düşününce, asker çevrili Meclis devede kulak kalıyor elbet…Özel Harekatın nasıl  toptan imha edilerek 47 cana kıyıldığı..Ülkenin her köşesinde tankların, silahların vatandaşın üstüne sürülüp, jetlerin ülkeyi bombaladığı…

 

Siz ve sizin kar’atınızdakiler yürüdü, tankların önüne yattı, üstüne çıktı, konuşup ağladı, kardeş diye seslenerek silahları, tüfekleri çekip aldı. Düşman azılıydı, acımadı…Şimdi düşünmeden edemiyorum, içerdeki düşman dışardakinden de azılıymış…

 

Sizden sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir andaç kitap hazırladı, üç şehide ağıt yazar mısın dediler, onlar ağıt demedi elbet, şimdi dilimin ucuna gelen  bu. Nasıl yazmam dedim, üç de yazarım on üç de…

 

Hiç tanımadığım  üç yiğidi yazdım, birinin adı aklımda, Ferhad, dağlar delmekten daha zor olanı yapıp, candan geçen Ferhad…

 

Ağlayarak yazdım, sonra kitap geldiğinde uzun zaman okumaya derman bulamadım. Bizim pişmanlıklarımız, gözyaşlarımız, ağıtlarımız, ah’larımız ney? Aslolan o gecenin direniş, dayanışma, kardeşlik ve onurlu duruşu…

 

Bunu öğrendik…Bunu öğrettiniz…Bütün kitaplardan, nutuklardan, hayatın ıvır zıvırından, insanın zayıflık ve korkaklığından öteye…

 

Vatan olmazsa hiçbir şey olmazmış… Vatan dediğimiz de can bahasına olurmuş. Can borçluyuz…Haklarınız ödeşilmez. Vatan sevmek ne demek, demokrasi nasıl korunur, gözünüzü kırpmadan ölümün  üstüne yürüyerek,  gösterdiniz…

 

Düşman hep dışta değil, içimizde de, içimiz dışımız düşman. Akıldânesiyle, eli bağlamalısıyla, elinde kan, dilinde kin izi varken, barış çığıran, ‘silah bırakmayın sakın’ diye terörist tıpışlayan paşazâdesiyle, tırışka prof’luklarını süngü gibi kullananlarıyla, katır gibi tepeni, her günü bayram olanıyla, fetö ağlağına yazılı görsel basın imamlığı yapmaya utanmayanlarıyla, Fetö sorulduğunda ortada kuyu var yandan geç misali gırgır yanıtlar veren Cem’i, figüran dervişi,şapkasını alıp da gitme zilletine müdanaa etmeyip, kitlenin önüne geçen essahlı liderden bihaber, kendinin devrimci olduğunu sanırken, devrimi yapmış, yürüyüp gitmekte olanı görmezden gelenleriyle…Ah, geride bıraktıklarınızdan kimileri  sütten çıkma ak kaşık değil…

 

Gecenin karasını bir uçtan ağartan, kurtuluş müjdesin söyleyen sabaha karşı salâ’larındaki ferahlık ve güzelliğine şaşarken biz ve siz hâlâ ölüp dururken…Vekiller Meclis nöbetindeyken, adalet bakanı ‘biz bu meclis çatısı altında bu gece öleceğiz, borcumuz bu’dur’ diye haykırırken, gizlenmeye, susmaya, kontrollü darbe demeye nasıl utanmaz insan?

 

Lavgarlığımı hoşgörün, siz işi ve sözü bu kadar dolandırmadan, işgali farkettiniz ‘vatan yoksa ha ölüm ha yaşamak’ deyip gittiniz, darbeye/işgale direndiniz, sonra da öldünüz…Çünkü siz esaslı adamdınız, yiğit kadınlardınız…

 

İki yıldır izlenip zamanı gelince yüklenilen Adnan hoca nam fırıldağı da içeri aldılar, söylemiş olayım…İsrail ve Fetö ile aynı kansızlığın yolcusu olduğu ve başta casusluk, nice rezilliği gözünü kırpmadan yapıp, vatanı bir uçtan da onun satmakta olduğunu öğreniyoruz, deştikçe neler çıkacak daha…

 

Nur içinde yatınız, haklarınızı helal ediniz…

 

 

 

 

ı

- Advertisment -