Ana SayfaYazarlarSıkıştırılmış çelişki

Sıkıştırılmış çelişki

 

Referandum oylarının muhafazakarlar, laikler, Kürtler şeklinde üç kompartımanlı bir Türkiye yarattığı tespiti çok yaygın olarak seslendirildi. Ancak tespitin iç örüntüsüne odaklanan analizlerle pek karşılaşmadık.

 

Oysa politik kutuplaşma ilk kez yüzde 51.4 – 48.6 şeklinde birbirine hayli yakın bir istatistik oluşturdu. Bu istatistiksel oran, aynı zamanda toplumsal kategorilerin sıkıştırılmış (bastırılmış) çelişki oluşturmaya başladığı anlamına geliyor.

 

Türkiye bu kadar bölünmüş bir fotoğraf vermesine rağmen, sandık günü kavga dövüş yaşanmadı. Seçimlere hile karıştırıldığı iddialarının içeride ve dışarıda yaygın olarak seslendirilmesine rağmen, sokaklarda önü alınamayan kitlesel gösteriler gerçekleşmedi. Bunu nasıl izah edeceğiz? Bir tarafta, sıkıştırılmış bir çelişki var tespiti yapacağız; ama diğer tarafta, bu sıkıştırılmış çelişki toplumsal yaşam alanına yansımayacak… Bir izahı olmalı.

 

Var olma halleri kutuplaşma mı?

 

1950-1980 arasında sağ-sol çatışmasını, 1980-2000 arasında bastırılmış olanın geri dönüşünü, 2000 sonrasında vatandaşlık-kimlik ekseninde gelişen bir siyasal kutuplaşmayı yaşadık. 2007 yılından sonra bu tabloya katı bir laik-anti laik kutuplaşması eklemlenmeye başladı.

 

Kutuplaşmayı ne tetikledi diye baktığımızda, karşımıza pek çok faktör çıkıyor. Ötekileştirici, düşmanlaştırıcı bir dil kullanan medya, kendi oy tabanını konsolide etmek için siyasi tansiyonu artırmayı tercih eden siyaset dünyası, bu faktörlerin başında geliyor.

 

Diğer faktörleri önemsemekle birlikte, “farklılıkların kendi doğalarına saygı temelinde birlikte yaşama talebinin yarattığı gerilim”in daha belirleyici olduğunu düşünüyorum. Toplumsal alanda muhafazakârlar, laikler, Kürtler, Aleviler şeklinde dört önemli küme var. Kürtler, Aleviler ve muhafazakârlar kendileri olma hakkına saygı temelinde bir sistem talep ediyor. Bunu talep ederken, diğerlerini kendileri gibi olmaya zorlamıyorlar. Toplumsal alandaki bu zemin, ülkemiz için önemli bir avantaj. Ancak farklılığı, toplumsal çıkar çeşitliliği ve çelişkilerini demokrasi oyununa dahil edecek kuşatıcı bir kurumlaşma sağlamakta, sistem inşası yaratmakta başarılı olamıyoruz. Bunda başarılı olamamak da farklılıkları mücadeleye motive ediyor.

 

Elitler arası konum kazanma çabası

 

Şu tespitin altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekir: Farklılıklardan gelen hak talepleri, kutuplaşma olarak okunamaz. Çünkü farklılıkların kendileri olma talebi, hem evrensel normların verdiği meşruiyete hem de “birlikte yaşama” talebine dayanıyor. Yine de bu arayış ve meşruiyetin belirli bir oranda gerilim yarattığını kabul etmeliyiz. Gerilimin katsayısını da, toplumsal alandaki farklılıklar üzerinden kendisine yaşam ve temsiliyet alanı inşa eden medya ve siyaset dünyası belirliyor. Bu realite; değişen statükoyla, yer değiştiren sınıflarla, eski ve yeni elitler arasındaki konum kazanma çabaları gibi etkenlerle birleşince, ucu kutuplaşmaya da yansıyan çoklu, karışık, etkileşimli bir saha ortaya çıkıyor.

 

Çoklu, karmaşık etkileşimler sahasına bakarak, politik kutuplaşmanın kazandığı yeni boyutlara dair bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Ama önce şu duyarlılıklara konsantre olmak durumundayız: Farklılıkların kendileri olma talebi, tüm bu faktörlerden nasıl etkilendi? Daha önceleri, özellikle 1990’lı yıllarda, kendi doğalarına karşı çıkan olarak devleti ötekileştiren ve mimleyen farklılıklar, şimdi diğer farklılıkları nasıl algılıyor? Çok ağır bir retoriğe rağmen (bir başka ülkede olsa kesinlikle topluma sirayet edecek) problemler ve olaylar yaşanmamasını neyle izah edeceğiz?

 

Sosyal mesafe ve kutuplaşma

 

Saha çalışmaları bize bir kanaat verebilir.  Lütfü Sunar ve Yunus Kaya’nın 2015 yılında yaptığı “toplumsal alanda değerlerin değişimi” araştırması, parti seçmenlerinin birbirlerine yönelik sosyal mesafesinin, etnik ve mezhepsel kimlikler temelinde yaşanan sosyal mesafeden daha yüksek olduğunu; özellikle değerler seviyesinde toplumsal kumaş adını verdiğimiz çok önemli katmanda bir yırtılma olmadığını göstermekte.

 

Yine Mehmet Sadi Bilgiç, Fatma Serap Koydemir ve Salih Akyürek’in, Türkiye’deki kutuplaşmayı sosyal mesafe üzerinden ölçen 2014 tarihli araştırmaları da, HDP’li olmayanların HDP’ye karşı sergilediği sosyal mesafenin (2.1), Kürt olmayanların Kürtlere yönelik olarak sergilediği sosyal mesafeden (0.8) daha yüksek olduğunu saptamış. Aynı araştırmada, AK Partili olmayanın AK Parti’ye sosyal mesafesi (1.3), Alevi olmayanın Alevi’ye olan sosyal mesafesinden daha fazla çıkıyor.

 

Toplumsal kumaş yırtılabilir

 

Referandumun sergilediği sıkışmış çelişkiyi, yukarıda özetlediğim saha çalışmaları verileriyle birlikte düşündüğümde şu sonuca ulaşıyorum: Politik kutuplaşmanın yarattığı sıkışmış çelişki, söz konusu politik kutuplaşmayı sosyal mesafe eşiği ve sınırına getirmiş olabilir. Bu da bizlere, sıkışmış çelişkinin artık sürdürülemez olduğunu gösterir. Eğer işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği verileri artar, toplumsal kategorilere kendileri olma yönünde bir tatmin duygusu verilemezse, istismara ve çatışmaya uygun bir iklim oluşacağını unutmamak gerekir.

 

Özellikle toplumsal farklıkları kendi çıkarlarını konsolide etmek için istismar etmek isteyen medya ve siyasal partiler üzerinden topluma verilecek ayrıştırıcı bir tazyik, sıkıştırılmış çelişkinin içine işlediği toplumsal kumaşın yırtılması tehlikesini yaratabilir. Bu da toplumsal uzlaşma zemininin kaymasına, toplumun giderek bir çatışma zeminine doğru sürüklenmesine sebebiyet verebilir.

 

Bunu bilerek hareket etmekte büyük yarar var.

 

- Advertisment -