Ana SayfaYazarlarSilbiç'li beşik kızı

Silbiç’li beşik kızı

Ayşe Baysal, 1930’da doğdu.  1924’de Ata’nın da imzaladığı Cenevre çocuk hakları bildirisinin temel hükmü, acıkan çocuğun doyurulması’ idi…Savaş yorgunu cumhuriyet çocukları açtı. Ekmek-su’ya kıtlığı, geleneksel beslenmenin bulduğu kadarını, bulguru ve inancı katık edi yordu insanlar, o yıllar.

 

Orta Toroslar’ın Ermenek ilçesi Uğurlu köyü’nden…O yıllarda ilçe merkezine yaya yahut hayvan sırtında altı saat çeker, yol…Mendil kadarcık tarlalar karın doyurmaz, yakın illere yapı işine gider, erkekler.14’ünde gelin olan, 17’sinde dul kalan anasını, aynı köyden evli bir adama ikinci eş olarak verirler.Baba, bir bacağını Çanakkele’de bırakmış gazidir. Anacığı yokluk, sıt ma ve  çocuktan öyle  bezmiştir ki , ablasına, onu köyün dışına bırakıp dönmesini bile söyler. Abla dener ya, bebenin bakışlarına dayanamaz, geri getirir. Hasta anası emziremez, abla bacı sını çavdar ununa pekmez mamasıyla doyurur . Bu mama yiyen bebeler habire kaka yapar, o yüzden silbiç’li beşiğe yatırırlar ; bebeğin poposu ortadaki lazımlık oyuğuna getirilip, beşiğe sıkıca bağlanınca, bez derdi kalmaz.Çelimsiz  de olsa küçücükten başlar, ev süpürmeye, odun taşıyıp  suya gitmeye.O dönem çocukların çoğu gibi. Kimin aklına gelir, işe pek yaramayan küçük kızın sonrası, ülkeye edeceği emekler, yetiştireceği öğrenciler, boyunca kitap yazacağı?

 

Kader katipleri yazmaktadır ama, sufle ederken genç Cumhuriyet…

 

Köy enstitüleri ilk mezunlarını vermiştir, erkek çocuklar sınavla alınırken, yanında bir kız öğrenci getiren sınavsız kaydedilmektedir. İvriz köy enstitüsüne bu sayede yazılır.Köyünden Karaman’a kese yoldan yürüyerek giderler, iç acıtan  öyküdür bu, iki  geceyi dağda geçirmek ve bohçadan azık, o da ekmek peynir, yiyerek, üç gün yürüyerek, Temmuz ayında üstelik, Karaman’a varırlar.Oradan, ömründe ilk kez gördüğü trenle Ereğli’ye, okula varmak için üçüncü taşıt kaçınılmazdır: Kağnı…

 

1950’de İvriz Köy Enstitüsünü bitirir, Ankara Kız Teknik okulu sınavında , köy enstitüsü çıkışlılara tanınan iki kontenjandan birini kazanır.Parasız yatılı olarak okur.Koçtürk’ün derslerinde, beslenmenin sağlıklı yaşamanın temeli olduğunu öğrenir, hayatı boyunca bunu öğretecektir, öğrencisi olana olmayana…Sonraki kuşak kızları da anlayacaktır böylece, o kıtlık yılları en çok da kız çocuklarının boyunun niye kısa, benizlerinin soluk olduğunu?Hepsi mercimek kız’dır onların, kadere bakın ki bunlardan biri ve diyetisyenliğin ülkemizdeki kurucusu, yücelteni Ayşe Baysal da, mercimeğe güzelleme yaptığı televizyon programlarından sonra, Mercimek Ayşe diye anılır.

 

1960’da Amerikan Ev Ekonomisi derneği bursuyla gittiği ABD Virginia Polytechnic Institue ve State üniversitesinde lisansını bir yıla sığdırıp, ertesi yıl Besin ve Beslenme dalı bilim uzmanı olur. Visconsin Üniversitesi bursuyla 1965’de Besin ve Beslenme dalı doktorasını yapıp yurda döner. Hıfzısıhha’da beslenme uzmanı olarak çalışırken, Hacettepe Üniversitesi Beslenme/diyet bölümü ile, yüksek Hemşirelik ve kolejinde de ders verir.1970’de doçent, 1976’da profesördür.

 

Yurt içi ve dışındaki tüm burslu, onurlu, başarılı eğitim yılları , Ermenek’lilerin yufka ekmek/peynir sofrasında hiç düşünmedikleri beslenme ve diyet uzmanı olmasıyla noktalansa da, doğru ve dengeli beslenmeyi öğretmek bir ömür sürer , hem çalıştığı hem emeklilik sonrası dönemde bilimsel çalışmaları kadar, örgütçülüğüyle de bilinir, Ayşe Baysal…Hacettepe’den emekli olduktan sonra BESVAK bünyesinde çalışmalarını sürdürür, burs vererek, araştırmacıları ödül lendirerek, halka doğru beslenmeyi öğreterek…

 

Kaldığımız yurtta  öğrencisi olan yakın arkadaşlardan dinlerdik, hikayesini, o da bizim öğrenci yurtlarındaki beslenme sefaletimizden haberdar olurdu…Bir araştırma için hepimiz denek olmuştuk, ne yendi ne içildiyi, daha doğrusu nelerin niye yenilip içilemediğini not ederdi, diyet bölümü öğrencileri, Baysal hocanın…Memleketten getirilen yiyecekler gündüz denetimlerinde toplanıp, çöpe atılır, çöpten yoksul çocuklar alır, biz karnımız aç, gözümüz yaşlı seyrederdik.Akşam da inadına, taş arasında ispirtolu pamuk yakar, üstünde bulgur pişirip, yer, sonra karoların isini silerdik. Derken, bulgur tenceresi de giderdi. İp fileler içinde memleket yiyeceklerini, pencereden görünmeyecek biçimde dışarı sarkıtınca, Ankara’nın karında buzunda bozulmazdı, bu yöntem anlaşılınca, ondan da olduk…

 

Bu araştırmaya bunca yokluktan utanıp, yalan yiyecekler eklediğimiz çok oldu, anlamış mıdır acaba? Araştırmaya hile kattık, kursağımız boş kalınca, yemediğimizi yemiş gibi yazdık, ayıp olmasın memlekete diye, ne yapalım?…

 

Ayvalık’ta  bir gün,  uzunca muhabbet ettik. Artık yeme içme kültürü kitapları yazıyordum, kilolar  alıp başını gitmişti, o kuşağın buna onay vermesi mümkün değildi, onlar Cumhuriyetin mercimek oldukları kadar, ölçülü, ilkeli kızlarıydı. Fazlalık bilmez, fazlalığı hoşgöremezlerdi.

 

Takıldığım aklımda, ‘ama hocam, kuyrukyağının fazileti, tadı?O kakırtlağının lezzeti?’ diye. ‘Ananem beslenme ilkelerini bilmezdi, 95 yıl yaşadı, hem o yokluk yıllarında. Biz şimdi bunca ağız ve gönül tadı ortasında, nasıl esirgeyelim gönlümüzü, soframızı bunlardan?’ deyince, yağla sınava çekmişti beni. Kuyrukyağı, evet, bayılıyordum, kuzu eti, ona da, peki ananem n’apmıştı acaba?/ Ağzına sürmemişti, alabildiği zaman süt danası almış, kemiklerini kaynatıp, jölesini kesip, nane limon sıkıp, onu yemişti, mayasız ekmekle…/Yaa, işte gördünüz mü?/

 

Bunu gördük ama hocam, pilavı sadeyağsız yapmadı, yumurtadan aralanmadı, tatlıyı esirgemedi…/Hangi yağı kullandı?/ bulursa Tereyağı, her zaman zeytinyağı…/Her öğün yedi mi?/Yemedi, öğleni atladı, salata yaptı/ Nasıl salata?/ Bayat ekmeği, sahici domatla doğrayıp, sarmısak, taze nane, limonla tatlandırdığı salata, düşman güldürmeyen salata…/Hastalık göstermeyen, düşmanını güldürmeyen, hem de tasarruf…Peki tatlı?/ Tahan pekmez…/Taşıta binermiydi?/Hayır, yürürdü, o zaman herkes yürürdü/ Az yemiş, öğün atlamış, nafile orucu tuttuğunu söylüyorsunuz, yürüyor, zeytinyağı ve kemik suyunu baş tacı ediyor, az bile yaşamış.’  Doğal, dengeli, aburcubursuz beslenmeyi öğütleyen, kendi de öyle yapan Baysal, aslında hiçbir şeyi esirgemedi, az ama kararında, zamanında ve işlem görmemiş besinden yanaydı.

 

‘Sofraya ekmeksiz oturmayan topluma, ekmek yemeyin demek, alay etmektir’, dedi,  en çok bunu sevdik. Sahanda yumurtayı ekmek yerine cevizle yiyin diyen Karatay’ı sahanda yumurta mahkemeye vermiş, kazanmış’ dediğimizi duysa ne gülerdi kimbilir?

 

Amerikalı az ekmek çok et tüketiyordu, en fazla obez oradaydı, bizim ekmek arası helva yiyen ırgadımız şişmanlamıyordu, çünkü çalışırken canı çıkıyordu. Elbet kastı tam buğ day unuyla yapılan ekmek, beyaz değil…

 

Kan şekerini en az yükseltenin mercimek olduğunu öğretse de, bir yılbaşı arefesi, yılbaşı sofrası için de  mercimek dediğini  bizim kuşak unutamaz…

 

Sonra nasıl oldu da üç meslekdaşıyla margarin tehlikeli değildir, hatta yararlıdır, dediğini anlamadık?… ‘Margarinle ilgili 7 gerçek’ temalı  televizyon reklamlarında yeralınca, mesleki örgüt   başkanı başta olmak üzere, yüz elli meslekdaşı bu görüşe ve programa, yanlış olduğu, margarin kullanmaya özendirdiği gerekçesiyle karşı çıkıp, kınadı…

 

Tereyağını, tereyağı içeren besinlerle  günlük 12 gr’a kadar öğütlerken,  çiçek yağının üstüne yürümesini beklerdik, biz az bilenler, uzaktan öğrenciniz olanlar, onu da çok miktarda alıp bekletme ve oksidasyonu yönleriyle sakıncalı bulsa da, ‘aman ha!’ demedi, tıpkı tavuk eti için de demediği gibi…Neyse, demediklerini bırakalım, dediklerine ve yaptıklarına bakalım, kitaplarını okuyup anlayalım…

 

Hem mercimek, hem son yılların margarin meydan savaşlarını bir kenara bırakırsak, Prof.Ayşe Baysal’ın ömür hikayesi, Cumhuriyetin de hikayesi, ibret alacak çok şey var. Gençlerin örnek alacağı neler neler…Yokluğun anhasıyla minhasıyla ve iyi ki bilinmediği,açlık, sıtma, çiçek kolera, trahom ve çocuk felcinin silindiği, anne ve bebek ölümlerinin, koruyucu sağlık hizmetiyle  önlendiği,  insanı uygarlığa ve kentlere ulaştıran yolların açıldığı, çoğaldığı, kısa mesafelerin üç gün süren yaya yolculukla alınmadığı, Cumhuriyet’in ve sivil idarenin yerleştiği, darbelerin, ülke işgallerinin ömrümüzden silindiği, ülkeyi ve demokrasiyi sevme ve korumayı  sağladığı gibi, iyi beslenme ve eğitimin  bir işgali savuşturmaya bile yettiğini gördüysek, bunda o kahramanlar ve kıtlık günlerinin Baysal ve benzerlerinin özverili ve çocukluk nedir bilmeden, yaşayamadan geçen ömürlerinin etkisi çok…

 

Hepsi nur içinde yatsın…Kalanlar da Cumhuriyetin ve cumhuriyet çocuklarının ömür hikayesinden ibret alsın…

 

 

- Advertisment -