Bazı politik tercihlerin ayıp sayılmadığı, aşağılanmadığı; dolayısıyla kim, hangi partiyi destekliyorsa o partiyi ‘kim ne der’ kaygısı duymaksızın, gizleme-gizlenme ihtiyacı duymaksızın, özgürce ve gönül rahatlığıyla desteklediği eski günler artık çok geride kaldı.
O günler, ‘bu seçimde kime oy vereceksiniz?’ sorusuna aldıkları cevapların sağlıklılığı hususunda kuşku duymayan anket şirketlerinin güzel ve rahat günleriydi. Çünkü o günlerde insanlar ankette ne dediyse sandıkta da onu derdi.
Eski günlerde şirketlerin yapmaları gereken şey, milyonlarca seçmeni temsil edecek birkaç bin kişilik doğru örneklemi oluşturmaktan ibaretti. Bu işi hakkıyla yapabilen şirketlerin seçim sonuçlarını doğru tahmin etmeleri işten bile değildi. Fakat işler şimdi artık o kadar kolay değil. Şimdi artık, yeni politik yönelimlerinin ait oldukları çevrelerde ‘cool’ ya da ‘şık’ sayılmadığının farkında olan fakat bu tercihlerini açıkça ilan edecek cesareti kendinde bulamayan seçmenler var. İşte bu seçmenler, karşılarında anketörü gördüklerinde ‘cool’ ya da ‘şık’ sayılmayan gerçek eğilimlerini değil, ifadesi ‘ayıp’ olmayan eski eğilimlerini dillendirebiliyorlar. Bu da, anket şirketlerinin tahminlerinde eskiden rastlanmayan büyük sapmalara yol açabiliyor.
Dünyada da öyle…
Seçim tahminleriyle gerçek sonuçlar arasındaki uyumsuzluk, post modern çağ seçimlerinin alâmet-i fârikalarından biri olmaya başladı… Yukarıda da dediğim gibi eskiden anketlerle gerçek sonuçlar arasında bu kadar büyük farklar oluşmazdı.
Bu farklar, toplumların sınıf temelinden ziyade kimlik, yaşam tarzı, güvenlik vb. kaygılar temelinde bölünmeleri ve bu eksenlerin bir tarafında yer alanların tercihlerinin giderek daha belirgin bir biçimde daha ‘cool’, daha ‘havalı’, daha ‘şık’ sayılmasından kaynaklanıyor.
Bu ‘cool’ tercihler büyük bir ekseriyetle medyayı, sanatı, reklamcılığı vb. ellerinde bulunduranların da tercihleri olduğu için, tersi yöndeki tercihlerin arkasında durmak ve bunları açık açık ifade etmek giderek zorlaşıyor. İşte bu koşullarda, ‘cool’ sayılmayan bir tercihe sahip seçmenlerin bir bölümü tercihlerini ya gizliyor ya çarpıtıyor ve bu da eskiden olduğu gibi sağlıklı seçim tahminleri yapmayı zorlaştırıyor.
Birkaç örnek
Donald Trump, ABD başkanlığı için kampanya yürüttüğü sırada, kendisine anket firmalarının yoklamalarında çok geride olduğunu hatırlatan gazetecilere, “İnsanlar bana oy verdiklerini söylemeye utandıkları için öyle çıkıyor anket sonuçları” derken tam bu gerçeğe işaret ediyordu.
Köklü demokrasilere sahip Batı Avrupa ülkelerinde ırkçı partilerin seçimlerde, anketlerde tahmin edilenden çok daha fazla oy almaları da aynı fasıldan… Burada da medeniyetlerinin ve dinlerinin saflığını kaybedeceği gibi gerekçelerle ırkçı partilere yönelen, fakat ayıplanacaklarını düşündükleri için bu yeni eğilimlerini gizleyen seçmenlerin yol açtığı sapmalar söz konusu.
Nihayet benzer bir sonuç İngiltere’deki Brexit oylamasında kaydedildi. İngiltere gazetelerinde yayımlanan bazı yorumlarda, anketlerle gerçek arasındaki farkın, Avrupa Birliği’nden ayrılmayı bir ‘medeniyet kaybı’ olarak ele alan yaygın propagandaya açıkta karşı çıkamadıkları için anketlerde tercihlerini gizleyen ya da çarpıtan seçmenlerden kaynaklandığı kaydedildi.
‘Hiçbir seçimde görülmemiş sessizlik’
Beni nispeten daha düzenli izleyen okurların bilebileceği gibi: Uzunca bir zamandır, seçimlerden önce ‘tercih çarpıtması’nın o seçimde hangi partilerin lehine ya da aleyhine işleyeceğini tahmin etmeye çalışan yazılar kaleme alıyorum.
Bu defa, bir CHP milletvekili ile (Tanju Özcan) bir köşe yazarının (Mehmet Tezkan) konuyu gündeme getiren sözlerini çıkış noktası yaparak, planladığımdan daha erken bir ‘tercih çarpıtması’ yazısı yazmaya karar verdim.
CHP Bolu milletvekili Tanju Özcan, Habertürk televizyonunda katıldığı bir tartışma programında (5 Mayıs), bir anketçi arkadaşının anlattıklarını aktardı. Buna göre, insanların gerçek eğilimlerini gizleme çabaları hiçbir seçimde bu kadar baskın olmamıştı; kararsızların sayısının bu kadar çok olmasının önemli bir nedeni de buydu… Milletvekilinin anketçi arkadaşına göre, tercihlerini gizleyen seçmenlerin büyük bir çoğunluğu AK Parti’den uzaklaşan, fakat henüz bunu açıkça dile getirme cesaretine sahip olmayan seçmenlerdi. Yine ona göre, eskiden AK Parti oylarının anketlerde düşük görünmesinin nedeni, ‘makarnacı, kömürcü’ damgası yemekten korkan AK Parti seçmenlerinin bu eğilimlerini anketlerde gizlemeleriydi.
Mehmet Tezkan’ın yazısında (“Bu seçim sandıkta belli olacak”, Milliyet, 3 Mayıs) beni ‘kışkırtan’ satırlar da şöyleydi:
“(…) İnsanlar fikirlerini söylemeye çekiniyor.. Kime oy vereceğini açıklamıyor.. Hiçbir seçimde görülmemiş sessizlik hakim.. (…) Bu seçim kamuoyu yoklaması yapanlar için kolay geçmeyecek.. Şimdiden birbiriyle çelişen rakamlar havada uçuşuyor.. Seçmen sır vermiyor.. Bu seçim sandıkta belli olacak demem bundan..”
Muhalefete oy vereceğim deyip, tercihini çarpıtanlar…
Türkiye toplumu o kadar kutuplaşmış durumda ki, anketlerde tercihleri sorulan deneklerin bir bölümü, algıladığı toplumsal baskılar nedeniyle bu seçimde de tercihlerini çarpıtacaklar. Yani bazı denekler seçimde ‘a’ partisine oy verecekleri halde bunu ifade etmenin ‘cool’ olmayacağı mülahazasıyla mesela ‘b’ partisine oy vereceklerini beyan edecekler, ya da tersi…
Bana öyle geliyor ki, birkaç nedenle bu seçimde en çok, geleneksel olarak AK Parti’ye oy verenler tercihlerini çarpıtacaklar ve dolayısıyla AK Parti’nin oyları, anket şirketlerinin tahminlerinden birkaç puan daha düşük çıkacak. Gerekçelerime gelince…
Anketlerde muhalefet partilerine oy vereceklerini ifade edenler arasında tercihini çarpıtanların, yani aslında AK Parti’ye oy vereceği halde bunun tam tersini ifade edenlerin sayısı ihmal edilebilecek ölçüde az olacaktır. Çünkü bu opsiyon zaten geçmiş seçimlerde ‘satın alındı’, ‘Makarnacılıkla’ suçlanmaktan ve ayıplanmaktan çekinen bir kısım denek anketlerde mesela CHP’ye oy vereceğini söylediği halde önüne sandık geldiğinde AK Parti’ye oy verdi. Fakat bu süreç artık tamamlandı, artık muhalefetten iktidara oy kayması mümkün değil.
İktidara oy vereceğim, deyip tercihini çarpıtanlar
Madalyonun öbür yüzüne gelince…
Yukarıda da dediğim gibi ben seçim öncesi anketlerde ‘oyum AK Parti’ye’ diyenlerin bir bölümünün aslında tercihini çarpıtarak öyle dediğini, onların sandıkta muhalefet partilerine yöneleceğini düşünüyorum.
Tabii ki şimdiki AK Parti’nin, önceki seçimlerde oy verdikleri parti olmaktan çıktığını düşünenlerin eğiliminden söz ediyoruz… Daha somut konuşursak, 7 Haziran 2015 seçimlerinde memnuniyetsizliklerini göstermek için AK Parti’ye oy vermeyen yüzde 8-10’dan söz ediyoruz.
İşte ben bu seçmenlerin bir bölümünün anketörlere ‘oyum AK Parti’ye’ diyeceklerini fakat sandıkta AK Parti’ye oy vermeyeceklerini düşünüyorum.
Peki bu insanlar neden bunu adlı adınca ifade etmeyecekler, neden ankette öyle deyip seçimde başka bir tercihte bulunma yoluna gidecekler?
Bu sorunun cevabı yukarıda anlattıklarımda… Bunu adlı adınca ifade edemiyorlar, çünkü kendilerine ne kadar teminat verilirse verilsin, anket cevaplarının afişe edilmesinden ve kendilerinin de iyot gibi açığa çıkmasından korkuyorlar. Böyle bir durumda, yıllardır politik duygudaşlık içinde olduğu insanlar tarafından ayıplanmaktan, suçlanmaktan çekiniyorlar.
Demek ki başlıkta sorduğum soruya benim cevabım şöyle: Tercihini çarpıtanlar bu seçimde en çok AK Parti’yi çarpar.