Cumhuriyet tarihi boyunca siyasetin dışına itilmiş ve çeperden gelerek merkeze yerleşmeyi başarmış İslami kesim, Tayyip Erdoğan önderliğinde bunun tadını çıkarmayı kendine borç bildi. Fakat mesele; bunca yıl ezilmiş ülkenin en büyük cemaatinin iktidar olmasıyla kendini rahat hissetmesi, özgüveninin artması değildi sadece. AKP’nin inanılmaz başarısı sesi sürekli kısılan ve aslında ülkenin asıl çoğunluğunu oluşturan İslami kesime, bunca yıl sonra nihayet bir kanal açması ve bu kesimi kamuya, siyasete taşımasıydı. AKP, derinlerde kök salmış bu toplumun en büyük kesiminin bir volkan gibi patlamasını sağlayarak çok büyük bir iş başardı. Bu iş başarılırken de kimliksel olarak bir bağ olmamasına rağmen laik liberalleri ve demokratları da yanında buldu. Laik kesimin bu tayfası ülkenin demokratikleşmesinin tek yolunun İslami kesiminin kendine güvenmesinden ve demokratikleşmesinden geçtiğine inandığı için AKP’ye koşulsuz bir destek verdi.
AKP’nin Osmanlıcı duruşu, toplumu yönetmede kendilerine rehber edindikleri bir ‘çıpa’ görevi gördü. Tıpkı Osmanlı’daki gibi bütün etnik unsurlarla kardeş kardeş geçinilebileceğine dair inanç, AKP’yi Kürtler, Aleviler, Ermeniler ve azınlıklar konusunda reform yapma hissiyatıyla baş başa bıraktı. AKP’ye şüphesiz yığınla eleştiri getirmek mümkün ama bu yolda hiçbir hükümetin şimdiye kadar yapmadığı kadar ellerini taşın altına koydukları da aşikâr. Fakat asıl mesele laik kesimin hiçbir şekilde görülmemesiydi. Tayyip Erdoğan gözünde laik kesim nerdeyse hiçbir zaman var olmadı ve laik kesimin sorunları hemen hemen hiçbir şekilde ciddiye alınmadı. Bu öyle bir noktaya vardı ki, Türkiye’de eşi benzeri olmamış bir olay, Gezi Direnişi gerçekleşti. Toplumsal olayları siyaseten görmeye alışkın Tayyip Erdoğan bu inanılmaz itirazı doğru okuyamadı. Bunu kendisine bir tehdit olarak algıladı ve tek yaptığı tabanını konsolide etmek oldu. Oysa Gezi bir tehditten çok itirazdı aslında. Sesini bir türlü öğretmenine duyuramayan öğrencinin sinirlenip kendi sırasını devirmesiydi. Gezi’den o zaman benim çıkardığım sonuç, AKP’nin ülkeyi bir toplumsal yapı içerisinde yönetmeye ehil olmadığıydı. Tayyip Erdoğan zaten çoğunluğu oluşturan İslami kesimi memnun ettiği sürece sürekli %40’ın üzerinde oy alacağını hesap edip gerisini pek de düşünmek istemedi. Eğer oy aldığın kesim çoğunluksa ve sadece onları memnun ederek sürekli seçim kazanacağını düşünürsen, bu pragmatik bir şekilde ‘doğru’ bir karardır aslında. Fakat buradaki sorun AKP’nin bunu bile başaramamış olmasıdır.
Çünkü AKP’nin tabanı çok basit anlamda ‘İslami kesim’ veya ‘muhafazakâr’ olarak tanımlanabilecek yeknesak bir taban değil. AKP’nin hüneri bu kesimin kendisini temsil etmesinde yatıyordu, ama bugün İslami kesimin kendi içinde inanılmaz bir dönüşüm yaşanmakta. İnsanlar sorulduğunda kendilerine “dindar” diyor olabilirler, fakat bu dindarlık artık bireyselleşmiş bir dindarlık. Küreselleşmeyle, post modern ve dijital dünyayla aynı kulvarda koşan ve aslında dindarlaşmaktansa sekülerleşen bir İslami kesim söz konusu. Ve üstüne üstlük bu İslami kesim her geçen gün büyüyor ve aslında AKP bu yeni gelen kuşağa hitap etmek zorunda. Giyim kuşamlarından boş zaman kullanımlarına, eğitimlerinden eğlence anlayışlarına kadar, aslında laik cemaatin yaşam tarzından bir farklılığı kalmayan genç bir dindar kuşaktan bahsediyoruz. Dolayısıyla AKP’nin yönetmeyi beceremediği kesim sadece laik kesim değil, bizzat dönüşmekte olan kendi tabanıdır da…
Burada önemli olan AKP’nin sadece İslami kesimi yöneterek ülkeyi kurmayı başaramayacağını anlamasıdır. Çünkü ülke gün geçtikçe laik-dindar ikiliğini aşan ve küreselleşen bir noktaya evrilmekte. Dönüşmekte olan İslami kesimi anlamak, aynı anda laik kesimi de anlamayı gerektiriyor. Bu AKP için bir avantaj. Ama işin ‘anlamak’ kısmında artık Tayyip Erdoğan’ın olmaması gerektiği de hemen hemen anlaşılmış durumda. Tayyip Erdoğan, İslami kesimi arkasına alan ve hapsoldukları alandan koca bir nehri yararak onları kurtaran bir Musa gibiydi… Erdoğan bu ülkenin Yeni’ye açılmasında akıl almaz başarılar elde etmiş büyük bir savaşçıydı. Şimdi ama AKP’ye bir savaşçı değil, masa başında rakipleriyle konuşup onları anlayan ve ikna etmeye çalışan, zeki bir stratejist gerek. Tayyip Erdoğan görevini yerine getirdiğine ikna olmazsa, asıl AKP için sonun başlangıcı o zaman başlar.