Ana SayfaYazarlarTürkiye referandum meselesinde İran’ın oyununa gelmemeli

Türkiye referandum meselesinde İran’ın oyununa gelmemeli

 

Memlekette dışlayıcı milliyetçiliğin zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Birkaç gün sonra Irak Kürdistanı’nda düzenlenecek olan bağımsızlık referandumunu bu ülkenin (/Türkiye’nin) beka sorunu şeklinde değerlendirenlerin sayısı hiç de az değil.  Bu aşırı milliyetçi söylem,  maalesef iktidar çevrelerinden yapılan açıklamalara da yansımakta.

 

Herkes Irak’ın toprak birliğinden söz ediyor. Aslında Irak, sınırları emperyalist güçler tarafından kâğıt üzerinde çizildiği günden bu yana yapay bir ülke olmanın ötesine geçemedi. Eğer Irak’ın toprak birliğinde kastedilen coğrafi bütünlük ise, bu anlamıyla Irak bölünmeyecek. Ancak söz konusu olan, ülkede yaşayanların “duygudaşlık” bütünlüğü ise, böyle bir bütünlük hiçbir zaman olmadı ve bundan sonra da olmayacak. Zira Kürtler bir yana, bir Şii ve bir Sünni Arap da birinden çok farklı “Iraklılık” hisleri taşıyor.

 

Referandum, malumun ilânıdır

 

Bağımsızlık referandumu, Irak Kürdistan Bölgesi yönetiminin halkın bağımsızlık eğilimini ölçmek amacıyla yaptığı bir oylamadır. Bu referandumu ertelemek isteyenlerin tamamı, Kürtlerin ve bölgede yaşayan diğer halkların (Türkmenlerin, Asurilerin, Arapların) büyük kısmının bağımsızlık seçeneğini benimseyeceğini önceden biliyor. Bu şu anlama gelir: Referandum yapılsa da, yapılmasa da Kürtlerin bağımsızlık istediği açık.  Eğer bu hususta bir tereddüt olsaydı, referanduma karşı çıkanlar erteleme veya iptal etme talebinde bulunmazdı. Bu anlamda referandum malumun ilânıdır.

 

Eğer HDP 7 Haziran seçimlerinden sonra sağduyulu bir politika benimseyebilmiş olsaydı, bugün AK Parti MHP’ye mecbur kalmazdı ve referandum süreci de Türkiye’de çok daha aklıselime uygun bir şekilde ele alınıp yorumlanırdı. Ancak Türkiye’deki sivil ve demokratik Kürt hareketini asli mecrasından kopartıp AK Parti ve iktidar karşıtı bir “yedek” güç konumuna düşürenler, sadece Kürtlere değil, bu ülkenin tamamına büyük zarar verdiler. Gelinen noktada, eğer AK Parti bu aşırı milliyetçi rüzgâra kapılıp Irak Kürdistanı’na karşı bazı ağır yaptırımlar uygulamaya kalkarsa, böyle bir politika hem AK Parti’yi hem de ülke menfaatlerini ciddi surette zedeleyebilir.

 

Türkiye’nin FETÖ darbesi gibi ağır badirelerden geçtiği son birkaç yılda, Irak Kürdistanı dış politikada en yakın müttefik oldu. İki yönetim arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkiler, ABD’yi bile kıskandıracak bir seviyeye çıktı. Her şey bir yana, bugün günde ortalama 600 bin varil Kürt petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaşmakta. Kürdistan’da iş yapan 1000’in üzerinde Türkiye firması var ve Irak Kürdistanı, Almanya’dan sonra Türkiye’nin ikinci büyük iş ortağı konumunda. Bölgede, özellikle Antep’teki sanayi tesislerimizin çoğu Irak Kürdistanı ile çalışmakta; Antep’te üretilen mallar Erbil’de satışa sunulmakta. Bu ticari işbirliği, kimi komşu devletleri rahatsız ediyor.

 

Petrol altın gibi değerlidir, her zaman alıcısı çıkar

 

Peki, Türkiye Habur kapısını kapatıp boru hatlarından Türkiye’ye doğru akan petrol sevkiyatını durdurduğunda, Kürt petrolü ve doğalgazı dünya pazarlarına ulaşmayacak mı? Bir kere, petrole boşuna kara altın dememişler. Petrol altın gibi değerli bir maden ve elinizde bulunduğu sürece mutlaka alıcısı çıkar. Kim mi alır? İran alır, Rusya alır, İsrail alır, ABD alır. Nitekim ben tam bu satırları kaleme alırken, Rus petrol devi Rosneft’in Erbil ile bir milyar dolarlık bir anlaşma yaptığı haberi ajanslara düştü.  Bir iki hafta önce de dünyadaki petrol devlerinin Kürdistan hükümetiyle yapmış olduğu çeşitli petrol ve doğal gaz anlaşmaları dünya basınında yer almaktaydı. Yeri gelmişken: Türkiye’nin de Kürdistan hükümetiyle yapmış olduğu petrol ve doğalgaz anlaşmaları var ve inşallah gelecekte daha da çok olur. 

 

Türkiye, İran’ın kışkırtmalarına kanmamalı

 

Kimse İran’ın bağımsızlık referandumu konusundaki gürültüsünden yanlış bir mesaj çıkarmasın. Bugün İran lâfta referanduma karşı, hem de aşırı bir şekilde karşı olduğunu haykırıyor. Ancak Kürtler yarın bağımsızlık ilân ettiklerinde bile İran’ın öyle sert tedbirlere başvuracağı sanılmasın. Zira İran’ın “Kürdistan” diye bir fobisi yok ve hiç olmadı. Çünkü halen İran’da resmi adı “Kürdistan” olan bir bölge var ve İran hiçbir zaman Kürtlerin varlığını inkâr etmek gibi pespaye bir yanlışa düşmedi. Daha 1980’lerde İran’dan Atatürk havalimanına inen bir uçağın adı  “Kürdistan” idi ve o zaman bile Türkiye’de basına haber olmuştu.  Aslında İran şunu demeye getiriyor: “Kürtler var, ancak ben onların haklarını tanımak ve egemenliğimi onlarla bölüşmek istemiyorum.”

 

Bugün İran, Kemalist kültürün Türkiye’de yaratmış olduğu Kürt fobisini çok iyi okuyabilmekte. Maalesef son dönemde bu fobi biraz hortladı ve İslâmî duyarlılığı olan politikacılar arasında da ciddi bir taban oluşturdu. Oysa İslâm ırkçılığı, bir dilin ve bir kültürün yok sayılmasını şirk sayar. Kanımca bugün İslam için en büyük tehlike, aşırı milliyetçilik ve ırkçılıkla zehirlenmektir.

 

Türkiye’yi Kürt fobisi üzerinden bağımsızlık referandumuna karşı kışkırtan İran’ın en önemli amacı, Kürt petrolü ve doğal gazını İran üzerinden (veya tamamlamak üzere olduğu Şii Hilali yoluyla) dünyaya pazarlamaktır. İran Kürtlere karşı göstermelik bazı tedbirler almaya kalksa da, hiçbir şekilde sınırı tamamen kapatma yoluna gitmeyecektir. Aslında İran, Irak’ı yönettiği gibi kendisine bağlı kimi paravan örgütlerle Kürdistan’ı da yönetmeye dünden razıdır.

 

Türkiye, Kürtler bağımsızlık referandumunu gerçekleştirdi diye İran’ın oyununa gelir ve Irak Kürdistanı’na yönelik (belki şiddeti de içeren) sert tedbirler alırsa, bölgedeki barış ve istikrar daha çok tehlikeye girer.  Üstelik böyle bir politikanın Türkiye’deki iç siyasete de ciddi yansımaları olur.  Şimdiye kadar Türkiye’nin her tarafından oy alan ve gerçek anlamda bir Türkiye partisi olan AK Parti, bölge bazında CHP ve MHP gibi bir tabela partisi konumuna düşebilir. Zira bölgede yıllardır AK Parti’yi canla ve başla destekleyen dindar Kürt seçmeni, tüm konuşmalarına “Allah’ın adıyla” başlayan Mesut Barzani’ye ve Irak Kürtlerine yönelik haksız uygulamaları sineye çekmeyebilir.

 

Daha iki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu soru sorulmuştu: “Mesut Barzani’nin açıklamaları ve Amerika’nın bağımsız Kürdistan’a yeşil ışık yakması, Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak sizi düşündürmüyor mu?”  Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Mayıs 2015’te bu soruya şu cevabı vermişti: “Bağımsız Kürdistan meselesini Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak, kendi içinde eğer böyle bir eyaleti bu şekilde bölünme ile neticelendiriyorsa bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez.”

 

Diyeceğim o ki, AK Parti Irak Kürtlerine yönelik politikasını MHP’nin aşırı milliyetçi dili ve İran’ın gaz vermesiyle biçimlendirmeye kalkarsa sağlıklı bir sonuca ulaşamaz; üstelik yıllardır büyük emeklerle elde ettiği kazanımları tehlikeye atabilir.

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik