Aylan bebek nasıl mültecilerin, dünya yüzündeki mührü oldu ise, ana karnında şehit olan yavru da hem sızımız, hem kalplerimize mühür oldu.Gel de unut…
Vezneciler’deki bombalı saldırıya kaldığı yurtta tanık olan kızım, önce sokağın halini ve önlerisıra kaldırılan cesetlerin öğrencilerde yarattığı yıkımı anlatırken, yanısıra ağaçlara, pencere içlerine sığınmış serçe ve kargaların bombanın ardın dan yaşadığı paniği, bahçeye serpildiklerini de anlattı.Ödü kopan kuşların birkaçına çare olabildiklerini…
Bombanın dörme döküm ettiği serçe kuşları gibi, okul yolunda, dağda bayırda, ana babası koynunda, oyun ortasında yahut anasının karnındaki çocuklarımız…Unutabilirsen, unut…
‘Çare olamadım, koruyamadım’ diyor, hamile polis eşiyle birlikte evladını kaybeden erkek…O da bir polis, ama, fotoğraflarda acılı bir eş ve baba.
Omuzladığı tabutu okşayıp, korur gibi sararken, tabutu öpen fotoğrafı, hadi unut, unutabilirsen…
Hem Aylan bebeğin sahildeki resmi, suların ‘hadi kalk’dercesine dokunup çekil diği, yüzünü kumlara gömmüş oğlancığın saklambaç oynuyormuş da , birazdan arkadaşlarını arayacakmış gibi öldüğü kareyi ölümsüzlüğe resmeden foto muhabiri sonradan, ‘yapabileceğim başka şey yoktu,o çocuğun sesini dünyaya duyurmak için, fotoğrafını çekmekten başka.’ Demiş ,DHA’nın Bodrum muhabiri Nilüfer. Denize vuran bebeğin suçluları cezasını (ve belasını) bulmasa da, ona ödül getiriyor çektiği Aylan bebek resmi.
Mardin Midyat’ta karnında altı aylık yavrusuyla teröristlere karşı görev yerini ve öteki insanları korurken, şehit düştü, Şerife Özden Kalmış.
‘Koruyamadım’ diye kahreden, omuzlar üstünde makamına yürüyen şehit polisimizi,korurcasına eliyle sarıp, tabutunu öpen eşin fotoğrafı da vicdanımızda , aklımızda silinmez yerini aldı. Nasıl unutulacak?
Aldı da neye yaradı?
Böylesi fotoğraflarda değil, evladının beşiği başında olmak için neler vermezdi o erkek?Babalar gününe bir hafta, doğuma üç ay kala, yakıştı mı? Bazı mesleklerde yan çizmek yok, sağlıkta, askerlikte ve polislikte …
Vatanı kırkbeşinci paralel üstündeki tuzu kurular gibi cici sevmek başka, o paralelin altındakiler gibi ateş hattında sevmek başka, o zaman ölüm kaçınılmaz.
Hadi asker, polis meslek elemanı, siviller de savaşta sokakta ve yedi düvelin he definde olanlar… Ön safta bebeklerin ne işi var?Cephenin önünde, tabutlarda,dalgalarda ne arıyor bu çocuklar?
Polis babasıyla şehit edilen bir başka çocuğumuzu da öyle, gel de hatırlama…
Hani camii avlusunda öbür şehitleri, sal’ı omuzlayan merasim taburu askerleritaşıyorken, o minicik tabut tek bir askerin kucağında, babasının ardısıra gidiyor du…
Çarpışanlar, ülkesini koruyanlar, yahut her köşesi cephe olan ülke insanları vurulup, bombalarla uçurulup, yahut uçurumlarda zerresi kalmayasıya yok edilince, onların şehitlik makamıyla onurlandıkları, öbür tarafta Peygamber makamına yakın olacağına inanılır ya.Yaş alt sınırı ana rahmine kadar düşmüş şehit çocuklar nerede olacaklar, cennetin ana sınıfında mı?
Ve öteki sınıftakiler, daha doğrusu sınıfta çakanlar, akıldan, iz’andan, vicdandan, siyasetten, insanlıktan zerrece nasiplenmeyenler, katliamlardaki kendi rollerinden habersizler,‘ katilsiniz! Eliniz kanlıdır! Yüzünüzden, ağzınızdan, her yerinize kan sıçramıştır’ ,diye hedef şaşırtmaya kalkanlar…Ulusal kurtuluş savaşı verdiklerini varsayanlar, o nasıl oluyor o ? Kurtuluş savaşında bütün Anadolu halkı omuz omuza ve yedi düvele karşı verdi o savaşı şimdi cümle alem ve yetmiş yedi düvel bu kirli savaşın arkasındayken, kal neyimiş kurtuluş savaşçısıymış…
Onlar bu dünya ve öte dünyada nerede olacaklar?
Olmak’tan nasipsizler nerede olursa olsun…Niza’yı ve unutulmayı bile haketmeyenler…
Bebeler ve ceninler ve çocuklar ama, ölmesin, oynasın, vatanından ayrı düşmeden, anacığının kıyısında, kendi göğü altında…
Ve bir daha hiçbir baba, karnında yavrusuyla ölen eşinin tabutunu öpmek zorunda kalmasın…