Savaş kurbanlarını cinsiyetine ve yaşına göre ayırmak elbette hakkaniyetli olmaz. Irak savaşını tel’in için Taksim’de yapılan bir gösteride “Irak’ta kadınlar ölmesin” diyen pankartlar vardı mesela, binlerce masum erkek de öldürülüp işkenceye tabi tutulurken. Afganistan’ın ABD tarafından yerle bir edilişinde ahlaki gerekçe zorunlu hale gelince, Afgan kadınını kurtarma olarak dünya kamuoyuna açıklanmıştı babaların, oğulların ve eşlerin öldürülmesi. Ortadoğu’daki bütün savaşlarda medya silahlı kuvvet gibi hatta daha etkili bir bileşeni oldu savaş aygıtının.
Fakat dünyada tanık olduğumuz bütün savaşlarda gördük ki insani bütün değerler ayaklar altına alınırken, kadınlara çok daha oylumlu acılar yaşatılıyor. Mesela Suriyeli kadınlara yönelik tacizler ve cinsel saldırılar sadece zindanlarla sınırlı değil. BM’in raporlarında da yer aldığı gibi teşkilatın yardım götüren adamları bile ahlaksız teklifleri kabul görmeden kadınlara yardımı vermek istemiyorlar. Eşlerini kaybetmiş, yetim çocuklarıyla çaresizlik içinde kalmış, seslerini duyuramayan kadınları istismar etmek isteyenlerin haddi hesabı yok.
İnsan Hakları ve Adalet Hareketi’nin öncülüğünde, Esed’in hapishanelerinde sayısız zulümle imtihan olan 6 bin 736 kadının kurtuluşu için 55 ülkeden binlerce kadın harekete geçti. Oluşturulan vicdan konvoyu dün itibariyle İstanbul Yenikapı’dan Suriye sınırına doğru yola çıktı. Tıpkı Mavi Marmara Gemisi yolcuları gibi onlar da Avrupa’dan Asya’ya, Güney Amerika ve Afrika’dan Ortadoğu’ya birçok ülkeden, inançtan, meslekten ve meşrepten. Aslında bütün İslam dünyası acılar içinde, mesela Pakistan ulusal meclisinden katılan beş kadın parlamenterden biri olan Munaza Hasan Suriyeli kadınları çok iyi anlayabildiklerini, onlarla dayanışmalarını göstermek için İstanbul’dan yola çıkacaklarını söylüyordu hazırladığı videoda. Kuveytli gazeteciler Maha el-Kalaf ve Sinan al-Ahmed dünyadaki haksızlık ve hukuksuzluklar yüzünden dinini dilini vatandaşlığını kaybeden bütün kadınlar için geldiklerini belirtmişler. İngiliz gazeteci Yvone Rindley’i ise Afganistan’dan tanıyoruz. Kendisiyle İstanbul ve Tahran’da sohbetlerimiz olmuştu. Taliban tarafından esir alınmış ve ülkesine dönüp Kur’anı bir kez okuması koşuluyla serbest bırakılmış bir kadın. Okuma sözünü tutan Rindley şimdi Avrupa’nın en etkili Müslümanlarından biri ve deneyimleri son derece ufuk açıcı.
Savaşın yıkıcı etkilerine, eşlerini çocuklarını kaybetmeye dayanamayıp akli muvazenelerini kaybeden kadınların tedavi edildiği bir merkez. Buradan konvoya destek veren bir belgesel yönetmeni ise bizi gerçeğin başka bir boyutuyla yüzleştiriyordu. Suriyeli kardeşlerimizi Bosnalı kadınlardan daha iyi kim anlayabilir. Çeşitli STK’lardan ve Srebrenitsa Anneleri’nden kadınlar da konvoyda yerini almış durumda. Dünya kadınlarıyla birlikte yola çıkmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen kadınlar var. Farklı ana dillerine rağmen ortak cümleler kurabilen insanlarla insanlık adına yola çıkmak her zaman paha biçilmez bir deneyimdir. İzmit Sakarya Ankara Konya Adana güzergahını izleyerek Hatay’a ulaşacak olan kadınlar, sesini kaybetmiş sözünü tüketmiş dünyaya seslenecek, susturulanların sesi olacaklar.
İki gün önce DPI’ın bir toplantısında Birleşmiş Milletler Siyasi İşler Bölümü kıdemli Uzlaşma Danışmanı Elizabeth Scheper’e Suriyeli kadınları sorduğumuzda çok az bilgi alabilmiştik. Resmi makamların ötesindeki kadınlara fazla ulaşamadıklarını beyan etmişti. Çatışmalarda ancak bir ülke talep ederse konuya dahil olabiliyorlar. Koca bir halk katliama maruz kalırken, kadınlar hukuksuz bir şekilde tutulup cinsel saldırılara maruz kalır nice savaş suçları işlenirken elden bir şey gelmiyormuş. BM Bağımsız Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu da damgalanma endişesi ve ağır travma yüzünden cinsel şiddetin, gerçekleşenden çok daha azının bildirildiğini raporlamıştı.
Hafız Esat zamanında 1990-1995 arasında çıkan Yeryüzü dergisine Suriye zindanlarından bir mektup gelmişti. Bütün arşivi gözden geçirip mektubu bulamayınca, Müslümanları bu hapishaneleri kendi üzerlerine yıkmaya çağıran mektubu yayınlamayıp başka yolla duyurduğumuzu hatırladım. Babadan oğula aynı kötülük devam ediyor. İHAK adına konuşan başkan yardımcısı Gülden Sönmez ölümü bekleyen kadınların kurtuluşu için yola çıktıklarını, bırakıldıkları noktalarda intihar etme eğiliminde olan kadınların çığlıklarını duyduklarını belirtiyor. Yaşadıkları çok ağır; infaz, tecavüz, ölüm, yıkım, hapis, mültecilik. Yedi yıldır güç ve imkan sahibi kurumların, devletlerin, sözde barış masalarının bir şey yapmadığını gören kadınlar sonunda harekete geçti.
Suriyeli avukat aktivist Dima Musa bütün tutukluların bırakılması için mücadele veriyor. Gözaltına alınıp nereye götürüldüğü bilinmeyen sayısız insanın bulunmasını, suçluların yargılanmasını istiyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nden Sima el Hasan’ın dileğine katılalım, inşallah bu konvoy Suriyeli kardeşlerimizin kurtuluşuna bir kapı aralar.