Ana SayfaYazarlarYeni yılda yeni anayasa

Yeni yılda yeni anayasa

Bugün 1 Ocak 2016; yeni yılın ilk günü. PKK şiddetinin uzun zamandır görülmedik ölçüde tavan yaptığı “kötü” bir yılı geride bırakırken, Başbakan Davutoğlu ile ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu başkanlığındaki heyetler arası görüşmeden ortaya çıkan uzlaşı ya da daha doğru bir ifadeyle diyalog ruhu, Yeni Anayasa konusunda eskiye oranla çok daha iyimser olmamı sağlıyor.

 

İyimserliğimin nedeni CHP sözcüsü Halûk Koç’un görüşmenin ardından yaptığı açıklamada dile getirdiği “Türkiye artık 12 Eylül ayıbından kurtulmak zorunda” sözleri. Koç bu sözleri Yeni Anayasa ile ilgili olarak değil, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları gibi 12 Eylülden gelen “mevzuatın ayıklanması” bağlamında söyledi. Yeni Anayasa konusunda Uzlaşma Komisyonu canlandırılırken, başta bu iki yasa olmak üzere demokratikleşme bağlamında önem taşıyan temel yasaların yenilenmesi hususunda uzlaşmaya varılması da iki parti arasında kapsamlı bir diyalog yolunun açıldığının somut göstergesini oluşturuyor. 

 

Sayın Koç’un açıklamasında, Genel Başkanı’nın birkaç haftadır yinelediği “ilk 4 madde” ile ilgili kırmızıçizgilerini yinelememesi de olumlu gördüğüm bir başka husus. Bu konuda aşırı iyimser olmamak gerekir kuşkusuz ama ben şahsen ilk 4 maddeyi, 12 Eylül ayıbından kurtulma kavramı içinde değerlendirenlerdenim. Çünkü ilk 4 maddeyi dokunulmaz kabul ederek Türkiye’yi 12 Eylül ayıbından kurtarmak mümkün değil.

 

Koç’un açıklamasında görmediğim için memnun olduğum bir diğer husus, CHP Genel Başkanı’nın bir iki ay öncesine kadar ilk 4 maddeyle birlikte dile getirdiği “kurucu irade” argümanına da haliyle değinmemiş olması. Oysa Kılıçdaroğlu, 1 Kasımdan önce çıktığı NTV canlı yayınında, “anayasanın ilk 4 maddesi bizim açımızdan tartışma konusu olmaz. Kurucu iradenin iradesinin yansıdığı maddeler diye kabul ediyoruz biz onları “ demişti.

 

Kurucu irade” Osman Can’a göre, “Erzurum ve Sivas kongrelerinde oluşmaya başlayan ve 1920’de billurlaşan TBMM iradesinin yok edilmesinden sonra ortaya çıkan derin irade ve onun derin anayasası.” Bu belki tartışılabilir ama 1982 Anayasası’nın kurucu iradesi 12 Eylül darbesini yapan generallerinki elbette. Bu anayasanın halkın özgür iradesiyle benimsendiği kabul edilse bile 1982 yılındaki halk iradesinin bugün aynı olduğunu söylemek mümkün mü?

 

Sayın Kılıçdaroğlu, sözünü ettiğim yayında, “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Bu zaten benim gördüğüm kadarıyla bütün siyasi partilerin de bir anlamda ortak hedefi, ortak amacı gibi görülüyor. Burada da bir sorunumuz yok” diye devam etmişti. Bu söylediklerinde kimsenin sorunu yok kuşkusuz. Ama yazılarımda defalarca altını çizdiğim gibi, 12 Eylül Anayasası’nın 2. maddesinin değiştirilmesi gereken kısmı zaten demokratik, laik, sosyal hukuk devletini tanımlayan “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” tamlaması. Hem uzun, hem de devlete milliyetçilik gibi bir ideoloji yüklüyor.

 

AK Parti’nin 2007’de anayasa taslağı hazırlattığı hukukçular heyetinin başında olan Profesör Özbudun’un da altını çizdiği gibi, “ milliyetçilik bir ideolojidir, ister Atatürk versiyonuyla, ister başka versiyonlarıyla. (…) Anayasanın bağlayıcı ilkesi olarak milliyetçiliği koyarsanız, milliyetçiliğe taraf olmayan insanları peşinen dışlamış olursunuz. Tıpkı Anayasaya sosyalizm ilkesini koyduğunuz takdirde, liberal piyasa ekonomisine taraftar olan insanları” dışladığınız gibi. Bunun için Türkiye’ye, Prof. Özbudun’un belirttiği üzere, “renksiz” yani “ ideolojiye yer vermeyen, herkesin içinde serbest rekabet edebileceği bir Anayasa gerekiyor.  Bu konuda AK Parti’nin topluma mesajının da bugünkünden çok daha net olması şart elbette. 

 

Haluk Koç’un söylediklerinden ana muhalefet partisinin bu konudaki görüşlerini bir kenara bıraktığı anlamını çıkarmak mümkün değil kuşkusuz, ama CHP Yeni Anayasa’nın 12 Eylül ruhundan arınması hususunda samimiyse, ikircikli davranmayı artık bir yana bırakmasında yarar var. Kılıçdaroğlu, sık, sık yinelediği gibi, “Türkiye’de 1. sınıf demokrasi olmasını” gerçekten istiyorsa, partisinin Yeni Anayasa konusundaki tutumunu evrensel demokrasi ilkeleri ışığında gözden geçirmek durumunda.

 

AK Parti ile CHP arasında siyasi reformlar konusunda tomurcuklanan daha sıkı bir işbirliğine dayalı bu diyalog konusunda duyduğum iyimserlik önce bardağın dolu tarafına bakmamdan kaynaklanıyor. Bunda, Başbakan Davutoğlu’nun, iki partinin devlet sistemi konusundaki farklı önceliklerine karşın, NTV özel programında ortaya koyduğu iyimser yaklaşımın da rolü var.

 

Anlaşılabildiği kadarıyla AK Parti başkanlık, CHP parlamenter sistemden yana önceliklerini korumakla birlikte, erkler ayrılığını hangi sistemin daha etkin sağladığı konusunda ciddi bir tartışma yürütmeye hazır. Böyle bir tartışmanın keskin bir erkler ayrılığına dayanan başkanlık sistemi lehine sonuçlanacağı belli ama CHP’nin değil başkanlık sistemini, parlamentarizmin bir varyantı olan yarı-başkanlığı kabul etmesi dahi kuşkulu bence.

 

AK Parti ile CHP diyaloğu ne kadar önemli olursa olsun, Yeni Anayasa sürecini zora sokacak başka faktörler de var. Bunların başında birbirleriyle taban tabana zıt görüşleri savunan diğer iki partinin tutumları geliyor. İlk 4 maddeyle ilgili hususların yanı sıra, özellikle farklılıkları olan bireylerin temel hak ve özgürlükleri konusunda CHP’den çok daha katı bir pozisyonu olan MHP ve eğer katılacaksa, HDP ile Uzlaşma Komisyonu’ndan eski yöntemle bir anayasa çıkarmak herhalde mümkün değil.

 

MHP’nin, Türk milliyetçiliğinden, herkesi kapsayan bir Türkiye milliyetçiliğine doğru evrim geçirmediği sürece, güncel koşullarda çok daha büyük önem taşıyan “farklılık hakkı” ya da “farklılıkları olan yurttaşların bireysel hakları” konusunda 1. Sınıf demokrasiye geçmeye engel oluşturacağına kuşku yok. Bu da, Türkiye ile bütünleşmeyi arka plana attığı ve çok daha kötüsü PKK’nın sözcülüğünü fütursuzca üstlendiği görülen HDP’nin yeni ayrılıkçı politikası için ihtiyaç duyduğu halk desteğini sağlamasını kolaylaştıran bir etmen olur. Böylelikle temel hak ve özgürlükler bağlamında Kürt sorununu çözememiş bir Türkiye’de ayrılıkçılık sorunu da ciddiyet kazanır kaçınılmaz olarak.

 

Bu bağlamda, yeni yılda yeniden gündeme gelen Yeni Anayasa’nın Türkiye’yi tehdit eden ciddi sorunları giderecek çok daha demokratik, çok daha kapsayıcı bir yaklaşımla yapılması önem arz ediyor. Yeni yıla girerken, toplamda halkın yaklaşık yüzde 75’inin desteğine sahip bu iki parti arasında diyalog kanallarının açılmasını bu nedenle önemli bir adım olarak görüyorum. Ve de Yeni Yıl’ın İstanbul’u karla beyaza boyadığı bu ilk gününde siyaset sahnesinde bembeyaz bir sayfa açılacağını ummak istiyorum.        

 

 

 

- Advertisment -