Hepimiz için öyle midir, benim için yılın son haftalarında sesler yükselir, detone olur, bir gümbürtüdür gider, umut susakalır…
Sonra umut gene bütün kakafoniye galip gelir, insanlığı ama yara-bereyle, ama dağ tepe aşırıp, mutlak çekip çıkarır.
Amerikanya haydudu Trump’ın Kudüs açıklaması bu detone sese örnek.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Kudüs özel gündemiyle bugün (13 Aralık) Istanbul’da toplandı.
ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararıyla, Kudüs’ün İsrail başkenti olarak resmen tanıması, uluslar arası toplum tarafından engellenmek zorunda, yoksa yıkımın, belanın bini bir para. Gazze bombalanıyor, İsrail Filistinli çocuklara her tür zulmü reva görüyor.
Muhammad Al-Taweel, intifadanın simgelerinden biri. Onun resimlerini çeken Filistin’li gazeteci Bilal Al-Taweel, ‘Down sendromlu Filistinliden bile korkan İsrail askerlerinin insanlık dışı muamelesini dünyaya gösterdik ‘ dese de, El-Halil kenti eylemleri sırasında askerlerce üstü aranan ve kameralar çektiği için gözaltından kurtulan down’lu gencin askerlerce iteklenerek götürüldüğü fotografi kalbi olanın kalbini sızlatıyor. Rahatsızlığına rağmen, Kudüs için sokağa çıkıyor, herkesin tanıdığı bu genç çocuk, kapattırılmış dükkan kepengine yaslanıp, aranıyor.
Tepkisiz Muhammad İsrailli 4 askerce, kollarından çekiştirilerek gözaltına alınmak isteniyor.
Askerler, çekim yapıldığı için vazgeçse de, o yerinden ayrılmıyor, durduğu yerde durup, evine gitmeyi bile düşünmüyor, intifadadan vazgeçmiyor.
Kudüs’lü, Cüneyd de, ki henüz 15’inde, yirmi kadar İsrail askerince, gözleri bağlı götürülüyor, çekilen resim İsrail zulmünün daha nicesini göreceğimiz zulmünün bu aralar yapılan son eylemi.
Çocuklar öldürülüyor, gençler yaka paça götürülüyor, terörist denilerek…
Geçen yüzyılın başına kadar Kudüs, Müslümanın, Hristiyanın, yerli Yahudinin bir arada yaşayabildiği bir yerken, işgal sonrası huzursuzluk tohumları filizlenmeye başladı.1947 yılında BM’in kararıyla Filistin ve İsrail sınırlar çizilmek yanında, uluslar arası bir rejim öngörüldü.Kudüs egemenliği hiçbir ülkeye düşmeyecek, bu dile bile getirilmeyecekti.Amaç, üç semavi dinin kutsalı Kudüs’ün önemini korumak, bu dinlerden kişilerin eşit erişim sağlayabilmesiydi. 48’de bela geldi, İngiltere çekildi, İsrail kurulup dünyanın başına bela edildi, çıkan savaştan sonra bir milyona yakın Filistin’li evini barkını bırakarak, yollara düşmek zorunda kaldı, vatanlarından edildi, mülteciliğe yazıldı.Savaş hız kesmedi, BM.in 47 yılındaki kararına karşın, Kudüs’ün batısı da içinde. Filistinlilere ait bölümü de denetler oldu.Çatışmalar artarak sürdü, işgal genişledi.
49’da ateşkes yapıldı, buna göre evlerine dönüp eski hayatlarını sürdürmelerine izin çıktı, dönmeyenlere yerleri için ödeme yapılıp, Kudüs’e uluslar arası statü verilecekti. Bu da kağıt üstünde kaldı.Gün günden durum kötüleşti.Kudüs, ortak ibadet yeri olmaktan çıkalı çok oluyor. Kudüste yaşamayanların oraya girmesi, Mescid_i Aksa’yı ziyareti İsrail’ce engelleniyor.
Başka ülke Müslümanları İsrail’den vize almadan Kudüs’e giremiyor.
Ortalık zaten kalkmış oynarken Kudüs’ü İsrailin başkenti yaptım diyebiliyor, kovboy…
Bugünkü zirveden doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğu kararı çıktı.
Batı Şeria protestoları sürüyor, insanlar sokaklara dökültü, askerler güç kullanıyor.
İsrail vatandaşı Araplar ABD elçiliği önünde eylemde, provokasyona dur diyorlar.
Kudüs, ey Kudüs (!), bu nasıl iş?
Yazık değil mi bu topraklara, bu insanlara, gençlere, çocuklara, hayatlarına, umutlarına?
Zirveden çıkan karar umarız bu yangına benzin dökenlerin değil, kılıç dansı yapıp, kovboyla birlikte küre önünde resim çektiren Arap lideri geçinenlerin, silah satıcılarının değil, insanların ve barışın yararına olur.
Gönül öyle olsun istiyor, günler ne getirir kim bile?