79 milyonun %49. 8’i kadın, yani 39.250 bin kişi.
Siyasi sistem, erkekler, hayat budayıp indirse de, 65 yaş üstü nüfusta kadın önde, %43 erkeğe karşılık, kadın %56’da. Erkekte ömür 75 yaş, kadında 81.
Genç nüfusta, gerek ayrılık, gerek kaza, gerek hastalık nedeniyle ölüm, kadının dullukla sınava çekilmesi.
Aydın ili Nazilli ilçesinde yüz yaş sınırını zorlayan kadınlar/ analar istatistik dışı kalsın, bir de onlara sormalı, ömürde yüze dayanmanın getirisini, götürüsünü.
Dört kadından biri obez. Anaların hamilelik kilosunu çırpıp atamayışından mı, ekmeğin hükümranlığından mı, yorum sizin…
Yürek yakan sayı, okumaz yazmaz kadın sayısının erkeklere beş bastığı…
Okur yazar olmayan kadın yüzdesi, kadın nüfusunun %9.2 si, elbet sahici okur yazar olma anlamına gelmiyor bu sayı.
Yüksekokul ve fakülte bitirme yüzdesi, kadınlarda 11.7, ama işgücü katılımı 31, genç işsiz oranı 20.4, evlilik yaşı neredeyse 24’ler.
Tepe tepe kullanılıyoruz, işgücünde varız, keyf’te ve sokakta yokuz, okuma yazmamız az, dizi dizi inciyiz, işsizlikte birinciyiz, ama neyse ki evlilik diye ölmüyoruz. Evlenince, yahut boşanmak isteyince ölüyoruz, yani öldürülüyoruz…
Eğitimli kadınlar işgücünde daha çok yer alıyor, ailenin bütün işlerinde başı kadın çekiyor, saç süpürge genel müdürü olarak; hem ustabaşı hem işçi, karnı dolu, eli boş… Akıl ve cesarette hayhaylıyız, mutlulukta vayvaylı… Aşkta alaylı ve cehalet düzeyinde cesur.
Tüm eğitim düzeylerinde erkekten hayli az ücret alıyoruz. Her on kadından 4’ü eşi yahut birlikte olduğu erkekten şiddet görüyor, bu şiddet azalmayıp artıyor. Kibarca şiddet dediğimiz hep ölüme açılıyor. ‘Ya benimsin, ya kara toprağın’ .
Elbet sayılara yansıyan bu kadarcık, dilinizi korkak alıştırmayın, yarı yarıya, yarı yarıya…
Siyasette azız. Kadın bakan yüzdemiz 7.4, bu oran İsveç, Norveç gibi ülkelerde % 50 üstünde. Belediye başkanı kadın yüzdemiz 2.9.
Tutun bakem kalemi, yazın kağıt üstüne, uykuda geçen zamanı düşün, zulümle geçeni düşün, beşik başında dikine uyuduğumuzu düşün, özel zamanları, derdi tasayı, mutfakta çamaşırda, işte ve yolda geçen zamanı düşün bakem hayattan… Koca bir ömürden kaç gün kalıyor efenim, yaşadım demek için?
Bunun savaş, kıyım, göç, mübadele, cephe gerisi, yaylım ateş arası, evlad acısıyla geçeni de var…
Ayaklarımızın altına serilecek cennet kurtarır mı sizce?
Ah anamız anamız, sana feda canımız, öyle mi? Yemişim o fedaları, önümüze serildi sanılanı, dünyada bir hoş nokta, hayatta bir virgül olamayışı…
Bu ömürde hiç değilse yıldan yıla, hadi üç yıldan üç yıla da razıyız, parayı, pulu, eşiktekini beşiktekini, kalbindeki ödlek kahramanı, yanındaymış gibi görünse de hiç olmayanı ve ay sonunu, bütçe denklemeyi umursamadan, kaçamak sevinçleri, kalp çarpıntılarını, sevip sevilmeleri, mutfağa girmeden güzel bi yemek yemeyi, borcu harcı, kirayı, çocuk okutmayı, yetiremeyene yetişmeyi, gezilere çıkmayı, dertsiz tasasız kadın olmayı isteyebilir miyiz Yarabbicim, yahut amirim, ey erkek? Analar da isteyebilir mi? ‘Ben de’ diyebilir mi, ‘bana da’?
‘Yok artık…’ mı buyurdunuz?…
Ya zulüm yüzdelerimiz?
Babası belirsiz yahut erken yaş gebeliklerimiz?
Hikâyelerimizi yazılı görsel basına servis ettiklerimiz, ağıdımızı sağıt etmek yerine, paraya çevirmek isteyen üçkağıtçılara para karşılığı anlattıklarımız, sonra gidip ekran cümbüşlerinde oynadığımız?
Aşk ve hicranda boğulduğumuz, falcıdan, tılsımcıdan , avuntu evliliklerden medet umduğu muz? Tecavüzcümüzü affettiğimiz, yahut elinde öldüğümüz?
Çocuklarımız kadar küçücük, onlar kadar çaresiz kaldığımız yalnızlıklarımız?
Ülkemiz dörtnala darbelere giderken, götürülürken, çocuklarımız yaşları büyütülüp asılırken, Hıdrellezlerin umucu sabahına çıkan gecelerin şafağında ipe çekilirken oğullarımız?…
Büyümeden toprağa verdiği evlatlarının ardısıra, uzun yaşamak kadersizi analarımızı, hangi yüzde avutacak ki?
Analar gene kayıpları için Cumartesileri oturacak. Engellisini sırtına vurup sokağa çıkacak.
Sızısını, kalbindeki kanamayı belli etmeden yaşayacak, yakasına konuşacak, umup umsuruk olacak, taş aşı pişirecek, gene de hayattan ve ummaktan geri durmayacak.
Sonra ekran çığırtkanları, piyasa tellalları bağıracak,’ tektaşta ucuzluuuk, bu otomobili ananınız canı için ucuzlattııık, falanca rezidansı anayın dini için beş yüz bine çektiiik, koş vatandaş koş… Her şey anan için satıver, pardon, alıver gitsin, herşey vatan için ölüver gitsin…’
Analar, çok yaşayın.
Kökten sürme ana olan da, doğurup dokumasa da aklıyla, kalbiyle ana olan da çok yaşasın…
Gürlü güvenli yaşayın, içinizde şarkılar tükenmeden yaşayın.
Gölge edeniniz, mutlu edeniniz çok olsun, diyemediğinizi duyanlarınız eksik olmasın…
Ah’ınız işitilsin, yok’unuz bilinsin, emekleriniz sağdıç emeği edilmesin.
Er’i hükmüne girmeyip taa 1480’lerde şiir yazan, ‘uykuda açtım gözümü’ dizeleri ışıktan harflerle göğe yazılan Mihri Hatun ana olmadıysa da, kalbimize derin yazıldı. Siz gözünüzü açın da, ister sabahınan açın, ister uykuda…
Ana olmak ne cenneti garantiliyor bana sorarsanız, ne bu dünya huzurunu.
Üstelik hep borçlusunuz, sizi dünyaya getirene borcunuzu, doğurduğunuzda ödüyorsunuz.
Uykular yarım, hacete yetişilmez, çaylar çeyrek.
Savaşlarda kalkan, aşkta eli de boş, gönlü de, ne madalya, ne hizmet bedeli, ne minnet…
Analıktan emekli de olunmuyor.
Mahluklar bile ana olmasın, der eskiler, kedi bile ana olunca kendini siler.
Tarihin zor günlerinde analar yükler göçü. Başlangıçlarda, bitişlerde, yalnız ve güçlü kahraman, gene onlar.
Kurtuluşun ve öncesinin, Anadolu tarihinin, mübadelenin, sürgünlerin, etnik kıyımların, siyasi zulümlerin, darbelerin, mülteciliğin, şehit yakını olmanın, aşkın ve ayrılığın esas oyuncusu, analar…
Ömrüm kadın hikayeleri dinlemekle, şaşıp kahrolmakla, çare aramakla geçti, ne çareyi hakkıyla bulabildim ne hikayeler kitaplara sığdı…
Kalem tutuştu, içim kevgire döndü, bir söyledim, bini kaldı…
Ne arz makamı çare oldu, ne Tanrı katı.
Son dinlediğim Hamo kadının ağıdı.
Sanırsınız kadın ömrü, analık destanı bir deli uçurtma, şeytan uçurtması, çıtasız, terazisi denk olmayan. Yalpalamak zorunludur!
Hamo’nunki de öyle, pek çok benzeri gibi.
Çocuklar deva olmaz mı analarına? Nasıl olsun? Deli serçe kuşlar örneği çığrışır, başka göklere savrulur, çocuklar… Tek yardımları, ‘anne, yetiş’ demek.
Ana dediğin, babası evinde de, nafakasını çıkardığı işyerinde de, kendi yurdunda, çocukları yanında da yalnız… Bakmayın hamdettiğine, o da çaresizlikten ve mayasının güzelliğinden.
Hamo’nun adı kaderini gizliyor zaten, hem, gam demekmiş, Kürtçe’de.
Gamzede analar…
Bu yeni zamanlarda ve sonrasında, dünyanın zulmü azalsın, kadınların istatistiklerde yeri yukarılara çıksın…
Gamzedeler deva bulsun, gam, yani hem, hem hayatlarımızdan çıksın, hem sayılardan…
Analar gününde alanınız değil, sayanınız çok olsun, bir sap çiçek koparıp getireniniz, bir şarkı söyleyeniniz, gönül alanınız…