Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIVarşova ve Kiev’deki hava: NATO-Rusya savaşına doğru mu?

Varşova ve Kiev’deki hava: NATO-Rusya savaşına doğru mu?

Almanya Federal İçişleri Bakanlığı’nın vatandaşlarına kendi sığınaklarını hazırlamaları çağrısı, Macron’un Ukrayna’ya asker gönderme açıklamaları, Polonya Başbakanı Tusk’ın “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kritik zamanları yaşıyoruz” cümleleri, Sırbistan Devlet Başkanı Vuciç’in “Temel ihtiyaç maddelerini stoklamaya başladık. Üç, dört ay içinde kaçınılmaz, durdurulamaz bir savaşa sürükleniyoruz” sözleri…Geçen hafta İHH’nın kurban kesimi için Varşova ve Kiev’deydim. Polonyalı sivil toplum kuruluşları Polonya’nın olası Rusya saldırısına karşı hazırlık yaptığını söylüyor. Ukrayna’da ise sonbahar veya kış aylarında Rusya’nın yeni bir saldırı dalgasının başlatması bekleniyor.

Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ve Federal Sivil Savunma Başkanlığı, vatandaşlarına en kısa sürede kendi sığınaklarını hazırlamaları bazı gıda maddeleri stoklama çağrısında bulunması uluslararası siyaset alanında sosyal medyada gündem olmaya devam ediyor .

Şimdilik Almanya’da siyasi liderler ve kanaat önderleri tarafından henüz çok dillendirilen bir konu olmasa da, genel olarak Rusya’nın Almanya ve Fransa’ya saldırma ihtimalinin, Almanya ve Fransa’nın ulusal güvenlik politikalarının önemle üzerinde durduğu bir konu olduğunun altını çizmekte yarar var.

Avrupa ve NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya verdikleri silahları bu güne kadar sadece ülkelerini savunmak için kullanma şartının geçtiğimiz haftalarda iptal edilmesi, Ukrayna cephesinde yeni bir hareketlenmeye işaret ediyor.

Ukrayna’ya verilen silahların artık Rusya topraklarına saldırı amaçlı kullanımına izin verilmiş olması, Avrupa’nın güvenliğini doğrudan riske edecek bir karar. Tehlikeli bir sürecin habercisi.

Belki de bu sebeple halka sürekli savaşa hazırlıklı olması telkin ediliyor.

Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya’nın Ukrayna savaşında yenilmesinin Avrupa’nın güvenliği için hayati önem taşıdığını ifade etti. 

Macron, Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım gönderilmesini görüşmek için bir araya getirdiği Avrupalı liderlerle, Ukrayna’ya asker gönderilmesi konusunda ise fikir birliğine varılamadığını açıkladı. 

Macron, “Ancak hiçbir seçenek göz ardı edilmemeli. Rusya’nın kazanmaması için gereken her şeyi yapacağız” dedi.

Macaristan Başbakanı Orban ise AB’deki genel tutumun aksine her zaman Rusya’nın güvenliğini de ön planda tutan bir tutum takınıyor.

Geçtiğimiz hafta Orban, “Çatışma bölgesinin yanında olmamız nedeniyle güvenliğimiz için tedbir almamız gerekiyor” diyerek ekledi:  “Zor bir dönemden geçiyoruz ve bu Kasım ayına kadar devam edecek. ABD seçimleri de var, bu nedenle bu yaz ve sonbaharda hayatta kalmamız gerekiyor.” Orban bu sözleriyle aslında NATO’nun kararlılığına da dikkati çekmiş oldu.

Son bir yıldır NATO, Avrupa’daki birçok başat ülkeyi Ukrayna-Rusya savaşında domine etmeye çalışarak, onları sıcak savaşın aktif oyuncuları kıvamına getirmeye çalıştı.

Ve bu stratejide büyük oranda da başarılı olmuş görünüyor.

Ukrayna’ya silah tedariki için Polonya, Slovakya ve Romanya’da üç büyük askeri üs inşa edilmesi konusunda anlaşmaya varılmış olması ciddi hazırlıkların yapıldığını gösteriyor.

İHH insani yardım vakfı Kurban projesi kapsamında, Ukrayna başkenti Kiev ve Polonya başkenti Varşova’da Polonya Dini İdaresi yetkilileriyle, Ukrayna İslam Birliği ve Kiev Birlik Kültür Merkezi yetkilileriyle ve bir grup akademisyen siyasetçi arkadaş ile bir araya gelme şansımız oldu.

Polonya ve Ukrayna’da sivil toplum kuruluşu ve yetkilileri ile yaptığım sohbetlerde, Polonya’nın ülke topraklarında Patriot bataryası üretim tesisi kurulduğunu açıklaması, Polonya’nın olası bir Rusya saldırısına karşı hazırlık yaptığını gösteriyor.

Polonyalılar Rusya saldırmadığı sürece savaşa katılma taraftarı olmadıklarını, savaş beklemediklerini, fakat ihtimal dahilinde çok ciddi hazırlıkları olduğunu söylüyorlar. 

Polonyalılar daha ziyade Rusya’nın tehditlerinden korkuyorlar.

Polonya Başbakanı Donald Tusk sık sık; Rusya’nın “savaş öncesi” dönemde olduğunu ve tüm kıtanın akıbeti açısından Ukrayna’nın Rusya’ya yenilmemesi gerektiğini ve savaştaki gelecek iki yılın her şeyi göstereceğini vurguluyor. Tusk, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kritik zamanları yaşadığını söylüyor.

Ukrayna’ya gelince.

42 milyon nüfusu olan Ukrayna’dan savaşın başlaması ile birlikte komşu Polonya ve Avrupa ülkelerine milyonlarca insan göç etti.

Ukrayna savaşı üçüncü yılını doldururken iki ülkenin (Rusya ve Ukrayna ) toplamda büyük çoğunluğu asker olan 1 milyon insanını kaybettiği tahmin edilmekte.

Savaşın ilk aylarında Polonya’ya geçen Ukraynalı sığınmacı sayısı 14 milyon 182 bin olarak kaydedilmiş ancak Polonya sınır muhafızları, savaşın başından bu yana göç eden 12 milyon 399 bin Ukraynalının Polonya’dan ayrıldığını aktarıyor.

BM Mülteci Örgütü’nün verilerine göre de 9,9 milyondan fazla Ukraynalı ülkesine geri dönmüş.

Polonya’da ise bu gün 1 milyon civarında Ukraynalı sığınmacı yaşamını sürdürüyor.

Ukrayna halkı savaşın uzaması NATO ve AB’den beklenilen savaşın kaderini değiştirecek saldırı silahlarının gelmeyişi ile ciddi bir şekilde demoralize olmuş durumda.

Savaşın uzaması ile göç eden ailelerin büyük bölümünün tekrar Ukrayna’ya dönmesi ekonomik sıkıntılar ve cephede savunma durumuna geçilmiş olması Ukrayna halkını Batı’ya karşı sorgulama sürecine çevirmiş durumda.

Ukrayna kamuoyunda Rusya’nın da Ukrayna cephesinde geldiği noktanın çok daha fazla ötesine geçemeyeceği konuşuluyor.

Fakat Ukrayna’da STK temsilcileri ve siyasi figürler ile yaptığımız görüşmeden edindiğimiz izlenime göre ülkedeki genel havaya, sonbahar veya kış aylarında Ukrayna-Rusya savaşında kritik yeni bir saldırı dalgasının başlayacağı kanaati hakim.

Savaş bu gün iki taraf için de cephede durağan hale gelmiş durumda, artık yeni dalgada teknolojik silahların rolünün daha ağırlık kazanması bekleniyor.

NATO, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri geçtiğimiz haftalarda Ukrayna’nın artık Batı menşeli silahları Rusya topraklarına saldırı amaçlı kullanma yasağının kalktığını açıklaması,  Avrupa’nın da bu savaştan nasibini alacağı ve Rusya’nın AB topraklarına karşılık vermesi gayet normal görünüyor.

2024 sonbaharı veya 2025 kışı bu savaşın ikinci ve son raundu olarak görülmeli.

Ukrayna ve Polonya’da siyasi elitler, NATO/Avrupa cephesinin Ukrayna’ya ciddi bir destek vererek başlatacağı yoğun saldırının ardından Rusya ve Ukrayna’yı ateşkes (barış) masasına zorlayacağı görüşünü savunuyor.

Doğu Avrupa ve Balkanlarda ise özellikle Macaristan Belarus, Sırbistan ile kısmen Bulgaristan bu savaşta NATO’yu dozunda eleştirmeye devam ediyor.

Macaristan Devlet Başkanı Urban’ın “NATO bizi yani üyelerini kaçınılmaz bir savaşa sürüklüyor” açıklamasına İtalya Başbakanı Giorgia Meloni; “Rusya, Ukrayna’nın şartlarını kabul etmemesi durumunda teslim olmaya zorlanacak” diyerek karşılık verdi.

Sırbistan Devlet Başkanı Vuciç de “Temel ihtiyaç maddelerini stoklamaya başladık. Üç, dört ay içinde kaçınılmaz, durdurulamaz bir savaşa sürükleniyoruz” diyerek Rusya’nın yanında yer aldığını bir kez daha gösterdi.

Aslında Rusya’nın Ukrayna’sını Sırbistan olarak görmek gerekiyor.

Balkanlar’ın eski kadim toplumu olan Sırpların tarihsel olarak siyasi, askeri, ekonomik ve tarımsal alanda istikrarlı bir politik gücü var.

Sırbistan, Avrupa siyasetinde Kosova, Bosna ve Karadağ politikalarından dolayı yalnızlaşmaya itiliyor. 

Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra da Sırbistan ciddi anlamda çok iyi bir ‘ikili siyaset’ yürüttü. Bu stratejide kısmen başarılı da oldu. Belgrad böylelikle Rusya ile AB Parlementosu arasında denge politikası yürüttü.

Sırbistan’ın Çin’e yaklaşması çok önemliydi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’i Belgrad ‘da hiçbir devlet başkanına yapmadığı görkemli törenlerle karşılayıp Sırplara devlet sarayı  önünde Çin’i alkışlatması Avrupa ‘ya önemli ve çok net diplomatik mesajdı. Tabi burada Çin’in Sırbistan da uzun zamandır Bir Yol Bir Kuşak Projesi kapsamındaki ekonomik yatırımlarını da hatırlamak gerekir.

Ayrıca İsrail’in Filistin’de soykırıma başlamasından itibaren Sırbistan’a tam 8 kez çok ciddi düzeyde ziyaretler gerçekleştirilmiş olmasını iyi analiz etmek gerekiyor.

Sırbistan Balkanlarda çok ciddi bir silah endüstrisine sahip. Belgrad, Avrupa siyaseti içerisinde kıskaca alınma durumunu Çin ve İran ile ilişkilerini geliştirerek ve her iki ülkenin yatırımlarıyla, aşmayı düşünüyor.

Özellikle İsrail’den özelde Çin’e genelde ise Asya’ya doğru akan yoğun bir sermaye akışı var.

Sırbistan eğer bunu doğru analiz ediyorsa, ki şu anlık en azından görünen o, bu doğrultuda bu paralel ilişkiyi doğru bir şekilde yürütmek isteyecektir. Yani hem Çin’le ilişkileri güçlendirip hem de İsrail sermayesinin Çin’e doğru transfer edilmesinde rol alma arzusu ile birlikte, yalnızlaştığı Avrupa siyasetinde güçlü bir konuma evrilmek isteyecektir. 

Rusya Milli Güvenlik Konseyi’nin Rusya -NATO savaşı çok yakın açıklamaları Putin’in Kuzey Kore’nin ardından Asya gezisinin ikinci ayağı olan Vietnam’a seyahatini, yaklaşmakta olan Rusya-NATO savaşının psikolojik harp hazırlıkları olarak görmek gerekir.

Rusya-Ukrayna savaşının ikinci raundu öncesi psikolojik aşamaya geçilmiş olduğunu görüyoruz. 

Doğu Avrupa ve Balkanlar’da Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya, Romanya, Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan’da, başta NATO üyesi ülkelerde ciddi bir savaş asker mühimmat yığınağı ve insani ihtiyaçların tedariği ile ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesini de hafife almamak gerekiyor.

Önümüzdeki günler, NATO’nun Ukrayna ve Polonya’yı asla Rusya’ya ezdirmeme planı ya kontrollü bir savaş sürecinin dozunu arttıracak ya da 2030’larda beklenen Üçüncü Dünya Savaşı’nın doğrudan Rusya’ya saldırı boyutuyla ilgili kehanetini haklı çıkartacaktır.

Her ne kadar Avrupalı liderlerin sert ve saldırgan açıklamaları dünya kamuoyunda büyük tedirginlik oluştursa da, Polonya ve Ukrayna’nın siyasi elitleri, bu savaşın gidişatı ve amacının Rusya’yı mağlup etmek değil, yıpratmak ve yormak, zayıf bir halde masaya oturtmak olduğu görüşündeler.

Ukrayna’da taksimatın nasıl yapılacağı konusu da önemli.

Rusya’da kalacak olan şehirler ile Ukrayna da kalması istenen stratejik jeopolitik öneme haiz Kırım bölgesi ve şehirler üzerindeki mutabakat, savaşın taraflarını iyice yoracağa benziyor.

Unutulmaması gereken bir husus, ABD’nin istihbarat üreten kurumlarının tamamına yakınının Rusya Ukrayna’ya saldırdığında kısa sürede Kiev’e ulaşır analizini yapmasıydı. Vox’ta yayınlanan bir makaleye göre, sadece ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı İstihbarat Araştırma Bürosu (INR) hakim görüşün aksine görüş bildirmiş.

ABD’deki elitler şimdi ekranlara çıkıp ‘bu savaşın amacı başından beri Rusya’yı yıpratmaktı, zaten fazlasını beklemiyorduk’ demeye başlamalarını da iyi okumak gerekiyor.

Bakalım Ukrayna da son raunt kimin olacak?

Polonya ve Ukrayna cephesinden bakıldığında kontrollü bir kaos politikasının yürütüldüğü hissine kapılıyor insan. Ne Ukrayna ne Rusya’nın Orta Doğu toplumu gibi uzun süreli savaşlara dayanıklı manevi bir karaktere sahip olmadığını görüyoruz.

Rusya’nın Ukrayna’da uğrayacağı can yakıcı saldırılar karşısında Balkanlar’da homojen güçlü bir Sırbistan ile Slav kartını oynamaktan çekinmeyeceğini de söylemekte fayda var.

- Advertisment -