Ana SayfaYazarlar'Bırakma beni, yaşıyorum'

‘Bırakma beni, yaşıyorum’

 

Ressam Hülya Yazıcı’nın küratörlüğünde üçüncüsü düzenlenen istanbul trienalinin bu yılki konusu “yurtsuzlaşma” idi. Geçen haftaki yazıda değinemediğim eserlerden söz etmek istiyorum.

 

Başımıza gelen her şey Arap baharıyla başladı sanki. Fakat ondan öncesi var; İslam hinterlandını yeniden dizayn etmek için tasarlanan Büyük Orta Doğu Projesi. Daha kapsamlı adıyla Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık Planı. 11 Eylül hadisesinden sonra İslamı kontrol altına almak ve Orta Doğu’yu ABD çıkarları doğrultusunda dönüştürmek için başkan George W. Bush döneminde hazırlanmıştı. 23 bölge şeklindeki tasarının bir parçası sanki Suriye’de yaşananlar. 

 

Tuğba Renkçi’nin  Büyük Orta Doğu Projesi Serisi Volüm 3 başlıklı çalışması çok çağrışımlı. Bembeyaz yekpare olan bir kültür dünyası parçalara ayrılıp birçok askıyla tavana asılmış, yaşananlar bir nevi idamla ve kefenle özdeş. Öte yandan  proje insanlığa beyaz bir haber edasıyla tanıtılmıştı. Nasıl mutlu olacağını öteki insanlara söyleme hakkıydı bu. Bütün renkleri öldürüp her yeri kireç gibi beyaza boyama ve tek tip insana varma çabasını hatırlıyoruz; ya bizdensin ya onlardan. Evrensel olduğu iddia edilen ve ulaşılan son nokta olarak işaret edilen Batılı yaşam tarzının bütün dünyaya, tabii ki özellikle İslam Dünyasına norm olarak dayatılması. İnsan haklarını hakedenler de sadece tanımlanmış yaşam tarzının mensupları olabilirdi.

 

 

Adnan Jetto’nun Unutulmuş Şehirler videosu boyun eğmeyenlerin başına geleceklerden bir kesit. Şehirlerin terkedilmesi göçlerle, savaşla ya da doğal afetle olabilir. Fakat insanın yıkımı gibisi yok. Sanatçı bize terkedilmiş bir şehrin son insanını gösteriyor, yarı yıkılmış bir evde yaşı ilerlemiş bir adam bulduğu bir çimentoyla dış kapıdaki aralıkları kapatmaya çalışıyor. İnsanoğlunun bir yere yerleşirken güvenlik ve mahremiyet arayışı iç içe. Kamuflaj bir kıyafet daha doğrusu belli ki bulduğu bir asker pantolonunu giymiş ama üst tarafı eski sivil bir kaban. Bir yerlerden odun getirdi, kimbilir hangi terkedilmiş evin babası onları istiflemişti çocuklarını ısıtmak için. Son insanların hayatta kalma mücadelesi güçlü biçimde verilmiş.

 

15 yaşlarında bir kız çocuk harabelerin arasında bir su fıçısının donmuş suyundaki buzları aralayarak tenekeden bir kovaya su doldurmaya çalışıyor. Üzerinde kendi bedeniyle alakasız buluntu bir palto. Başka bir evin kapısının önünde bombalardan kıyımlardan patlayan silahlardan payını almış sahiplerini kaybetmiş terlikler, yanmış yırtılmış.

 

Adam sonunda ocağı tutuşturdu. Kerpiç evlerin arasındaki bacadan yükselen  duman hayatiyet işareti, insanın azmi metaneti yaşama mucizesini tekrarlayabilmesi. Fakat şehrin içinde gezinen oraya buraya biriken akbaba gruplarının ölümden beslenen yürüyüşleri de var manzarada. Karların arasındaki son iki kıpırtının kokusunu almışlar. Yanmış metruk şehrin kıpırdayan tek evinde birazdan yemek yenecek.  

 

Kunaytre şehri geldi aklıma. Mümbit ve bereketli toprakların adı olan Golan Tepesi İsrail tarafından işgal edilince bombalarla dokuz şiddetinde bir deprem misali yıkılmış. Şam’a yüz kilometre uzaklıktaki bu cennette okullar ve hastaneler de yerle bir olmuş. Hayatım boyunca gördüğüm en etkileyici şehirlerden biri. İbret-i alem için öylece muhafaza ediliyordu, insan insana ne kadarını yapabilir görülsün diye. Daha beter bir kaderi paylaşan Suriye her şeyi unutturdu. Tek bir insanın yaşamadığı Kunaytre şehrinin bir valisi vardı ve onunla yediğimiz akşam yemeği unutulmaz bir tecrübedir benim için.

 

Mustafa Küçüköner’in Babil Dağılıyor çalışmasında paramparça olan bir yapı var ama ortadaki belli belirsiz sağlam kubbe her şeyi yeni baştan kuracak özün muhafaza edildiğinin işareti. Nuh Tufanı’nın ardından İnsanlar bir rüzgarın önüne katılarak Mezopotamya’da Babil’de toplanmış yerle göğü birleştirmek, Tanrıya ulaşmak gibi farklı arzularla çok yüksek bir kule inşa etmişlerdi. Kur’anda ise Firavun’un hz. Musa’yı yalanlamak ve alay etmek üzere yükseğe çıkıp bakma isteğinden bahsedilir. Kuleden bakınca görülmeyen bir Allah7tan söz ederek peygamberin itibarını yerle bir edecektir güya. Allahu Teala tek dil konuşan insanlara 72 dil öğretince büyük bir karmaşa doğar, kimse ötekini anlamaz olur ve bir rüzgarla dünyaya yayılırlar tekrar. Resimdeki yıkılmayan özde insanların birbirini anlayıp ittifak edebileceği ortak değerler var sanki.  

 

Koray Sevindi’nin Aynı adlı animasyon çalışmasında koşan insan evrenin sonsuz döngüsünün bir parçası olarak gayretini ortaya koyuyor. Parmak izi hem kimliksizleşmenin acısına vurgu hem de ince ayrımlarla kazanılan kimliğin eşsiz gerçekliğinin simgesi. Rüzgarla köklerinden sökülen ağaç ta yurtsuzlaşmanın görsel dile aktarımı. Ağacın iç dinamiği ve yeniden varolma gücüyle insanın gayreti ve koşusu aynı say etme felsefesinin parçası. Dünyada insana düşen sebeplere tevessül etmek ve sonucu Allahtan dilemek. Kuşu kanatlandıran ve harekete geçiren de bu. Ağaç kuş ve insan engelleri aşmada, özgürlüğü inşa etmede aynı yolun yolcusu.

 

Azad Karim Kayıp Miras enstalasyonunda yağmalanan yıkılan bir şehirden dağılan insanların geride bıraktıklarının izini sürmüş. Şehrin eski haline gelmesi için herkesin kendine ait olana sahip çıkması bir tek çöpünden bile  vazgeçmemesi lazım. Filistin işte böyle belgelerde, yırtık kimliklerde, dedelerin gözleri gibi sakındıkları sakladıkları işgal edilmiş ya da yıkılmış evlerin  anahtarlarında, aktarılan anılarda, fotoğraf ve belgesellerde varlığını sürdürüyor.

 

Ahmet Özel Öteki başlıklı resimlerinde mülteciye dışarıdan gelen ve kendi içinden taşan yaklaşımları göstermiş. Ortadaki enstalasyonda ise kıyıya vuran ve kendini kıyının sahibi sayan bütün insanların ayakkabılarının rengini beyaza boyayarak, bu ayakkabıların içindeki insanın aynı olduğuna vurgu yapmak istemiş. Başka olarak bir kenara ayrılan insan da onu ayırıp güç gösterisi yapan da de aynı ayakkabının içinde, bu dünyaya gelme konaklama ve göçüp gitme hikayesinin ortağı.

 

Khadija Baker’ın çalışması son noktayı koyabilir. Bırakma Beni Yaşıyorum videosundaki kadın benim için Suriye’nin ve insanlık onurunun yerle bir edildiği bütün şehirlerin simgesi. Acının halden hale giren görünümleri içinde varlığını yaşama azmini güçlü bir şekilde duyurmaya çalışıyor. Yaralı ama hayatta, el verilirse küllerinden doğacak. Birbirimize sahip çıkmaktan başka yolumuz yok.

 

- Advertisment -