Oğuzhan Uğur, “Mevzular: Açık Mikrofon” adında bir program yapacağını söylediğinde heyecanlanan bir kitle olmuştu. Bu heyecanın altında yitirilen tartışma kültürünü canlandıracak bir program beklentisi vardı. İlk iki program sonrasında bu beklenti ne kadar yerine getirildi meçhul, zira tartışma kültürünü geliştirmek farklı kesimlerden insanları karşı karşıya getirerek restleşmelerini izlemek, izlettirmek değil.
Tartışma Ortamı ve Motivasyonlar
Sağlıklı bir tartışma programı için gereken bazı temel unsurlar var. Bu unsurların başında tartışma ortamının tarafların karşılaşmasına hazır hale getirilmesi geliyor. Oraya gelecek olan insanların kimler olduğu, neden oraya geldikleri ve ne bekledikleri bu ortamın sağlığına doğrudan etki ediyor. Örneğin Ömer Faruk Gergerlioğlu yayınında Beyza Tufan’ı ele alalım. Beyza Tufan’ın oraya gelme nedeni Gergerlioğlu’nu dinlemek değildi.
Bu tweet Beyza Tufan’ın orada olma nedenini açıklaması açısından gayet net. Böylesine bir motivasyonla birinin orada olması elbette reytingi yüksek bir yayın ortaya çıkarabilir. Ancak Türkiye gibi kutupların keskin olduğu ve insanların kişisel hayatlarında dahi birbirine tahammül seviyesinin düşük olduğu bir ortamda “tartışma kültürüne” katkı sunması adına bir program yapılıyorsa bu tür bir motivasyonu olan kişinin bu ortamda katkı sunmayacağı bilinmeli. Bu bilinerek mi yayına çağrıldı? Bunun cevabını vermek zor, fakat programın ve sorulan soruların tartışma kültürüne katkısını tartışmak mümkün.
Yayın boyunca orada Beyza Tufan ile aynı motivasyona sahip insanların oldukça fazla olduğunu anlayacağımız başka anlar da yaşandı. Gergerlioğlu’nun “At gözlüklerini çıkarmak gerek” dediği anda salondan yükselen “laflarına dikkat et”, “boş konuşma” ya da “ne diyorsun sen” gibi naralarla karşılaşması da bu anlatımı destekleyen örnekler. Bu insanların oraya gelirken amaçları Gergerlioğlu’nu dinlemek ya da uzlaşmak değildi. Yıllardır bekledikleri intikamlarını orada mini bir şovla alabileceklerini düşündüler. Programın konuğun gittiği ve kritiğinin yapıldığı kısmı da yayınlanmış durumda, burada doğrudan izleyicilerden biri “Ben buraya onun yalanlarını dinlemeye gelmedim ki. Ona sorularımız sorup orada kıvranmasını izlemeye geldim.” dedi. İşte bu motivasyon tartışma zeminini sağlıksız bir hale getiriyor. Tartışma ortamlarında olması gereken tolerans seviyesinden hayli uzak bir durumda. Bu da programı bir etkileşim alanından ziyade kamusal bir yargılamaya ya da “siyasetçiyi köşeye sıkıştırmaya” yarıyor. Gelen kişinin kim olduğundan bağımsız olarak onların aklında bir imgelem vardı ve bunu yıkmak kısıtlı süre içerisinde konuşma tarzınız eleştirilirken yıkılabilecek cinsten bir algı değildi. Böylesi bir durumda insanların karşı karşıya gelmeleri toplumsal kutuplaşmayı azaltan bir etki yaratmıyor. İnsanların birbirlerini dinlemesi, anlama çabası içerisinde olması ve adım atması gerekirken elimizdeki vakada aksine ona hesap sorma ve hesabı istediği gibi alamayınca onu etiketleyebileceği alanlara çekme kaygısı ön plana çıkıyor. Bu durumda kutuplaşma yeniden üretiliyor.
Yayın sonrası içerik taraması yapılınca insanların kendi sordukları soruları cevapları olmadan paylaştığını ya da sorulan “sert” soruları yine cevapları olmadan üstünde “nasıl kaldı öyle”, “bu soruda kızardı” gibi eklemelerle mini paylaşım alanlarında servis ettiklerini görmek mümkün.. Kimileri soruları duymaya tahammül edemediği kimileri de cevapları duymaya tahammül edemediği için tamamını izlemekte zorlandıkları yayından, ortaya sunulan kesitler üzerinden görüşlerini pekiştiriyor. Bu şekilde tartışma kültürüne bir katkıdan ziyade herkesin elindeki silahları test ettiği ve ne kadar çok zarar verdiğiyle övündüğü açık bir arena havasına giriyor program. Bu türden sağlıksız bir ortamda Türkiye’nin en sert meselelerinin gündeme gelmesinin ayrıca zararları var. Çok sert bir mesele olan Kürt meselesinde insanlar evet hayırlı cevaplar beklediklerini söylemekten çekinmediler, soruya cevap verme tarzına itirazlarda bulundular -Gergerlioğlu sorulara meslek ve sivil toplum hayatı üzerinden cevaplar vermeyi seçti- tüm bunların yanı sıra cevaplar kalabalıktan gelen seslerle bölündü ya da tartışmanın tonu değişti. Tüm bunlar tartışma kültürüne anlamlı bir katkıdan oldukça uzak görüntülerdi. Bu görüntülerin var olmasını Türkiye’nin şartlarına bağlamak bu iş özelinde oldukça kolaycılığa kaçmak anlamına geliyor. Sorunların tamamı ülkeden kaynaklı diyerek sağlıklı işler yerine toksik durumlar çıkarmamız var olan sorunların çözümüne anlamlı katkılar sunmayacaktır. Üzerine bu tür bir ortamda tartışmalı konuları ele almak aslında toplumdaki uzlaşmaya olan inanca da zarar verme riski taşıyor. Bir tarafta Kürt sorunu olmadığını düşünerek ön kabulle sorular soran bir kitle diğer taraftaysa Kürt sorununu tartışmaya açmadan onun etkilerini anlatan bir konuk. Bu insanların uzlaşmaz görüntüsü ve tartışmanın birkaç isimle birkaç olaya indirgenmesi toplumsal barışı hayal eden, kutuplaşma nasıl azalır diye çalışan insanların motivasyonlarını kırıp soğuk bir duş almalarına neden olacak kadar sertti. Bu bir zarar mı yoksa ayakları yere daha sağlam basan bir duruş oluşturmak için fırsat mı bundan emin değilim ancak bir etkisi olacağı kesin.
Farklı görüşlerden insanların bir arada bulunmasını sağlamak Türkiye şartlarında oldukça zorlaştı, bunun hepimiz farkındayız. Bu zorluğun nedenleri arasında karşılaşma zeminlerinin yok olması da geliyor. İnsanlar eskiden olduğu gibi farklı görüşleri görebilecekleri kendi görüşleriyle onların çarpışabilecekleri alanların eksikliğini çekiyorlar. Medyanın tekelleşmesi, mahalleleşmenin artması, tahammülsüzlük, Türkiye’de kutuplaştırmanın siyaseten iş yapması, vs. bu duruma gelmemize neden olan unsurları uzun uzun sayabilirsiniz burada. Ancak bir eksiklik olduğu sonucunu değiştirmiyor. Bu açıdan baktığımızda program önemli bir boşluğu dolduruyor ve insanların karşılaşmasını sağlıyor. Ancak bunu ne kadar sağlıklı yapıyor sorusu önem kazanıyor. İnsanların uzlaşabilecekleri bir noktaya gitmedikten sonra karşılaşmanın çıktıları tam olarak düşündüğümüz şekilde olmuyor. İlla uzlaşma da şart değil ancak en azından karşı tarafın ne anlattığını ve gerekçelerini bilmek belki de hangi konularda anlaşamadığına dair bir anlaşma yapabilmek gerek. Ancak bu programda oluşan durumda bir toplumsal zemin inşa etmekten ziyade kendi performansının ölçümünü yapanlar vardı. Karşı tarafın söylemleri yerine kendi söylemlerinin vuruculuğunu test ediyorlar. Bu durumda karşılaşma olmasının olmamasından daha çok zararı oluyor olabilir. Bunun nedenlerinden biri de iki net kutbun fiziken bir araya sürüklenmesi ve bunu yaparken bir kolaylaştırıcının orada olmuyor oluşu diyebiliriz. Moderasyon sırasında çok sert noktalarda müdahale gelse dahi net bir tarafsızlık iddiasının olmayışı, seyirciyle temas sırasında onlardan olduğunu hissettirme çabası bu karşılaşmanın daha da olumsuz bir hale gelmesinde etkiliydi.
Sonuç olarak Türkiye şartlarında aynı salonda bulunma ihtimalleri bile çok yüksek olmayan insanları bir araya getirerek yapılmaya çalışılan bir program var. Bu programın yarattığı etkilerle birlikte belki doğrudan olmasa bile dolaylı olarak tartışma kültürü daha da gelişir ve zenginleşir ancak bu haliyle, gittiği yön itibariyle daha çok siyasetçilerin test edildiği, siyasi fikirlerinin filtresiz sorguya tutulduğu bir ortam oluşmuş gibi duruyor. Belki de programın ya da Oğuzhan Uğur’un doğrudan tartışma kültürünü geliştirmek gibi bir söylemi, amacı yok. Kendi amaçları doğrultusunda zor ve cesaret isteyen bir iş yaptıklarını da dile getirerek haklarını teslim etmek gerek. Ancak tartışma ortamını zenginleştirip toplumsal karşılaşmalara sağlıklı bir alan yaratıldığını söylemek zor. Tartışma kültürüne doğrudan bugün bir katkısı olduğunu da -en azından ilk iki program itibariyle- söylemek zor. Belki süreç içerisinde daha da sağlıklı hale gelebilir. Ancak Türkiye’nin kutuplaşma konusunda artık oldukça hassas bir noktaya geldiğini bilerek hareket etmenin önemini de vurgulamak gerekiyor. Oynanan damarların patlama riski her zaman var ve geniş kitlelere erişim imkânı olan içeriklerin konvansiyonel medyanın bu kadar tek taraflı olduğu bir dönemde farklı duruşları sağlıksız şekilde bir araya getirmelerde sonuçlarını iyi düşünerek hareket etmeleri gerek. Karşıtlıklar arasında en koyu olanları tercih etmek yerine o kesimlerin uzlaşmaya açık olanlarını tercih edebilirler. Bu en azından bugün için daha sağlıklı bir tartışma ortamı yaratacaktır.
Konuya ilişkin yayın sonrası atılan birkaç twiti örnek olması adına ekliyorum:
*Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Lisans öğrencisi. Aynı zamanda genç temsil eksikliğini gidermek adına yürütülen Arayüz Kampanyasında Kampanya Direktörlüğü yapmakta. İstanpol’de araştırmacı ve Gri Bölge’de Dönem Eş Başkanı.