İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz Diken’den Altan Sancar’a verdiği röportajda partisinin çeşitli konulardaki görüşlerini dile getirdi. Röportajdan öne çıkan bazı bölümler şöyle:
“Gürsel Tekin’in açıklamalarını kişisel görüşü olarak tanımlamanın çok yeterli olduğunu düşünmüyorum”
Gürsel Tekin’in açıklamalarıyla ilgili tartışmaları bu tanımlama (işbirliği) içinde nereye koyuyorsunuz?
İşbirliği içerisinde hiçbir partinin diğer partinin iç işlerine karışma yetkisi yok. Genel başkanımız Yeniçağ’ın YouTube kanalındaki programda 30 yıllık tecrübesiyle bunu kısa ve öz biçimde ifade etti. Hiçbir parti diğer parti iç işlerine karışamaz, karışmamalı. Ama biz bugün iktidar muhalefet ayırt etmeksizin herkese saygı gösteriyoruz. Bugüne kadar katıldığım hiçbir programda, yazdığım hiçbir tweet’te, hiçbir açıklamamda Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı (Tayyip) Erdoğan’ı, MHP Genel Başkanı Sayın (Devlet) Bahçeli’yi ve hiçbir partinin genel başkanını kendime muhatap görmedim. Çünkü genel başkanların muhatabı genel başkanımızdır.
Bizim kavgamız kavramlarla olur, kişilerle kavga etmeyiz biz. Sayın Meral Akşener benim genel başkanım olmak dışında siyasette rol modelim ve öğretmenim. İYİ Parti’de siyaset yapan herkesin öğretmenidir. Genel başkanın en önemli özelliği şeffaflığıdır. Yani genel başkan düşündüğü konuyu, il başkanlarıyla, genel idare kuruluyla, kurucular kuruluyla, milletvekilleri ve divanıyla paylaşır. Biz onun bildiklerini biliriz, o da bizim bildiklerimizi bilir. Çünkü siyaset kolektif bir şeydir.
Kapalı kapılar ardında bir siyasi partinin içindeki bir grubun ya da bir zümrenin yaptığı bir şey değildir. O yüzden Gürsel Tekin’in açıklamalarını kişisel görüşü olarak tanımlamanın çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bugün siyasi partilerin genel başkanları, divan üyeleri, parti meclisi ya da genel idare kurulu üyesi, milletvekilleri, il başkanları… Bunların hepsi kendi kademesinde belli yetkilere haiz makamlardır. Dolayısıyla Gürsel Tekin’in açıklamasında İYİ Parti’nin bu konudaki hassasiyeti belli. Bu hassasiyeti de hiçbir aşamada hiçbir platformda gizlemedik. Gerekçelerimizi de her zaman şeffaf bir şekilde dile getirdik.
“Memleketi AK Parti ve HDP kıskacını da mı bırakalım?”
Konu HDP’ye de gelmiş oluyor böylelikle. HDP’ye tutumunuz tek bir nedene mi bağlı yoksa birden fazla nedeniniz var mı? Bu konu çok tartışılıyor, sinirlerin gerildiği bir alan oluyor…
Bugüne kadar biz HDP’ye hiçbir hakarette bulunmadık. Bizim dilimizde hakaret yok. Biz HDP’ye hakaret etmiyoruz. Biz terörle olan mesafesizliğine, bu konuya ilişkin duyarsızlığına olan tepkimizi, kararlılığımızı ve farkındalığımızı ortaya koyuyoruz.
Türkiye’nin meselelerine ilişkin, ulusal ve uluslararası alandaki konulara ilişkin politika üretmeyen bir parti siyasi parti midir? HDP’nin ekonomi, sağlık, turizm, sanayi, tarım politikasını söyleyecek kimse var mıdır? Bir memlekette ana dinamikler üzerinden politikası olmayan bir siyasi parti olabilir mi? Ben Uğur Poyraz olarak bunu da eleştiriyorum.
Bu noktada Kürt seçmeni görmezden gelmekle eleştiriliyorsunuz.
Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi’nin politikalarına, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikalarına muhalif olduğumuz yerde bu partilere oy veren seçmeni aşağılamış mı oluyoruz? “AK Parti’ye böyle muhalefet ediyorsunuz ama bak AK Parti’den size oy gelmez” diye bir açıklama yapılmıyor ya da bu hususta akıllar verilmiyoruz. HDP’nin faaliyetlerine ve siyasetine muhalif olduğum alanda neden Kürt seçmenle ilgili sopa gösteriliyor? Partiler ve yaklaşımları eleştirilir. Dolayısıyla partinin politikaları, söylemleri gittiği yol sizinle örtüşmediği zaman ne yapacaksınız? Kör ve sağır gibi mi davranacaksınız? Bu mümkün mü?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasını hayal eden mavi gözlü bozkurt Atatürk’ün bize emanet ettiği bu değerler setini ve ilkelerini muasır medeniyetler taşımaya çalışırken vereceğimiz mücadelede bunu akamete uğratan bu konuda duyarsızlık gösteren her kişi, her kurum, her organizasyona aynı tepkiyi veriyoruz.
Bir tanesi vatandaşın gözünün içine baka baka, vatandaşın aklıyla dalga geçecek. Öbürü Türkiye’nin üniter devlet yapısına ilişkin hassasiyetlerle dalga geçecek, “HDP’ye bir şey söyleme, HDP’nin seçmeni üzülür; AK Parti’ye bir şey söyleme, AK Parti’nin seçmeni üzülür” denecek. Memleketi AK Parti ve HDP kıskacını da mı bırakalım?
HDP’ye oy veren seçmen ya da Kürt vatandaş hakla batılı, doğruyla yanlışı ayırt edemiyor mu? Bizim neye tepki verdiğimizi anlayamıyor mu? Neye tepki ve gösterdiğimizi göremiyor mu? Böyle bir yaklaşım olabilir mi seçmene? Seçmenin aklını ve vicdanını önemsiyor, saygı duyuyor ve seçmenin sağduyusuna güveniyoruz.
Bir dönem sizin bir açıklamanız ‘HDP kapatılması gerekir’ başlığıyla tartışmaya da açılmıştı.
Ben bir televizyon programında HDP’nin kapatılmasına ilişkin şunları dedim: “Anayasa Mahkemesi’nde bir dava görülüyor. Bu davada bir gerekçeli karar çıkacak. Bu gerekçeli kararda da neden kapatıldığı yazacak. Dolayısıyla bence HDP kapatılsın, bu gerekçeli kararda da neden kapatıldığı yazılsın. Zira bu gerekçeli karar iddianameden bağımsız olamaz. İddianame de 2015 hendek olayları değil, 6-8 Ekim olaylarını ele alınıyor. 6-8 Ekim olaylarından itibaren aldığın zaman -ki iddianamenin dörtte üçü 6-8 Ekim olayları- o zaman Dolmabahçe mutabakatı da gerekçeli kararda yazmak zorunda.”
İşin özü HDP’nin kapatılmasına ilişkin karar verildiğinde bu gerekçeli karar yazılırken 6-8 Ekim olaylarından sonraki yaşananlara kronolojik olarak yer verilecek ve Dolmabahçe mutabakatında AK Parti’yi temsilen oturanların ve AK Parti’nin de yargılanmasının önü açılacak. Bu açıklamalarım bağlamından kopartılarak “HDP kapatılsın dedi” diye verildi. Oysa orada bulunan AK Partili siyasilerin de yargılanmasının yolu açılacak, bunu atlamamalıyız. 6111 sayılı yasa çözüm sürecindeki kamu görevlilerine disiplin ve ceza muafiyeti sağlıyor siyasilere değil. Dolmabahçe’de AK Partiyi temsil edenler kamu görevlisi değildi ve 6111 sayılı yasa kapsamında disiplin ve cezai muafiyete sahip değiller. Çözüm sürecini birlikte hayata geçiren AK Parti, HDP’nin üzerine her şeyi yıkarak elini yıkayıp çıkamaz. Ne hukuk ne kamu vicdanı ne de tarih bunu kabul etmez edemez. Ben orada hukukçu kimliğimle hukuki bir değerlendirme yaptım, ama bu sadece siyasi yönüyle manşet vermek için ele alındı. Bu benim gerçekten sitem ettiğim bir şey.
“İYİ Parti birine operasyon çekme partisi değil. İYİ Parti’nin buna vakit ayıracak kadar da boş vakti de yok.”
Kılıçdaroğlu, bir operasyon göndermesiyle bazı kimselere seslendi. Siyaset son birkaç gündür bu konuyu da tartışıyor. Benzer bir şeyi partiniz için düşünüyor musunuz?
Siyaset denilen oyun Türkiye’de bir şeyleri karşılıklı ima etme biçiminde ilerliyor bazen. Özel sektörde üç dakikadan fazla ayırmayacağız bir konuda siyaset üç ayını heba ediyor. Bunlara vaktimiz yok. Ben kiminle bir derdim varsa çağırır, oturur konuşurum. Çözebiliyorsak, çözeriz; çözemiyorsak sınırlarımızı belirleyerek bir mesafe ve rekabet oluştururuz. Bu da saygın bir rekabet olur.
Konvansiyonel siyaset, geleneksel siyaset böyle bir ima mana çıkartma, anlam çıkartmalarla ilgileniyor. Bunlar özel sektörün de toplumun da çok ilgilenmediği bir alan. Geleneksel siyaset bunun üzerine inşa olmuş. Dolayısıyla herkes birbirine operasyon çekmeye çalışabilir, şunu yapabilir, bunu yapabilir. İYİ Parti birine operasyon çekme partisi değil. İYİ Parti’nin buna vakit ayıracak kadar da boş vakti de yok. “Yani X konuda bir operasyon çekeyim…”, bunu oturup düşünmeye bunu oturup istişare etmeye bizim vaktimiz yok.
Biz Türk siyasetinde hatipliğe dikkat ederiz. Güzel konuşan, etkili konuşan Türk siyasetinin bütün aktörleri güzel ve etkili konuşma üzerinden Türkiye’de siyasette bir marka değeri oluşturdular. Meral Akşener bunu bir çıta yükseltti. Meral Akşener Türkiye’de üç yıldır etkili konuşmaktan daha önemli olanın etkili dinlemek olduğunu ortaya koydu. İYİ Parti’nin iki haftada bir lansmanı oluyor. Çoğu medya bunu yazmıyor ya da küçücük yazıyor. Bizim en son “Az kaldı” kampanyamız kamuoyuyla paylaşıldı. Ama medyada yer bulmadı. İktidara yakın medya tarafından “Projeniz ne” nobranlığıyla sorulan bütün projelerimiz ‘Az kaldı’ sitesinde yayımladık. Biz eğitim için çocukların sabah ve öğlen yemeğini, çiftçiye desteğin ne olacağını, ürün garantisinin nasıl oluşacağını, kırsal kalkınmada ne yapacağımızı, enerjide hangi hamleleri yapacağımızı, bunların kamu maliyesine bindireceği yükün analizleriyle birlikte paylaştık. Ama medyanın bunu kamuoyuna lanse etmemesini anlayamıyorum. Bunu çok da iyi niyetli görmüyorum.
TÜİK işsizlik rakamlarını açıklıyor, akşam televizyon programındaki magazinel tartışmalar içinde birer cümle olarak geçiyor. Gerçekten millete haksızlıktır bu yapılan.
“Eski günlerden sohbetler edildi. O siyasetin daha uzlaşmacı, birbirine daha tahammüllü olduğu dönemler yad edildi”
Son soru, geçtiğimiz gün gerçekleştirilen Sedat Bucak ziyareti veya görüşmesi sonrası farklı tartışmalar başladı. Özellikle milletvekilliği teklifi olduğu yazılıp çizildi. Bu görüşmede siz de oradaydınız, konu gündeme geldi mi?
Genel başkanımız Gaziantep Havalimanı’nda yaklaşık 1500- 2 bin araçla karşılandı. Bu araçların oluşturduğu konvoyla Şanlıurfa’ya kadar eşlik ettiler. Şehrin girişinde de gene aynı sayıda araç vardı. O bölgedeki teşkilatlar da vatandaşlarımız da bu tür misafirperverliği önemsiyorlar. Bu onların misafirperverliği, İYİ Parti organizasyonu değil. Şimdi zaman zaman medyanın belli alanlarında ya da sosyal medyada bu konuyla ilgili birtakım talihsiz paylaşımlar okudum. O bölgenin misafirini ağırlama, misafirinin bağrına basma şeklini kimsenin aleyhte yorumlaması doğru değil.
Genel başkanımız burada il ve ilçe başkanlarımızın hazır olduğu bir toplantı gerçekleştirdi. Devamında da Şanlıurfa’daki 600’e yakın kanaat önderi, iş insanı ve STK başkanıyla bir öğlen yemeği yedi. Akşam saatlerinde genel başkan istirahatte geçmişti ve Sayın Bucak’ın bir daveti vardı. Çok eskiden de bir dostlukları ve tanışıklıkları var. Hava da 45 derecenin üzerindeydi ve otelden çıkılacak gibi değildi. Sayın Bucak da çok nazik bir davette bulunuyordu ve genel başkan da ‘Hadi bir uğrayalım’ dedi. Heyette Sayın Salim Eseroğlu, Sayın Ümit Dikbayır, Şanlıurfa il başkanımız ve genel başkanımızın iki danışmanı vardı. Ondan sonra hep beraber Sayın Bucak’ın misafir olduk. Eski günlerden sohbetler edildi. O siyasetin daha uzlaşmacı, birbirine daha tahammüllü olduğu dönemler yad edildi. Güzel bir sohbet oldu ve misafirliğimiz sona erdi.
Ne olduysa güneydoğudaki dört bin, beş bin araçlık konvoy görüntüsü ve Sayın Sedat Bucak’la genel başkanımızın sohbeti sonrasında bir anda İYİ Parti’yi HDP’yle sınamak projesi devreye sokuldu. İYİ Parti’ye her teveccüh artışında aynı cümleler, aynı örnekler, aynı karşılaştırmalar aynı isimler, aynı yorumlar, aynı akıllar, aynı büyük siyaset mühendislikleri devreye giriyor. Genel başkanımız bunu öyle güzel tanımladı ki; ‘geleneksel eylül linci’ dedi katıldığı programda. Düşündürücü olan bu devreye sokulan projeler, ama bu projeler bilinsin ki beyhude çabalardır. Genel başkanımız İYİ Parti’yi kurarken bize bu sürecin meşakkatli ve zor olacağını, bedel ödemeye hazırsak bu sürece girmemiz gerektiğini çok net ifade ettiği için bunlar artık şaşırmıyoruz.
Yani bu görüşmede milletvekilliği konuşulmadı…
Çok samimi söylüyorum, böyle bir şey olacak olsa bile bu tür ortamlarda konuşulmaz. Bu işin profesyoneli değilim, ama burada konuşulacak bir konu değil. Ortada seçim yok. Bunların konuşulacağı zaman şimdi değil. Şu an seçimin ne zaman olacağı belli olmayan bir alanda milletvekili listeleri, milletvekilleri sıraları konuşulmaz, konuşulmamalı da. Gerçeği yansıtmıyor. İlgili haberleri yazanlardan bir kişi de arayıp hiç kimseye sormadı. Bir kişi arayıp sorsa, burada söylediğimi söyleyeceğiz. Gizli saklı değil, çekinilecek bir durum yok.
Genel başkan görüşmelerinin tamamını genel merkezde yapar. İl dışındaysa ve İstanbul’daysa evine davet eder ya da hemen evinin bitişiğinde çalışma ofisi vardır. Orada görüşmelerini yapar. Sokağa bir tane kameraman koysalar her şeyi görürler zaten. Meral Akşener’in siyasette gizli kapaklı hiçbir şeyi yok. Dört buçuk yıldır bunu anlamamakta ısrar edenlerin niyetiyle ilgili şüphem var. İktidara yakın medyayı anlarım. Onaylamamak başka bir şey ama anlıyorum. Bir konudaki hakikati iyi biliyor, farkında ama vefa duygusuyla da bunu manipüle etmesi lazım.
Üzüldüğüm iktidara yakın olmayan, objektif duran ya da iktidara yakın olmamakla birlikte muhalefete yakın olan medyanın hakikati yakalayamaması. Televizyon programında toplu iğne başı kadar yoruma mahal vermeyecek şekilde başlık ‘İttifak değiliz, işbirliği yapıyoruz’ dedim. Konu nerelere getirildi.
Röportajın tamamını okumak için: